AB ve diğerleri

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Bu hafta sarmal sağlık ve ekonomik kriz ‘sonrası’ ülkemiz ve dünya ekonomilerinde beklenen değişiklikler konusuna devam edecektim. Öyle de yapacağım. Bu irdelemeyi yapmak için de günümüzde olan ve ileride olması muhtemel siyasi ve ticari bloklara şöyle bir bakacağım. Bizim ve diğer ülkelerin ‘kriz sonrası’ ne hallerde olacaklarını büyük ölçüde bu blokların çalışması tayin edecek.  

Hemen hemen tamamladığımız 2020 bizi perişan ederek gidiyor inşallah. Millet can derdine düştü. Muhibbi mahlasıyla yazan Kanuni Sultan Süleyman’a ait olan bir şiirde geçen: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi; Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi[1]” sözcüğünü hepimiz biliriz. Gerçekten de devletler ekonomik dertleri neredeyse bir kenara bırakıp nefes alamadıkları için ölen yüzbinler için ne yapmaları gerektiğin düşünür oldular. Sonuçta “normal bitecek, yeni normal başlayacak” gibi tekerlemeler çıktı.

Normalin sonunu getiren sarmal krizin nasıl sona ereceğini daha doğrusu sonunun nasıl tanımlanacağını bilemediğimi geçen hafta yazmıştım. Aşı bulundu ama tedaviden daha bir haber yok. Her ikisi de bulunmadan ben rahat rahat sağlık krizi bitti diyemem. O bitmeden de ekonomik kriz ne olacak onu da pek bilemiyorum. Onun için ‘Kriz bittiğinde dünya ekonomileri neye benzeyecek?’ konusunu çok deşmek istemiyorum. Ama elden ne gelir günün konusu bu.

Dünya ekonomileri ne olacak? Neye benzeyecek? Konularında yeteri kadar kimi spekülatif yazı var ama siyasi ve ekonomik blokların ülke ekonomilerine etkileri konusu bence yeteri kadar işlenmiş değil. Dünyada artık kimse tek başına iş yapmıyor bir yerde yapamıyor. Üyesi olun olmayın blokların politika ve uygulamaları bizim de aralarında olduğumuz ülkeleri ciddi şekilde etkiliyor.

Eskiyle yeninin, Asya ve Avrupa’nın kesişme noktasında olmasıyla zaman zaman gurur duyduğumuz zaman zaman da ne kadar önemli bir ülke olduğumuzu bağırmak için kullandığımız ülkemizin coğrafi konumu onu ister istemez bir sürü bloğun içine, bir sürüsünün dışına bir sürüsünün de yanına yerleştiriyor. Yani istesek de istemesek de bloklarla ilişki içinde hareket etmemiz gerekiyor.

EU-European Union (Avrupa Birliği); TTPI-Transatlantic Trade and Investment Partnership (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı); CPTPP- Comprehensive and Progressive Agreement for Trans-Pacific Partnership (Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Aşamalı Sözleşme); RCEP- Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (Regional Comprehensive Economic Partnership) gibi neredeyse dünya ticaretinin tamamını kapsayan büyük bloklar yanı sıra Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti Yunanistan’ın kurdukları gibi daha özel amaçlı birlikler var.

Bloklar ve bunların ülkemizin yakın ekonomik ve siyasi geleceği konusuna olası etkilerini bizim yöneticilerimizin çok dikkatle izleyerek ona göre erken tedbirler alınması için gerekeni biran evvel yapmaları gerektiği kanısındayım. Bu tedbirler ortak akılla bulunmalı çünkü önümüzdeki yıllar zor yıllar olacak. Ne bu konularda yeterli etütlerin yapıldığını ne de ortak akıl platformlarının varlı olduğunu sanmıyorum. İnşallah yanılıyorumdur. AB’den başlayalım.

Malum AB sadece bir ekonomik iş birliği anlaşması değil. Ülkeler arasında bir sürü ikili ve çoklu ekonomik anlaşma var. AB üyeleri dışındaki ülkelerle AB üyeleri arasında ticareti düzenleyen anlaşmalar da var. Bir de Türkiye’nin de üye olduğu gümrük birliği var. BREXIT ile Büyük Britanya AB’den çıktı. Çıktı ama nasıl çıktı daha anlaşmalar bitmedi. Bu ay son. Bitti bitti. Yoksa başta İrlandalar olmak üzere AB içinde AB’nin anlaşmaları bulunan diğer ülkeler oturup tekrar plan program yapacaklar.

