AB bağımsız bir ülke yaratmayı başardı

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Geçen ay Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruluşunun kırkıncı yılını kutladı. İlanı, Ada’nın birleşmesi için yürütülen ve sonunda başarısızlığa uğrayan müzakerelerde Türklerin elini güçlendirmek olduğu iddia edilen bir devletin kırk yıldır varlığını sürdürmesinin bir hayli uzun bir süre olduğunu teslim etmemiz gerekiyor. ABD ve AB’nin yakından izlediği müzakerelerin hedefinin, Kuzey’de oluşan, etnik bakımdan türdeş Türk bölgesinin özerkliğini sona erdirmek olduğu konusunda bir tereddüt bulunmuyordu.

Türk ve Rum tarafları müzakereleri BM önderliğinde yürütüyorlardı. Ancak zaman içinde giderek berraklığa kavuştuğu gibi, Kıbrıs’ta Başkan Makarios’un 1960’da bağımsızlığın bir parçası olarak kabul edilen anayasayı 1963’te uygulanamaz ilan ettikten sonra, Rum tarafı sistemi yeniden inşa etmekte sayıca daha az olan Türkleri hiçbir zaman eşit bir ortak olarak kabul etmedi. O tarihten itibaren Türkler ülke yönetiminden dışlandılar, kendilerini ülkeden sürmeyi ya da azınlık statüsünü kabul etmeye mecbur kılmayı öngören tedhiş ve cinayetlerin hedefi oldular. Hatta bu nedenle Türkiye 1964’te Ada’ya asker çıkarmayı düşündüyse de, Başkan Johnson’un kaba uyarılarıyla bu düşüncesinden vazgeçirildi. 

Yunanistan’da Albaylar Juntası, Ada’daki yandaşlarını da harekete geçirerek ülkeyi Yunanistan’a katmak istiyordu. Albaylardan farklı olarak, geçmiş dönemlerde Yunanistan’la birleşmeyi (Enosis) savunan Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios ise artık ülkesinin bağımsız olmasını desteklemeye yönelmişti. 1974’te bir yandan Yunanistan’a katılmayı savunan terör örgütü EOKA, diğer yandan Albaylar Juntası tarafından desteklenen Nikos Samson yönetime zor yoluyla el koyarak bu amacı gerçekleştirmek istedi. Kıbrıs’ın bağımsızlığını garanti eden bir ülke olarak Türkiye, İngiltere’yi de davet ederek böyle bir sonucu önlemeyi teklif etti. İngiltere kabul etmeyince, tek başına müdahaleye karar verdi. Samson rüyasını gerçekleştiremedi, Albaylar juntası ise hükümeti terk etmek zorunda kaldı.  Bu süreç sonucunda Ada’nın değişik yerlerinde yaşayan Türkler Kuzey’ye, Rumlar da Güney’e yöneldiler, böylece iki büyük etnik grup fiilen ayrışmış oldu.

Daha sonraki birkaç yıl Kıbrıs devletini yeniden inşa etmek için bir formül bulma arayışlarıyla geçti ama başarı sağlanamadı. 1983’e gelindiğinde Türk tarafı bağımsızlığını ilan ederken, eşit bir ortak olarak kabul edilmesi koşuluyla Rum Kıbrıs’la birleşme kapısının açık olduğunu ama azınlık statüsünü kabul etmeyeceğini de duyurdu. Bu süreç devam ederken, aslında üyelik için gereken koşulları haiz olmamasına rağmen, Fransa’nın güçlü desteğiyle ve ordunun yönetime yeniden el koymasını engellemek bahane edilerek Yunanistan AB’ye üye yapıldı. Bu suretle Türk-Yunan anlaşmazlıklarına AB de Yunan tarafından müdahil oldu. Yunanistan’ın AB içindeki gücü, Kıbrıs’ın Sovyet nüfuzundan kurtulan Doğu Avrupa ülkeleriyle birlikte üye yapılması sırasında ölçülmüş de oldu. Her ne kadar Kıbrıs’ın çözüm bekleyen büyük sorunları bulunmaktaysa da, üye adaylarının ulusal birlik sorunlarını çözüme bağlamadan üye olamayacakları kuralı, Yunanistan’ın Kıbrıs’ın üye yapılmaması halinde tüm genişleme sürecini veto edeceği tehdidi karşısında askıya alındı. Böylece Rum Kıbrıs AB’ye katıldı.

AB’nin yaptığı hesaplara göre, kendisi de AB’ye üye olmayı planlayan Türkiye sonunda Kıbrıs Rum yönetiminin isteklerine uymak mecburiyetinde kalacaktı. Bu hesap yanlış çıktı. Bir oranda AB’nin kendi kurallarını hiçe sayarak genişlemesinin Yunanistan tarafından veto edileceği tehdidi karşısında fiilen bölünmüş olan Ada’yı üyeliğe kabul etmekte sergilediği iki yüzlülük, fakat daha ziyade kendisinden kaynaklanan gerekçelerle Türkiye üye olmak yönünde pek faal davranmadı. Artık “Birliğin” diğer üyelerin de desteğini arkasına alan Rum tarafı ise, kendi koşullarını kabul etmeyen bir Kuzey ile birleşmeye ilgi göstermedi. Ortaya çıkan durum Uluslarası İlişkiler jargonunda “Donmuş Çatışmalar” diye isimlendiriliyor.

Yıllar ilerledikçe eski dönemlerde Ada’ya egemen olan, Türk ve Rumların bir arada yaşadığı ve tarafların birbirinin dilini bildiği kosmopolit hava ortadan kalkmış, yerini birbiri ile ilişkileri sınırlı olan ve her biri kendi ana ülkesine yönelik, etnik bakımdan türdeş iki camia almıştır. Her iki tarafta da birleşmeyi savunan gruplar bulunsa da, bunlar mevcut durumun devamını savunan güçlü gruplarla karşı karşıya kalmışlardır. Aslında Ada’nın bölünmüş durumu gerek Türkiye gerek Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için uluslararası alanda bazı zorluklar yaratmaktaysa da, durumun yerleşiklik kazandığı ve böylece normalleştiğini de belirtmek gerekmektedir.  Taraflardan hiçbiri ciddi bir değişiklik arzusu sergilememektedir. Türk Cumhuriyeti Tayvan’a benzer bir şekilde, bazı AB üyesi ülkeler dahil, çeşitli yerlerde temsilcilikler açmıştır. Keza bazı uluslararası örgütlerin faaliyetine de gözlemci olarak katılmaktadır. Pek uzak olmayan bir gelecekte bazı ülkeler Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya karar verirlerse şaşmam. Kendi vizyonuna göre Ada’yı şekillendirebileceğini sana AB sadece bir donmuş çatışma yaratmamış, bağımsız bir ülkenin doğuşunun da yolunu açmıştır.   

Tüm yazılarını göster