ABD seyahati bilançosu

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın New York’a ziyaretinde işler beklendiği gibi gitmedi.

Erdoğan ve beraberindeki kalabalık heyetin amacı, New York’taki BM Genel Kurul çalışmaları sırasında Türkiye’nin dünyadaki etkinliğini ortaya koymak, bu çerçevede “vazgeçilmez ortak” olarak başta ABD Başkanı Joe Biden olmak üzere, Batı’nın dikkatini çekmekti. Bunun için kullanılabilecek yol ise, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’nin, Müslüman dünya üzerindeki “etkinliğine” dikkat çekmek olarak belirlendi.

Strateji de buna göre şekillendi;

* Tam New York ziyareti öncesinde Erdoğan’ın adına çıkartılan, dünyada çok kullanılan dillere çevrilen kitapta, başta BM olmak üzere dünya platformlarında Müslüman dünyaya daha fazla ses verilmesi mesajı ağırlıklı olarak kullanıldı. Nitekim Erdoğan New York’ta liderlerle temaslarında -kimi zaman Fransızca konuşulan ülkelerin liderlerine İngilizce kitap verilmesi gibi karışıklıklar olsa da- bu kitabı hediye etti.

* Türkiye’nin etkinliğini öne çıkartmak için, BM binasının karşısında bulunan, yıkılıp yeniden inşa edilen Türkevi’nin açılışı dünya liderlerinin New York’ta bulunduğu BM Genel Kurul çalışmalarına denk getirildi. - Ancak beklenenin aksine Erdoğan’ın açılışı yaptığı törene, başta Biden olmak üzere, etkili ülkelerin liderlerinin katılımı sağlanamadı.- Binanın açılışına, yine Türkiye’nin Müslüman nüfus çoğunluğunu hatırlatır şekilde Diyanet İşleri Başkanı’nın duası damga vurdu.

* Erdoğan New York’ta adım atar atmaz ilk olarak ABD’deki Müslüman liderlerle toplantı yaptı. “Müslümanların dertlerini dinliyorum, onların takipçisi olacağım” mesajı New York’taki bu toplantı aracılığıyla dün dünyaya iletildi.

Erdoğan’ın “Müslümanların lideri” imajı için her şey yapıldı ama, en önemlisi unutuldu; Yaratılmaya çalışılan bu imaja, Türkiye’nin “yaparım” dediği Kabil Havaalanı güvenliğini sağlama sözünün yerine getirilmemiş olması büyük gölge düşürdü. Erdoğan New York’a, Müslüman kimliği ile öne çıkan Taliban’ı bile “ikna edememiş” lider olarak gitti.

Nitekim, Haziran’da Brüksel’deki NATO toplantısında Biden’dan Afganistan başlığı altında alınan randevu, yönetimi Taliban’a geçen Afganistan’da Türkiye’nin göze çarpan bir etkinliği olmaması nedeniyle, New York’ta tekrarlanamadı.

New York’ta tüm çabaya rağmen beklenen bulunamayınca ise, gözler Rusya’ya döndü.

ABD’ye gitmeden önce Washington yönetimine sıcak mesajlar gönderen Erdoğan, ziyaretin sonlarına doğru - Biden’la herhangi bir temas gerçekleşmeyeceği kesinlik kazandıktan sonra- açıklamalarının tonunu değiştirdi, sertleştirdi. Rusya’dan 2. parti S-400 alımından bile bahsetti.

RUSYA İLE ZORLU PAZARLIK

AK Parti hükümeti açısından, Rusya’ya sıcak mesajın gönderilmesine ihtiyaç olduğu muhakkak; Biden’la görüşme beklentisi devam ederken Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Rusya’ya Kırım üzerinden yüklenmesi, Moskova’dan anında tepki gördü; 

  • Kremlin’e yakın Rus medyasında Erdoğan’ın Kırım çıkışına karşılık, “Kürt kartının açılmasının gerekliği” yazılıp çizilmeye başladı.
  • Rusya hem TSK ile beraber hareket eden grupların kontrol ettiği Afrin’de, hem de Soçi anlaşması çerçevesinde Türkiye’nin sorumluluk üstlendiği İdlib’de Türk askerlerinin konuşlandığı üslere çok yakın bölgeleri bombaladı;
  • Rus yetkililer Türkiye’nin İdlib’de verdikleri sözleri tutmadıklarını vurgulamaya başladılar;
  • Rusya’nın Türkiye’den ihraç ettiği başta domates olmak üzere, tarım ürünlerinde “virüs” keşfedildi;
  • Esad yönetimi daha yüksek sesle Türk askerinin başta İdlib olmak üzere, Suriye topraklarından çekilmesi gerektiğini ifade eder oldu.

WASHINGTON’DA KONUŞULAN TÜRKİYE

Erdoğan’ın New York seyahati bir tarafa, Washington’da Türkiye’nin üç konu üzerinden konuşulduğunu söylemek mümkün;

Türkiye’nin Libya’da, Karabağ’da, Suriye’de kullandığı, Ukrayna ve Polonya’ya sattığı - Etiyopya’ya baraj koruma için gönderdiği de iddia edilen- İnsansız hava araçları Washington’da yakından izleniyor. Ukrayna ve Polonya’ya olan satıştan övgüyle bahsedilirken, Karabağ’da İHA kullanımı tepki çekmiş görünüyor. O kadar ki, ABD Savunma Bakanlığı bütçesine, Türkiye’nin Karabağ savaşında İHA kullanımına ilişkin Kongre’ye bir rapor sunulmasına ilişkin önerge bile verildi.

Washington’un ilgilendiği ikinci konu Suriye’de Türkiye’nin izleyeceği politikalar; Rusya’ya İdlib’de taviz verilecek mi ? Buna karşılık AK Parti hükümeti, Moskova’dan Fırat’ın doğusundaki PYD-YPG yapılanmasına karşı daha sert tutum isteyecek mi?   Biden yönetiminin Suriye politikası biraz da bu soruların yanıtlarına göre şekil alacak gibi.

Türkiye ile ilgili üçüncü tartışma ise Türkevi Açılışına davet edilen Rum Başpiskopos üzerinden yürüyor. Rum-Yunan cephesinin açılışa katılan Başpiskoposa çok yüklenmesi, onun da buna karşılık Ayasofya’nın ibadete açılışı ve Heybeliada yetimhanesinin durumu gibi konularda Türkiye’nin izlediği tutuma hala eleştirel baktığını açıklaması, tartışmayı Türkiye’deki dini özgürlükler eksenine oturtmuş durumda. Tabi bununla birlikte, Türkiye’deki insan hakları ve hukukun durumu, bunun Türk-Amerikan ilişkilerine etkisi de tartışılmaya devam ediliyor.

AK Parti hükümeti –deyim yerindeyse- tüm yumurtalarını aynı sepete koymanın acısını çekiyor ABD ile ilişkilerde; “Trump’la konuşulur, sorun halledilir” yaklaşımı Ankara’ya, ABD Kongresi’ni tamamen kaybettirmiş. Biden yönetiminin öncelikli ilgi alanlarında ise –Afganistan hariç, ki o da olmadı- Türkiye’nin adı sanı hiç geçmiyor…

Tüm yazılarını göster