Brexit’in bizi nasıl etkileyeceği konusunda haberler hiç iyi değil. Brexit’in AB’nin kendisi dışında en kötü etkileyeceği ülkenin Türkiye olacağı konusunda fikir mutabakatı var. İngiltere Birlikten çıkınca Gümrük Birliği’nden de çıkacak. Almanya’dan sonra en büyük ticaret ortağımız. Eğer İngiltere AB ile anlaşıp birlikten öyle çıkarsa ne ala. Yok, anlaşmasız çıkarsa bu bizi zora sokar. AB’nin anlaşması olmayan bir ülke, yani İngiltere ile Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde biz nasıl serbest ticaret anlaşması imzalarız ben bilemiyorum. İngiltere ile anlaşma imzalamazsak ticari kaybımızın olacağını biliyorum ama ne kadar pek fikrim yok. Brexit’in başka olumsuz etkileri de olacak. Bir uygun zaman irdeleriz.

Brexit’in bizimle ilgili siyasi sonuçları da olacak. İngiltere nispeten AB’den bağımsız hareket ederse genellikle Türkiye’ye karşı bir tavrı olan AB’nin bizi yakından ilgilendiren uluslararası sorunlarımızda bizden yana tavır alabilir. Bu iyi olur. Belki alır ama sarmal krizle ve Brexit’le ilgili olmayan ve bir sorun daha var ortada. AB ile Türkiye’nin arası limoni.

Hem teşkilatın tümüyle ülkemizin arası limoni hem de ülkemizle birliğin bazı büyük ülkeleri arasındaki ilişkiler. İşler öncelikle siyasi açıdan limoni. İşler siyasi açıdan limoni olunca ekonomik açıdan limoni olacak diye bir şart yok ama AB Türkiye hakkında toplantılar yapıp duruyor, yaptırım lafları havalarda uçuşuyor.

Ben bu satırları yazarken Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas, Avrupa Birliği'nin önümüzdeki hafta yapacağı toplantıda Türkiye'ye yaptırım kararı alacağını açıkladı. Schinas yaptırımların orta ve uzun vadeli olacağını söyledi. Shinas "Türkiye her şeyi yanlış yaptı. Yalnız Avrupa'yı değil; herkesi karşısına almak için elinden geleni yaptı. Bunun da maliyeti vardır" şeklinde konuştu. Yani iş limonilikten çıkıp ciddiye binebilir. Schinas Türkiye'ye yönelik yaptırımların masaya yatırılacağından bahisle "Bu uygulamalar yalnız kısa vadeli değil; orta ve uzun vadeli olacak ve Türkiye'nin AB ve ABD ilişkileri yeniden değerlendirilecektir" dedi. Kriz biter mi? Ne zaman biter? Bilemem ama her ne zaman biterse bitsin veya bitmesin AB ile ilişkilerimizin limoniden betere gitmesinin Türkiye’nin yararına olmayacağı belli.

Şimdi gelelim öldü denilen ama sahiden öldü mü ölmedi mi belli olamayan bir başka anlaşmaya: TTIP (US-EU Transatlantic Trade and Investment Partnership) Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı. Okurlarım bilirler kehanet yapmayı sevmem. Adam sonra mahcup olabilir. Mahçup olmayı hiç sevmem. Hep diyorum ya benim esas eğitimim matematik. Tahmin yapsam bile denklemlerle ve açık varsayımlarla yaparım. Allah’a şükür şimdiye kadar yaptığım tahminlerde pek yanılmadım. Hatta bazı tahminlerim o kadar doğru çıktı ki “Övünmek Gibi Olsun” başlıklı yazı bile yazdım. İşte ABD Cumhurbaşkanı Trump’a bu kadar sinirlenmemin sebebi bu.

Bir tek TTPI konusunda fena halde yanıldım. Ben “Bu anlaşma Obama işi bırakmadan imzalanır. Hazır olmak gerekir” dedim ve fena halde yanıldım. Anlaşma imzalanmadı. Çünkü Trump diye biri seçimi kazandı. Trump kazanınca bu ve diğer bir sürü anlaşmanın tehlikede olacağı belliydi. Nereden mi belliydi? Onu da yazmışım.

