Hız kaybeden enflasyon ve ekonomide yumuşak iniş beklentilerinin bu yıl olumlu etkisini gördüğümüz piyasalarda, risk iştahının ise daraldığını görüyoruz. Bu yıl, özellikle ilk yarıdaki güçlü performansın ardından üçüncü çeyrekte riskli varlık sınıfında yer alan hisse senetlerinin baskı altında kaldığını takip ettik. Üçüncü çeyrekte küresel risk barometresi olarak da izlenen S&P500 endeksi yüzde 3 civarı gerilerken ve tahvil faizlerinde sert yükselişler etkili olurken, emtiada ise yükselişler öne çıktı. Gelişmekte olan ülke hisse endeksi yüzde 3 civarı geriledi, emtia ise yüzde 5 civarı yükseldi. Bu görünümde; temelde Çin ekonomisi, FED’in faizleri uzun süre yüksek tutacağına dair endişeler ve faizlerdeki yükselişler etkili oldu. Son olarak bu hafta başında jeopolitik risklerin de öne çıktığını görüyoruz. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi 2022 ayı piyasasının henüz tamamlanmadığını düşünüyoruz.
Makro tarafa baktığımızda, küresel merkez bankaları verilere bağlı yaklaşıma işaret etmeye devam ederken FED de dâhil olmak üzere çoğu merkez bankası için veriler kafa karıştırıcı durumda. Son açıklanan veriler, büyüme görünümünün bozulduğuna yönelik sinyaller üretti. İmalat verileri durgunluğa işaret etmeye devam ederken, hizmet tarafında da belirgin olmasa da tempo kaybına dair işaretler dikkat çekiciydi ve özellikle faizlerin tepe noktasına yaklaştığına dair beklentilere destek oldu. Ancak çekirdek enflasyon verileri ve son açıklanan istihdam verileri gibi veriler ise FED'in faiz artırımlarının henüz etkili olmadığına işaret ediyor. Genel olarak da makro verilerdeki bu karışık görünüm, FED’in faiz artış sürecinin sona ereceğine yönelik soru işaretlerine neden oluyor.
Hatırlanacağı üzere FED, 20 Eylül’de beklentilere paralel şekilde faizleri sabit tutmuş ancak bu yıl bir faiz artışı daha yapacağına ve faizleri daha uzun süre yüksek seviyelerde tutacağına işaret etmişti. Üyelerin çoğu ek faiz artış ihtiyacına dair işaret ederken, hem 2023 hem de 2024 büyüme beklentilerindeki yukarı revizyonlar ve dot plot’ta özellikle 2024 (yüzde 4.6’dan yüzde 5.1’e) ve 2025 (yüzde 3.4’den yüzde 3.9’a) faiz beklentisindeki yukarı revizyonlar daha uzun süre yüksek faiz temasına işaret ederek soru işaretlerine neden olmuştu. FED Başkanı Jerome Powell ise gerçekleştirdiği basın toplantısında, "Politikada ek sıkılaştırmanın boyutunu belirleme konusunda dikkatli ilerleyecek konumdayız" demiş ve enflasyonun sürdürülebilir bir şekilde düştüğünden emin olana kadar politikayı kısıtlayıcı bir seviyede tutma niyetinde olduklarını da vurgulamıştı.
Ancak bu haftaya Orta Doğu’da artan tansiyon eşliğinde başlayan piyasalarda, FED’den gelen güvercin içerikli mesajların öne çıktığını gördük. Bu görünüm, 2024 faiz indirimi beklentilerinin öne çekilmesine, Kasım ayı faiz artışı beklentilerinin ise zayıflamasına neden oldu. FED Başkan Yardımcısı Philip Jefferson, artan tahvil getirilerini, politika kararlarını verirken dikkate alacaklarına işaret etti. FED üyelerinden Mary Daly ve Lorie Logan’ın ise finansal koşullardaki son dönemde yaşanan sıkılaşmaya dikkat çekerek, bu durumun ek faiz artışlarının yerine geçebileceğini vurgulaması dikkate değerdi.
