Önce her istenilen deneyi yapmaya engel olabilecekler, engel oluşturabilecekler tasfiye edilmeliydi. Öyle de yapıldı. Birlikte yola çıkılan kişilerden itiraz sesleri yükseltenler ya bir şekilde tasfiye edildi ya da onlar kendiliklerinden bu yol arkadaşlığına son verdi.
Aşama aşama ilerliyordu her şey...
Sonra yapılacak deneylerin, yanlışlığı bilinse bile, ne kadar iyi ve yararlı olduğunu savunacak medya yaratılmalıydı, o da gerçekleştirildi.
***
En temel deney tabii ki yönetim biçimiyle ilgiliydi. Bir dönem kimsenin aklına gelmeyen, gelmiş olsa bile uygulanmasına niyetlenilmeyen yönetim biçimi değişikliğine gidildi. Hem cumhurbaşkanı, hem başbakan da neydi, ne gerek vardı! Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı tüm yetkiyi kendisinde toplasa tüm işler daha hızlı yürümez miydi, pekala yürürdü. Peki yürüdü mü, deniyoruz işte, yürüyecek!
***
Bu yönetim biçimiyle güçler ayrılığı ilkesi de sanki sekteye uğruyor gibiydi ama denenmeliydi. Meclisin biraz işlevsiz kalmış görünmesi sineye çekilebilirdi. Yürütmenin başı aynı zamanda bir anlamda yasamanın da başı gibi olmuştu. İşlerin hızlı yürümesi için bunu da denemek gerekirdi.
Eskiden neydi öyle, Meclisten çıkan bir yasa Cumhurbaşkanında takılır kalır, kimi zaman veto edilir ve geri gönderilirdi.
Hele hele hükümetin Meclisten istediği yasayı geçirememesi bile söz konusu olabilirdi.
Şimdi yasa tasarısı, onaylayacak makam tarafından oluşturulunca tabii ki onay anlamında da sorun kalmayacaktı. Bir de böyle denemek gerekirdi.
***
Ekonomiyle ilgili olarak davul hükümetin boynundayken tokmak bir kurumun elinde olabilir miydi... Merkez Bankası tutup bağımsızım diye faizi istediği gibi belirleyecek, bunun siyasi anlamda ceremesini de hükümet çekecekti; olmazdı. “Laf dinlemeyen adamlar”ın Merkez Bankası’nın başında olmasına gerek yoktu. Faiz mi, tabii ki o da siyasi kadrolarca belirlenmeliydi. Belirlendi de nitekim...
Enflasyonla mücadele Merkez Bankası’nın işi gibi görünebilirdi ama tokmağı, yani faiz kararını onlardan almak gerekirdi. Kararı yine Merkez veriyor gibi görünecekti, o kadar.
***
Ekonomi alanında dünyada kimsenin uygulamadığı yeni teorilerle ortaya çıkmanın zamanı gelmişti. Bütün iktisat kitapları adeta yeniden yazılacaktı.
“Faizi düşürürsek enflasyon da düşer, çünkü enflasyonun nedeni faizdir” denilerek buna göre kararlar alınmaya başlandı. Gerçi bu pek işe yaramıyor, hatta tam aksine enflasyon giderek tırmanıyordu ama olsun!
Şöyle bir görüş de vardı; bu bir ekonomik deney miydi, yoksa orta vadeli “Enflasyonu yükselt ve servet transferi yap, aynı zamanda önce yükselecek olan enflasyon nasıl olsa düşecek ve bunu da seçime doğru propaganda malzemesi olarak kullan” ilkesinin bir parçası mıydı, o da tartışılıyordu.
Ama sonuçta bir deneme yapılmıştı. Amaç ne olursa olsun bu bir deneydi. Elde kalan ise belliydi; fiyatlar tırmanmış, vatandaş ezildikçe ezilmişti. Önemli olan bu deneyi gerçekleştirmek değil miydi, sonuçta ölen ölür, kalan sağlar bizimdi! Ne var ki bu kez toplumda ekonomik anlamda sağ kalan pek yoktu.
***
Bir yatırım seferberliğine girişmek de gerekiyordu. Şöyle gözle görülüp dikkat çekecek yatırımlar...
Şehirlerarası yollar iyileştirildi, genişletildi; güzel yollar yapıldı, çoğu gerekliydi ve iyi oldu.
Ama arada pek de gerekli olmayanlar da vardı. Olmadık yerlere otoyol yapmak gibi... Şu dönem hiç de gerekli olmayan köprüler yapmak gibi... Üstelik öyle geçiş garantileri verilmişti ki, işletme dönemi boyunca bu sayıya ulaşmak hiç mümkün görünmüyordu. Ama denenmeli, bu yatırımlar da gerçekleştirilmeliydi.
***
Neredeyse her şehre bir havaalanı yapmak da gerekirdi. Bu da denendi ve yapıldı. Küçük bir sorun vardı, alanların çoğuna pek gelen giden, inen uçak yoktu. Olsun, ileride kullanılırdı. Hani yoksul ailelerin çocuklarına kıyafet alırken biraz büyüyünce de giyebilmesi için biraz bol ve uzun olanları tercih etmesi gibi...
***
Her şehre bir üniversite açmamak da olmazdı. Hem üniversite dediğiniz de neydi ki, çok mu zordu yani bina yapmak. O da denendi ve başarıldı. Orada da küçük bir sorun vardı ama önemsizdi. Kaliteli eğitim yönünden biraz sıkıntı yaşanıyordu, ayrıca mezun olanlar da iş bulamıyordu. Ama gençler lise mezunu bırakılacak değildi ya, üniversite mezunu olup işsiz kalmalarının nasıl bir durum olduğunu görmek, bunu denemek gerekiyordu.
***
Deprem uyarılarının ardı arkası kesilmiyordu ama binaları oturur hale getirmenin bir yolu bulunmalıydı. Bulundu! Binalar, “Yapının depreme dayanıklılığı yapı malikinin sorumluluğundadır” hükmüyle “depreme dayanıklı” hale getiriliverdi. Denenmiş, bu da olmuştu. Üstelik devlet bu barış sayesinde 19 milyar lira da para kazanmıştı.
Denendikçe neler neler elde ediliyordu böyle... Binalar, belli bir bedel karşılığında bir anda depreme dayanıklı(!) hale getirilmişti. Denemekten zarar gelmiyordu, hatta tam tersine devletin kasasına para giriyordu.
Gerçi bu imza karşılığı dayanıklılık pek işe yaramamıştı ama o kadar da olurdu, nihayetinde bu bir denemeydi, arada başarısızlık da yaşanırdı. Hani askerlik için eğitim zayiatı denir ya, bu da deneme başarısızlığıydı, normaldi.
Hem şimdi yeni bir deneme yapma fırsatı da doğmuştu. Artçı depremlerin olduğu zeminde bina yapmanın nasıl bir sonuç vereceği denenecekti...