1 Şubat 2017 tarihli yazımda Trump’un yeni kurduğu Milli Ticaret Konseyi’nin başına Peter Navarro diye birini getirdiğini haber verdikten sonra Navarro’nun özellikle Çin’in Amerika’ya ticarette üstünlük sağlamasını ABD’nin serbest ticaret hastalığına bağlayarak soyuluyoruz, bizi kandırıyorlar, bize gülüyorlar falan gibi Trump tarafından sonraları her fırsatta dile getirilen hemen her konuda iş birliği karşıtı eylemlerin fikir babası olduğunu yazmışım. Nitekim, Trump Navarro’nun dediklerinin çoğunu yaptı ve ilk iş ABD’nin uluslararası bloklardan çekti veya bu blokların çalışma ilkelerini işe yaramaz hale getirdi. Bunların başında ABD, Meksika ve Kanada’yı kapsayan NAFTA yani Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması ve benim Trump’un seçileceğini tahmin edememe zilletine duçar eden TTIP var. Hazret beyaz saraya taşınır taşınmaz yemedi içmedi hem EU hem ABD ekonomilerine büyük katkısı olacağı söylenen TTIP’den ABD’yi çekti.

Halbuki anlaşma sağlansaydı hem AB hem ABD bundan oldukça faydalanacaktı. Anlaşmayla ABD ve AB arası ticaret AB’den USA’ya 187 milyar Euro, USA’dan AB’ye 159 milyar Euro, AB ve USA’nın diğer ülkelere ihracatı da 33 milyar Euro artacaktı. Araştırmalara göre Dünyanın geri kalan kısmı %2-%6 GSMH kaybı yaşayacaktı.

Anlaşmanın Türkiye’ye etkileri konusundaki araştırmalar hiç iyimser değildi. Türkiye’nin taraflarla STA anlaşması olmaması nedeniyle ABD’ye ihracatının bir kısmını AB’ye kaptıracağı, sağlık, tüketici hakları, teknik standartlar, gıda güvencesi, rekabet politikaları, çevre standartları, emisyon miktarına ilişkin kurallara uyum gerekeceği ve bunun bir maliyeti olacağı söylenenler arasındaydı. Olumlu sonuç bekleyen araştırma yoktu.

Bazı kantitatif araştırmalar Türkiye’nin hizmet sektöründe bazı kazançlara rağmen, genel olarak ihracatta kayba uğrayacağını; 100,000 civarında istihdam kaybedeceğini, reel ücretlerin %2 kadar düşebileceğini söylüyor. Bazı iyimserler Türkiye’nin %4-5 GSMH artışı sağlayabileceğini, çoğunluktaki kötümserler ise 5-20 milyar dolarlık bir kayba uğrayacağını ileri sürüyorlar.

“Şimdi bu TTIP nereden çıktı? Hani ölmüştü?” diyeceksiniz.

Ümit ve temenni ediyorum Trump dünyanın başını belaya sokmadan seçimleri kaybettiğini kabullenerek hatıratını yazmaya gider. Şimdi bir tahminde bulunacağım. Bence seçilen yani başkan Biden TTIP görüşmelerini yeniden başlatacak. Bu nedenle 30 Mart 2016 tarihli yazımda söylediklerimi bir hatırlatmak istedim:

“Türkiye AB üyesi olmadığından anlaşmaya taraf olamıyor. Taraflarla serbest ticaret anlaşması da yok. Bu durumda eğer yapabilirse elindeki tek konu AB-Türkiye gümrük anlaşmasının gözden geçirilmesidir. Buna da gücü yeter mi? Şüpheliyim. Biliyorsunuz Türkiye AB’nin anlaşmalarına uymakla yükümlü olmakla beraber karar alma mekanizmalarına dahil değildir. Anlaşma zaten cazip olan ithalatın cazibesini daha da arttıracaktır. Bu konuda ‘Dönüşüm Programı’ kapsamında anlatılan önlemlerin uygulanmaya hemen başlanması doğru olacaktır.

Yapılması gereken en önemli şey görüşmelerin takip edilerek iş dünyasıyla paylaşılmasıdır. Buradaki engel görüşmelerin gizliliğidir[2]. Ancak, bu gizlilik Avrupa kamuoyunu ciddi şekilde rahatsız ettiğinden önümüzdeki görüşmelerin daha transparan olması beklenebilir. Bu ise görüşmelerin takibine olanak verebilecektir. Ancak takip işini özel sektör yapamaz. Bu devletin görevidir. Devlet uğraşları arasına Türkiye’nin servet yaratımı çalışmalarını yakından ilgilendirilecek bu görüşmelerin takibine ivedilikle bir yer açarsa çok iyi olur.[3]”

Sağlıcakla kalın

Dipnot:

[1] Halk arasında devlet kadar itibarlı bir başka şey yoktur ama dünyada bir nefeslik sıhhat gibi saadet ve zenginlik olmaz.

[2] Eğer görüşmeler yeniden başlarsa gizli olup olmayacağını bilmiyorum.

[3] Osman Ata Ataç, İşletmecilik Sohbetleri, Parantez, 30 Mart 2016, Dünya Gazetesi

Tüm yazılarını göster