20 yıl önce tanıştığımız Zeki Dolma, o günlerde de ürettiği bilardo masalarını 30 ülkeye ihraç eden başarılı bir girişimci olarak öne çıkmıştı. Öyle ki Bering Boğazı’na yakın dünyanın en soğuk yerleşimlerinden Selekhart’a bile 5 adet bilardo masası kurduğu için ülkemizde gündem olmuştu.
Kendisiyle yakın zamanda tekrar sohbet ettik. Şimdilerde bilardo masası ihraç ettiği ülke sayısının 80’i aştığını, son zamanlarda ‘Körfez ülkelerinden’ yoğun talep aldıklarını yine heyecanla anlattı. Avcılar’daki fabrikasında aylık ortalama 100 bilardo masası üretebildiklerini, yurt içinde bilardo ile ilgili kurumlara ve etkinliklere, ayrıca dünya ve Avrupa bilardo şampiyonalarına sponsorluklara devam ettiklerini vurguladı.
Kendisine, ‘Yaklaşık 10 yıl önce ikinci kuşağın iş başına geçtiğini hatırladığımı’ söyleyince şöyle konuştu:
“Evet, aslında iyi de olmuştu ama bizim çocuklar çok hızlı büyüme isteğiyle hareket ettiler. Bilardo üretim altyapımızdaki fazla kapasiteyi otel tefrişat işlerinde de değerlendirmek istediler. Fikir iyiydi, büyüme çabası güzeldi ama işleri bitirip ödemeleri alamayınca sıkıntılar oldu. Ben de tekrar işin başına geçtim ve ‘gemisini kurtaran kaptandır’ misali çok şükür toparladık. Asıl işimize tam odaklandık ve istikrarlı büyümeyi yeniden yakaladık. Ben, 70’imden sonra tekrar işe koyulmuş oldum, şimdi 80 yaşımdayım ve işimin başındayım. Esas işinden sapmayacaksın. Şu anda 45 kişilik ekibimizle aylık ortalama 100 masa üretebiliyoruz ve yarısından fazlasını ihraç ediyoruz. Talep olursa da aylık üretimi 200’e kadar çıkarabiliriz, kapasitemiz var. Son zamanlarda yurt dışından toplu talepler gelmeye başladı. Suudi Arabistan’a temsilcilik veriyoruz. En büyük rakibimiz Güney Kore’ye, Almanya, İngiltere, Fransa ve Irak’a ihracat yapıyoruz. Gönül rahatlığıyla iddia ediyorum ki dünyanın en kaliteli masalarını yüzde 100’e yakın yerli malzeme oranıyla üretip ihraç edebiliyoruz. Bugüne kadar yurt içinde de çok ünlü insanlarımıza, şirketlere ve markalarımıza masa teslim ettik. İç pazarda da yurt dışında da çok güçlüyüz.”
Çocuk yaşta başlayan bilardo tutkusu
Zeki Bilardo Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Dolma, çocukluğundan beri bilardo oynama tutkusu ile övünüyor ve şöyle konuşuyor:
“1945 Adıyaman doğumluyum. 10 yaşımda bilardo oynamaya başladım. Aslında bütün oyunlara ve sporlara meraklıydım. Futbol, voleybol, bisiklet ama bilardo öne çıktı. 17 yaşımda da İstanbul’a geldim. Müziğe de merakım vardı, bir dönem Türk müziği konservatuarına da gittim. Meslek öğrenmek için steno kursuna da gittim. Bilardo tutkum ise giderek arttı. O yıllarda İstanbul’da birkaç iyi ithal bilardo masası vardı. Birkaç tane de Rum ustaların yaptığı yerli masalar. Beyoğlu’ndaki Lüksemburg Bilardo Salonu’nda 8 yıl garsonluk yaptım ki ustaların masalarında oynayabileyim ama yine de oynayamadım. Beyazıt’taki Marmara Bilardo’da, Aksaray’daki birkaç yerde oynardım. Sonra Deniz Nakliyat şirketinde kamarot olarak işe girdim. Dünyayı gezmeye başladım ama nereye gitsem bilardo peşindeydim. ABD, Kanada, her yerde bilardo salonlarına gidip oynadım. Kaliteli masa nasıl olur, nasıl yapılır öğrendim. Denizci olarak çalışıp maddi durumumu düzelttikten sonra bu işten ayrıldım ve Bakırköy’e yerleştim. Bir bilardo salonu açıp işletmek istedim. En kaliteli masalarla hizmet vermek istiyordum. Önce eski ama iyi masaları bulup almaya çalıştım. Eski masaları söküp ustalarla inceledik. Aşırefendi’de günlerce çuha araştırması yaptım. Yurt dışından malzeme de getirmiştim. 1982’de kendim için imalata başladık. Salonumuz çok iyi masalarla rağbet gördü ve ünlendi. Sonra da bizden masa isteyenler çoğaldı ve üretimi büyüttük. Salon işletmeciliğinden bilardo masası üretimine geçmiş olduk.”
Zeki Dolma, Bering Boğazı’na masa satma hikayesini de şöyle hatırlatıyor:
“Bir Türk firması o bölgedeki otel, alışveriş ve eğlence yerleri için bizden 5 adet bilardo masası almıştı. Kardeşim Yalçın Dolma bizzat kurulum için gitmişti. Yalçın, 2002 Mayıs ayında montaj için Bering Boğazı’nın biraz aşağısındaki Salekhart’a gitti. Masaları aralarında birer saatlik mesafe bulunan yerlere kurdular. Kardeşim önce Türkiye’den Moskova’ya, oradan da 9 saatlik bir mesafeye uçmuştu. Salekhart’ta hava eksi 25 derecelerdeymiş. Bu yüzden bacaklarını korumak için 3 pantolonu üst üste giymiş, vücudunu korumak için de 5 kat giymiş. Üzerine de palto giyip şapka takmış ve öyle çalışmışlar.”