ABD seçimi ve Batı modelinin geleceği

Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Dün en büyük 3. Dünya ülkesinde başkanlık seçimi vardı. Seçimle iktidara geldikten sonra ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetmek isteyen ve kendisinin kazanmaması halinde seçim sonucunu meşru saymayacağını peşinen ilan eden Başkan Trump’ın koltuğu kaybetmemek için her şeyi göze aldığı bu ülke ABD.

“3. Dünya” deyimi, 2. Dünya Savaşı sonrasında oluşan iki kutuplu dünyada, Sovyet Bloku’nun ve Batı’nın etki alanındaki ülkelerin dışında kalan ülkeleri tanımlamak için kullanılırdı. Bunlar ekonomileri azgelişmiş, siyasi rejimleri istikrar kazanmamış, iki kutuptan birine yaslanarak ayakta durmaya çalışan ülkelerdi. Bu ülkelerde seçim yapılacağı zaman kendi demokrasilerinin sağlığından emin olan Batı ülkeleri söz konusu 3. Dünya ülkelerine gözlemciler gönderir ve seçimin kurallara uygunluğunu denetlerdi. ABD, Başkan Trump sayesinde böyle bir ülke haline geldi. ABD seçimlerini denetlemek üzere tarafsız gözlemciler görev yapacak ve rapor verecek.

ABD modeli mi, Çin modeli mi?

ABD askeri gücüyle dünyanın rakipsiz lideri, ekonomik gücüyle de hala lider konumunda sayılabilir ama Çin’in nefesini ensesinde hissediyor ve ikinci sıraya düşmesi kaçınılmaz görünüyor. Teknoloji yarışında da benzer bir durum söz konusu. Siyasi sistemini günün gereklerine uydurarak güçlü bir devlet yönetimi oluşturma konusunda ise ABD’nin yaya kaldığı ve acze düştüğü görülüyor.

Donald Trump gibi birinin ABD Başkanı olabilmesi bu olguya yeni boyutlar kazandırdı ve şimdi gelinen noktada liberal demokrasinin kapitalizmin vazgeçilmez bir unsuru olup olmadığı ciddi şekilde tartışılmaya başlandı. Son iki hafta içinde COVID-19 pandemisi karşısında en etkili önlemleri alan ayrıca ekonomiyi de iyi yöneten Çin yönetiminin başarı nedenlerini tartışan önemli yazılar yayınlandı benim izlediğim İngilizce medyada. Örneğin finans dünyasının önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Bridgewater’ın kurucusu Ray Dalio’nun Financial Times’daki makalesi çok ilginçti. Batı’nın yeni sentezlerin arayışı içinde olduğunu düşünmek mümkün ABD seçimi öncesinde.

Trump nasıl başkan oldu?

Trump’ın başkanlık koltuğuna oturabilmesi ve devlet yönetiminin bütün kurallarını çiğneyerek keyfi bir yönetim oluşturmak istemesi bir raslantı değil. Trump’tan önce Batı dünyasının büyük umut bağlayarak Nobel ödülü verdiği Demokrat Barak Obama’nın iki dönem başkanlık yaptığını ve ülkenin temel sorunlarını çözme konusunda yetersiz kaldığını unutmamak gerekiyor. Obama yönetiminin giderek büyüyen eşitsizliğe çözüm üretme ve ABD’nin dünyadaki rolünü güçlendirme konusunda etkili olamadığı biliniyor.

Küreselleşmenin ve teknolojideki dönüşümün ortaya çıkardığı yeni tabloda öne çıkan küresel seçkinlerin her alana hükmettiği ortamda iş güvencesini kaybeden ve kendini dışlanmış hisseden kesimin kendilerine farklı bir Amerika vadeden Trump’a destek vermiş olması da çok şaşırtıcı değil.

Trump neden başarılı olamadı

Donald Trump’ın yıllardır devlet yönetiminde söz sahibi olan ve kurulu düzeni temsil eden kadroların dışından gelen ve kurulu düzenin yerine kendi keyfi yönetim anlayışını geçirmek isteyen yaklaşımı ABD bürokrasisinde kendine uygun insan bulmasını zorlaştırdı. Trump’a umut bağlayarak devlet görevinde yükselme şansını kullanmak isteyenlerin bir çoğu da Trump’ın karakteri nedeniyle yanından uzaklaştı.

Trump’ın ABD siyasetinde etki sahibi olan iş çevreleriyle ilişkilerinde de ciddi sorunlar yaşandı. Başkanın danışma konseyine girmeyi kabul edenlerin çoğu kısa sürede ayrılmak zorunda kaldı. Trump’ın keyfi kararlarla ticaret savaşları başlatması da iş dünyasının tepkisini çekti. Buna karşılık gerçekleştirdiği cömert vergi indirimleri nedeniyle iş dünyasının takdirini kazandı.

Trump 2020 yılına umutlu girdi. Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu yıllık toplantısının açılışında yaptığı konuşmada seçim kampanyasını başlattı ve ekonomideki eşsiz başarısını ballandırarak anlattı. Seçimi kazanacağına emindi ama birkaç gün sonra dünyanın gündemine gelecek olan Korona salgınını hesaba katmamıştı. Her şey bir yana Trump’ın COVID-19 pandemisi karşısında sergilediği cehalet ve ilkellik gösterisi, ABD’nin açık arayla salgından en olumsuz etkilenen ve rekor sayıda insan kaybeden ülke haline gelmesine yol açtı ve yeniden seçilme şansına ciddi darbe vurdu.

Trump’ın başkanlığı kaybetmesi halinde görevi devralacak olan Joe Biden, yalnızca ABD’nin değil Batı modelinin geleceğini de etkileyecek kritik tercihlerle karşı karşıya kalacak gibi görünüyor.

Tüm yazılarını göster