ABD ile yeni krizler

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

AK Parti hükümeti, Washington yönetimi ile arayı düzeltebilmek için, ABD ve NATO’nun çekildiği Afganistan’a Mehmetçik göndermeye hazırlanadursun, ABD ile yeni krizler kapıda. Halkbank davası malum, devam ediyor. Halkbank’ın mahkum olması halinde, Türkiye’nin vatandaş vergilerinden çok yüklü bir miktar tazminat ödemesi olasılık dahilinde. Şimdi bir de buna, yine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergilerinden ödenecek “korumaların dayak davası” tazminatları eklenebilir. Tazminat davaları, 2017’de Washington’a ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın beraberinde götürdüğü korumalarının Büyükelçilik rezidansı etrafında toplanan göstericilere müdahale edip, dayak atması nedeniyle açılmıştı.

AK Parti hükümeti davayı ortadan kaldırmak için çok uğraştı. Hem Beyaz Saray üzerindeki siyasi etkisini kullanmaya çalıştı, hem lobi şirketleri aracılığıyla “o dayak haklıydı, Erdoğan’ın hayatı tehlikesi vardı” mesajını yaymaya uğraştı, hem de anlaştığı Amerikalı avukatlık şirketleri tarafından mahkemelere davaların ortadan kaldırılması için itiraz üzerine itiraz yapıldı. Hem lobi şirketlerinin, hem de avukatlık şirketlerinin paraları hep Türk vatandaşlarının cebinden ödendi.

Ve sonuç; önce alt mahkemede, ardından da hafta başında temyiz mahkemesinde Türkiye’nin, tazminat davalarının ortadan kaldırılması için yaptığı başvurular reddedildi. Sonucun böyle olması bekleniyordu. Çünkü ABD Adalet Bakanlığı, Temyiz Mahkemesi’nin “korumalar gerçekten görevleri kapsamında mı müdahalede bulundu” sorusuna Türk korumalar aleyhine resmi yanıt göndermişti. Sonuçta da Temyiz Mahkemesi göstericilerin hiçbirinin Erdoğan’a karşı hayati tehdit yaratmadığına, dolayısıyla korumaların attığı dayağın “görev ve yetki aşımı” olduğuna hükmetti. Şimdi sırada dayak yiyen göstericilerin açtıkları tazminat davaları var. Eğer mahkeme tazminata hükmederse, bu paralar da yine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergilerinden ödenecek elbette.

Krizin büyüğü Suriye’nin kuzeyinde

Ancak gerek Halkbank davasında, gerekse korumaların dayak davasında Türkiye’nin “para verip” kurtulması mümkünken, asıl kriz ABD yönetiminin aldığı son “yaptırım” kararında kendisini gösterdi. Hayır; Türkiye’ye herhangi bir yeni yaptırım koymadı ABD. Ancak Washington yönetimi, Suriye’nin kuzeyinde TSK unsurlarıyla işbirliği içinde çalışan -Suriye Milli ordusu içinde yer alan- silahlı gruplardan birine, Ahrar el Şarkiye’ye yaptırım koydu. Yaptırımın gerekçesi, Türkiye’nin başını önümüzdeki dönemde çok ağrıtmaya aday; Suriye’nin kuzeyinde gerçekleşen insan hakları ihlalleri.

Yaptırım konusundaki ABD Hazine Bakanlığı yazılı açıklamasında, Ahrar El Şarkiye grubu ile iki lideri Ahmed İhsan Fayyad El Hayes ve Raed Jassim El Hayes’e yaptırım koyulmasının nedeni, “Suriye’nin kuzeyindeki sivillerin insan haklarının ihlal edilmesi, Suriyeli Kürtlere yönelik işkence, adam kaçırma, mala el koyma ve öldürme gibi sistemik saldırılar” olarak açıklandı.

Aynı açıklamada bir de, Ahrar El Şarkiye grubunun IŞİD’in eski militanlarını da bünyesine dahil etmekte olduğu iddiaları da yer aldı ki, bu da başlı başına sıkıntılı. Bitmedi; İşin bir de ABD’nin -BM’nin ve Türkiye’nin de- resmen terör örgütü olarak gördüğü, İdlib bölgesini kontrol altında tutan Hayat Tahrir El Şam’a (HTŞ) mali kaynak aktarılması bölümü var.

Bu çerçevede, ABD Hazine Bakanlığı HTŞ’ye mali kaynak sağladığını belirlediği Hasan El Shaban adlı bir kişiye de yaptırım koydu. EL Shaban’ın özelliği ise, yaptırım kararında resmi adresi olarak Suriye-Menbiç’in yanı sıra, Gaziantep’in de bulunması. ABD açıklamasında El Shaban’ın Türkiye’deki “kimlik numarasına” kadar ayrıntı yer alıyor. (Bu arada El Shaban’ın ABD Hazine Bakanlığı yaptırım açıklamasındaki Türkiye kimlik numarası 99 ile başlıyor. “99” ile başlayan kimlik numaraları Türkiye’de ikamet eden geçici koruma kapsamındaki kişilere veriliyor. Bu kimlik vatandaşlık verildiği anlamına gelmiyor, ancak bunu alan geçici koruma statüsüne tabi kişi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisine sağladığı sağlık hizmetlerinden ya da mali yardımlardan yararlanabiliyor.)

ABD açıklamasındaki Türkiye’ye yakından/uzaktan dokunan bu unsurlar hiç hayra alamet değil. Eğer şimdiden önlem alınmazsa, ilerde bunlar Türkiye’nin karşısına çok büyük adli sorunlar olarak çıkabilir. Daha önce Türkiye’nin yargılamadığı pek çok uluslararası dolandırıcının peşine ABD adaletinin düştüğünü, Zarrab davasında da, şimdilerde Sezgin Baran Korkmaz iddianamesinde de gördük. Üstelik bu kez iddia edilen suçlar dolandırıcılık değil, çok daha ilerisi…

Tüm yazılarını göster