Bu doğrultuda da 1 Kasım’daki FED toplantısının önemli olduğunun altını çizelim. Öncesinde Eylül ayına yönelik enflasyon ve çekirdek PCE verilerinin önemli olacağını, bu toplantıda faizleri sabit bırakmaya yönelik beklentilerin öne çıktığını ve açıklanacak verilerde zayıf sinyaller gelmesinin faiz artış sürecinin sona erdiğine, güçlü sinyallerin ise faizlerin uzun süre yüksek seviyelerde kalabileceğine dair beklentilerin güçlenmesine neden olabileceğini belirtelim. Geçen hafta her ne kadar güçlü bir öncü gösterge olmasa da beklenenin altında kalan zayıf ADP istihdam ve ISM Hizmet endeksi gibi verilerin, FED’in daha fazla faiz artırmak zorunda kalmayabileceği yönündeki umutlara destek olduğunu gördük. Cuma günü açıklanan tarım dışı istihdam verisinde ise her ne kadar ücret artışları beklenenden zayıf kalsa da beklenenin oldukça üzerinde gelen istihdam artışı, faizlerin uzun süre yüksek seviyelerde kalacağına yönelik beklentilere destek olabilir nitelikteydi.
Bu hafta ise artan jeopolitik riskler ve stagflasyon tartışmaları ortamında açıklanacak ABD Eylül ayı enflasyon verileri, riskli varlıklar açısından önemli olacak.
Enflasyona baktığımızda geri çekilmeler görsek de özellikle çekirdek endeksteki katılığın etkisini sürdürdüğünü, enflasyonun yüzde 2 hedefine doğru gerileme potansiyelinin zayıf olduğunu görüyoruz. Hem petrol fiyatlarındaki yükseliş hem de Ağustos ayı verileri, bu görünüme destek oldu. Ağustos ayında manşet TÜFE endeksi yıllık bazda yüzde 3.2’den yüzde 3.7’ye yükselirken, çekirdek TÜFE endeksi ise yüzde 4.7’den yüzde 4.3’e geriledi. Detaylara bakıldığında; manşet enflasyondaki yükselişte, temelde petrol fiyatlarındaki artış etkili olurken, havayolu ücretleri ve sağlıktaki toparlanmanın da artışa destek olduğu görülüyor. Diğer taraftan konut enflasyonundaki soğuma, çekirdek enflasyon için umut verici olsa da FED’in de işaret ettiği konut hariç hizmet grubundaki katılık devam ediyor. Önümüzdeki dönemde enflasyonda canlanma riskinin önemli riskler arasında yer aldığını da belirtmek istiyoruz. Özellikle sıkı istihdam piyasası ve ücretlerde belirgin bir yavaşlama görülmemesi, gıda fiyatları ve petrol fiyatlarının bu görünüme destek olabileceğini söyleyebiliriz.
Eylül ayı TÜFE verilerine baktığımızda, piyasa beklentileri manşet TÜFE’nin yüzde 3.7’den yüzde 3.6’ya, çekirdek TÜFE’nin ise yüzde 4.3’den yüzde 4.1’e gerilemesi yönünde şekilleniyor. Piyasalarda küresel merkez bankalarının, faizlerde tepe seviyelere yaklaştığı, ek faiz artışına gitmeyeceği ve önümüzdeki yıl ikinci çeyreğinde faiz indirimlerini gündeme alabileceğine dair tartışmalar öne çıkıyor.
Dolayısıyla zayıf bir veri görmediğimiz sürece, uzun süre yüksek faiz temasına yönelik tartışmaların gündemde kalacağını düşünüyoruz. Özellikle çekirdek rakamlarda yukarı yönde sürpriz görürsek, bu görünümün riskli varlıklar üzerinde olumsuz etkisi olabilir.
Piyasa yapısına baktığımızda, 2022 ayı piyasasının henüz tamamlanmadığını düşünüyoruz. Zirve seviyelerden geri çekilen tahvil faizleri ve dolar endeksindeki bu hareketin, trend karşıtı bir hareket olduğunu ve ana trendlerin korunacağını bekliyoruz. Küresel risk barometresi olarak da izlediğimiz S&P500 endeksinde ise kısa vadede 4180-4200 ana destek bandı önemini koruyor. Bu bölgenin altında ilk olarak 4050 desteğini hedefleyecek aşağı hareketin etkili olabileceğini düşünüyoruz.