Türkiye’ye Batı’dan gelen girişim sermayesi yatırımları durabilir mi? Ne yazık ki, cevap evet. Son aylarda sık sık üzerinde durduğum “friendshoring” akımı teknoloji işlerine yatırım yapan girişim sermayesi fonlarını da etkileyecek gibi duruyor. ABD’de sadece savunma sanayii için kullanılan “ihracat kontrolleri”nin, savunma sanayiinde uygulaması olan tüm teknolojileri içerecek şekilde, genişletilmesi gündemde. Böylelikle başka ülkelere yapılacak Amerikan yatırımlarının kontrol edilmesi hedefleniyor. Gelin bu politikanın risklerini tartışalım.
Girişim sermayesi yatırımları, dış finansman krizi yaşayan ülkemiz için oldukça önemli. Dijital Dönüşüm Ofisi’nin verilerine göre, son iki yılda bu yolla 5 milyar dolar civarında finansman sağlanmış. Bunun yarıdan çoğu ABD’den gelmiş. Küçük bir kısmı da Avrupa’dan. Bu yatırımların bir bölümü, “bıyıklı yabancı” diye bilinen, Türklerin parası olabilir. Ama sonuçta fon yönetimi Batılı ülkelerde. Tabii girişim sermayesi yatırımlarının asıl önemi finansmanın ötesinde. Bu fonlar yatırım yaptıkları şirketlere yeni ilişki ağları sağlıyor. Yatırımcılar vasıtasıyla yeni tedarikçilerle tanışmak, yeni yönetici insan kaynağına erişmek, yeni pazarlara girmek kolaylaşıyor. Zaten yatırımcılar, bunları yapsın diye büyüyen şirketlere para veriyor. Bu yüzden de doğru yerdeki doğru yatırımcıdan para almak, teknoloji şirketleri için önemli.
Peki, kendine yakın görmediği ülkelere, askeri kullanım imkânı da olan teknolojiler için ABD’nin yatırım kısıtlaması getirmesi ne demek? Aklınıza drone’lar, füzeler gelmesin. Bu teknolojiler genel kullanıma yönelik. Mesela yapay zekâ. Mesela iklim teknolojilerinin temelini oluşturan enerji depolama. Mesela askeri tatbikatlarda da kullanılabilen artırılmış gerçeklik (metaverse). Yani aklınıza ne gelirse var. Yakında ABD diyecek ki, benim ülkemdeki fonlar, müttefik gördüğüm ülkeler dışında bu teknolojileri kullanan teknoloji şirketlerine yatırım yapamaz.
Artık “friendshoring”, şirketlerin yönetiminde ana akım bir kavram haline geldi. ABD’de halka açık şirketlerin her çeyrekteki yatırımcı toplantılarında bu kavram, son üç senede, üç kat daha fazla kullanılır olmuş. IMF, Nisan 2023’te yayınladığı geleneksel “World Economic Outlook” raporunun bir bölümünü bu konuya ayırdı. Bu raporda, ülkelerin jeopolitik duruşlarıyla yabancı yatırım arasındaki ilişkinin incelendiği iki duruma bakalım: Birinci durum, Kanada-Japonya gibi jeopolitik duruşları birbirine çok yakın iki ülke olsun. İkinci durum ise Kanada-Ürdün gibi nispeten farklı bakış açılarına sahip ülkeler. Diğer tüm koşullar aynı olduğunda Kanadalı şirketler, Ürdün’e Japonya’dan %17 daha az yatırım yapıyor. Yani jeopolitik duruş, Kanada gibi ülkelerdeki şirketlerin nereye yatırım yapacakların belirleyen bir faktör haline gelmeye başlıyor.
IMF araştırmacılarının jeopolitik yakınlık için kullandığı ölçüt ise ilginç: Birlemiş Milletler Genel Kurulu’nda aynı yönde oy verme tercihleri. Yani sen demokratikmişsin veya mevzuatın Batı’daki kanunlarla uyumluymuş falan değil. Somutlaştırmak gerekirse, İran ambargosunda veya Rusya’ya uygulanan yaptırımlarda Batı’yı desteklersen daha çok yatırım alıyorsun.
Peki, Türkiye teknolojik tercihlerinde emsal ülkelerle kıyaslayınca kime daha yakın? Amerikan düşünce kuruluşu GMF’in geçen hafta yayınlanan raporunda Brezilya, Endonezya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Hindistan ve biz farklı jeopolitik parametrelerde ABD, Avrupa, Çin ve Rusya’dan hangisine yakın diye değerlendirilmiş. Bu ülkeler arasında, teknoloji alanında (5G, siber güvenlik, havacılık ve uzay), Avrupa’ya en yakın çıkan ülke Türkiye. ABD’ye de yakınız ama Suudi Arabistan ve Hindistan bizden daha yakın. Öte yandan, diğer ülkelere kıyasla, Rusya’ya da yakın çıkıyoruz (Güney Afrika ile beraber).
Yabancı yatırım kaynaklarımızda son trendler Batılı ülkelerin ağırlığının azaldığına işaret ediyor. Bu ülkelerin payı, 2015’te %65’lerden bugün neredeyse %50’nin altına gerilemiş. Bu arada tabii dünyaya paralel olarak toplam yatırım da düşmüş. Yabancı yatırım içinde de teknolojiyle ilgisi olmayan gayrimenkul yatırımlarının payı artmış – ki bunlar da genelde Rusya ve Ortadoğu’dan geliyor. GMF, bizim gibi devletlere “salıncak devletler” demiş. Bakalım friendshoring çağında “salıncak” gibi sallanarak denge politikası yürütmeye çalışırken teknoloji alanında yabancı yatırım almaya devam edebilecek miyiz?