✔ New York'ta düzenlenen her toplantı, Erdoğan'ın yaptığı her konuşma, Türkiye'nin ticaret ya da enerji koridorlarından dışlanmaması gerektiği mesajını içeriyor.
ABD liderliğindeki Batı cephesinin küresel planlarında son dönemde ya Türkiye yok sayılır oldu, ya da "rolü" başta Suriyeliler olmak üzere, -ekonomik ya da siyasi - çeşitli nedenlerle ülkelerinden ayrılan Müslüman ülke sığınmacıları için "güvenli liman" olmaya indirgendi.
Bu bakışın Türk ekonomisine de etkisi büyük; Batılı hükümetlerin Türkiye'ye "biçtiği rol" kapsamında, Batı'nın büyük yatırımcıları da Türkiye'den uzak durma eğilimini sürdürüyor.
G-20 zirvesinde açıklanan Hindistan ile Avrupa arasında kurulacak ticaret yolundan Türkiye'nin dışlanması da, mevcut bakışın somut göstergesi oldu. Bunun üzerine bir de, Yunanistan-Rum Kesimi ve İsrail'in oluşturduğu Doğu Akdeniz enerji grubuna Hindistan da dahil edildi. ABD tarafından da desteklenen bu enerji işbirliğinde yine Türkiye'nin yokluğu dikkat çekici.
Erdoğan'ın Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs mesajları
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kalabalık bir heyetle gittiği New York gezisi biraz da bu "olumsuz" algıyı yıkmak, Türkiye'yi yeniden bölgenin enerji ve ticaret yollarının "merkezi" haline getirmek için kurgulanmış gibi;
■ Erdoğan'ın PBS televizyonuna verdiği demeçte Yunanistan'la ilişkilerden "sorunsuz" olarak bahsetmesi;
■ BM Genel Kurulu'nda daha önceki konuşmalarının aksine, Filistinliler'e mezalimi arttıran İsrail'e karşı sert çıkış yapmaması, New York'ta İsrail Başbakanı Netenyahu ile görüşmesi;
■ KKTC'nin tanınmasını istemekle birlikte müzakere yolunu kapatmaması,
■ Katıldığı toplantılarda muhalefetin sığınmacıları ülkelerine gönderme çağrılarını sert sözlerle eleştirip, AK Parti hükümetinin sığınmacılara kucak açmaya devam edeceğini söylemesi, mevcut "kavgacı" Türkiye imajını düzeltmeye yönelik duruyor.
New York'ta düzenlenen her toplantı, Erdoğan'ın yaptığı her konuşma, Türkiye'nin "istikrarlı" bir ülke olarak, doğu-batı arasındaki ticaret ya da enerji koridorlarından dışlanmaması gerektiği mesajını içeriyor.
İfade özgürlüğü meselesi
Ancak belli ki Türkiye'deki demokrasi ve hukuk devleti eksiklikleri giderilmeden imajı düzeltmek çok zor. Nitekim Erdoğan'ın PBS röportajında gazetecinin ifade özgürlüğü konusunda sorduğu sorulara sert yanıt vermesi, Yunanistan hakkındaki olumlu mesajının geriye düşmesine neden oldu. Keza, "Batı'ya ne kadar güveniyorsam, Rus Lider Putin'e de o kadar güveniyorum" demesi de Batı basınında çok yankı buldu. Erdoğan söyleminde Batı ile Putin'i "eşitlerken", Batı basını da Erdoğan ile Putin'i "eşitleyen" haber ve yorumlarla doldu.
Karabağ ve Süleymaniye olayları
Erdoğan New York'tayken yaşanan gelişmeler de, kurgulanmaya çalışılan "barışı önceleyen ülke" imajına çok yardımcı olmadı. Azerbaycan'ın Karabağ'da yapmakta olduğu operasyona açık açık destek veren tek lider Erdoğan oldu. Batı ülkelerinden gelen mesajlar ise Aliyev yönetiminden "askeri operasyonu değil, diyaloğu öncelemesi" çağrılarıyla doluydu.
Yine aynı dönemde Kuzey Irak'ta, Talabani aşiretinin kontrolündeki Süleymaniye'deki bir havaalanına yönelik İHA saldırısı gündeme düştü. Irak hükümeti saldırıyı kınadı ve bundan Türkiye'yi sorumlu tuttu. Ankara'dan yapılan resmi açıklamada ise, Süleymaniye'yi kontrol eden askeri güçlerin, Suriye'deki PKK terör örgütü uzantısı silahlı militanlarla yaptıkları ortak tatbikatın söz konusu İHA saldırısı nedeniyle dünya kamuoyu tarafından da görüldüğü vurgulanarak, "Türkiye'nin Süleymaniye'ye yönelik aldığı önlemlerde ne kadar haklı çıktığı" ifade edildi. Ancak Türkiye ne kadar haklı olursa olsun, yaşanan olay inşa edilmeye çalışılan "bölgesinin istikrar unsuru Türkiye" imajına zarar verdi.
New York sokaklarında kiralanan kamyonlar ve Time Meydanı'ndaki gökdelenlerin üzerindeki dev reklam panolarında "Türkiye yüzyılı" reklamı yapmak da, söylemleri yumuşatmak da imaj düzeltmeye yetmiyor gibi. Küresel oyuncular, söyleme değil eyleme bakıyor.