AB kararının konuşulmayanları

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Avrupa Birliği’nin, Doğu Akdeniz/Ege krizleri nedeniyle Türk vatandaşlarına kişisel yaptırımları artırma, olası kurumsal yaptırımları ise mart ayındaki zirveye bırakma kararı çok yazılıp çizildi. Ancak AB zirve sonuç bildirgesinde, Türkiye’de hemen hiç tartışılmayan, en az yaptırım kararı kadar önemli pek çok unsur, satır arasına gizlenmiş pek çok detay var;

• AB sonuç bildirgesinde, Türkiye’yle hiç alakası olmayan bir bölümde, din eğitimi konusuna girmiş AB liderleri;

Bildiride, “radikalleşmenin önüne geçmek için” AB’deki dini eğitimin Avrupa temel hak ve değerleriyle uyumlu olması gerektiğinin altı çiziliyor. Dini eğitimden bahsederken, “hangi din” olduğu elbette ifade edilmemiş. Ancak AB üyelerinin son dönemde aldıkları kararlara bakınca, bunun “İslam dini” olduğunu, dini eğitimden bahsedilirken Türkiye’ye de gizli bir atıf yapıldığını anlamak zor değil.

Fransa’da Macron’un “İslamcı ayrılıkçı fikirlerle mücadele” konusunda gündeme getirdiği yasayı ve “Fransa’da, cumhuriyetin ortağı olması için İslam’ın yapılandırılması gerekiyor” sözlerini AB zirvesindeki dini eğitim atfının temeli olarak görmek mümkün.

Bunlara bir de, başta Fransa ve Almanya olmak üzere, AB ülkelerinin Türkiye’den imam ve öğretmen gelmesinin önüne koydukları engelleri eklemek gerekiyor.

“Radikalleşmenin önlenmesi ve terörizmin arkasında yatan ideolojiye eğilmenin önemine” vurgu yapan AB bildirisi, Macron’un sözcülüğüne soyunduğu –AK Parti hükümeti tarafından da çok sert ifadelerle eleştirilen- “Avrupa İslam anlayışının”, tüm AB liderleri tarafından kabul gördüğünü ortaya koyuyor.

• AB bildirisinde iklim değişikliği konusundaki bölüm de Türkiye’yi etkilemeye aday;

Bildiride 2030’a kadar sera gazı salımlarını 1990’a oranla yüzde 55 düşürme kararı yer alıyor. Bu kararın uygulaması, karbon salımına yol açan üretim modellerini terk etmek, tüketiciyi de karbon-nötr damgalı ürünlere yöneltmekle gerçekleşecek.

Gümrük Birliği üyesi Türkiye de elbette AB’deki bu yeni ve çevreci üretim ve tüketim trendinden azade olmayacak.

Bu açıdan bakınca, BM üyeleri içinde Paris İklim Antlaşmasını onaylamayan 7 ülkeden biri olan Türkiye için, AB’nin getirdiği/getireceği yeni çevre koruma kurallarının, koyulacak herhangi bir ambargodan çok daha etkili olabileceğini öngörmek yanlış olmaz.

• AB zirve bildirisinde Libya ve Kıbrıs’ta çözüm atıfları da AK Parti hükümetinin izlediği dış politika ile zıtlaşır nitelikte;

“Berlin süreci çerçevesinde hareket edilmesi” çağrısı, Türkiye’yi hiç memnun etmeyen son Libya ateşkesine destek niteliğinde.

Kıbrıs’ta BM çatısı ve parametreleri altında çözüm görüşmelerinin devamı çağrısı ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen ay KKTC ziyaretinde yaptığı “Kıbrıs’ta iki devletli çözüm müzakere edilmeli” önerisinin AB’de hiç ciddiye alınmadığını ortaya koyuyor.

• AB zirve bildirisinde Türkiye’ye yönelik Doğu Akdeniz/Ege yaptırımları konusunda ABD ile işbirliğine yapılan atıf da kritik önemde.

AB ile ABD arasında, yeni Başkan Biden’ın yönetimi devralmasıyla birlikte başlayacak işbirliği ve koordinasyon -iyi değerlendirilirse- Türkiye açısından bir şans olabilir; Doğu Akdeniz/Ege krizlerine ABD’nin dahil olması, NATO üyesi Türkiye’nin sesinin daha çok duyulmasının önünü de açabilecek nitelikte.

(Bu arada Dışişleri Bakanlığı’nın AB zirvesi konusunda açıklamasına koyduğu, AB’ye “dürüst arabulucu olma” çağrısının anlamsızlığına da dikkat çekmek gerekiyor. Son dönemde meslekten yetişme diplomatların “monşer” denilerek ülkenin yaşamsal dış politika kararlarından dışlanmasıyla, Bakanlık açıklamaları Cumhurbaşkanlığı’ndaki bürokratların etkisine girmiş izlenimi veriyordu. Bakanlık açıklamalarında, Dışişleri geleneğine yakışmayan ifadelere daha sık rastlanır olmuştu. Ancak diplomatik teamüllerin ötesine geçen ifadeler bile, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’ın tam üye olduğu AB’den, Doğu Akdeniz ve Ege krizlerinde “dürüst arabulucuk” beklemek ve istemek gibi bir mantık hatası kadar zarar verici değil.)

Sonuç olarak son AB zirvesi, AK Parti hükümeti için de izleyeceği politikalar açısından bir “yol ayrımı” barındırıyor.

Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen ay gündeme getirdiği demokrasi ve hukuk alanındaki reformlar söylemde kalmayıp, gerçekten uygulamaya konulursa, hem AB, hem de ABD ile “yaptırım” söylemi, yerini “işbirliğine” bırakabilir. Ancak bu “yol ayrımında”, iktidardaki Cumhur İttifakı’nın küçük ortağının tavrının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini kolunu bağladığı da ortada. AK Parti’nin dış politikadaki “sıkışmışlığı” ortadan kaldırmak için, iç politikada MHP kaynaklı “sıkışmışlığı” aşıp aşamayacağını hep birlikte göreceğiz...

Tüm yazılarını göster