Bu hafta oynanacak maçlarla Süper Lig’imiz 66.’ncı kez perdesini açmış olacak. 1959 yılında Millî Lig adıyla İstanbul, Ankara ve İzmir bölgesel liglerinden 16 takımın katılımıyla başlayan Süper Lig, bu sezona merhaba derken, çok önemli sorunlarla da karşı karşıya...
Geçmiş sezonlarda olduğu gibi kulüplerimiz bu sezona da büyük sorunlarla başladılar. Türk Futbolu kendisini sportif olarak taçlandırdığı Galatasaray’ın UEFA Kupası ve Süper Kupa’yı kazandığı 2000’den, Dünya Kupası’nda üçüncü olduğumuz 2002’den ve yarı final oynadığımızdan Euro 2008’den beri, bu topraklarda şiddetli sportif kuraklık çekiyor. Gerek kulüpler özelinde, gerekse milli takımlar genelinde yukarıda ifade ettiğim Kupa ve turnuvalar bazında başımızı göğe erdirecek bir performansa bir daha ulaşamadık. Sadece sportif yetersizlik mi sorun olan? Sportif başarısızlığın hüküm sürdüğü coğrafyamızda bir türlü futbolumuza can suyu olabilecek iktisadi, mali ve yönetsel alanlarda da gerekli hamleleri yapamadık. Futbolumuzu ekonomik ve mali çöküntüden kurtaramadık.
Kendi içimizde kalan düşük yoğunluklu bir rekabetin şekillendirdiği Süper Ligimiz, ne futbol, ne ekonomi, ne tribün ve gösteri olarak beklenen coşkudan çok uzak… Bir şekilde para bulabildiğimiz, ancak onu yönetmekte zorlandığımız bu mecrada futbolumuz hala çoğu kimseye gelecek için çok ümit vermiyor. Mevcut futbol yapılanmamız, oynanan futbolun kalitesini ve rekabet düzeyini artırabilecek yetkinlikte değil. Taraftar müşteri adeta bu kalitesizliğe mahkûm edilmiş vaziyette.
Kötü yönetilmekten kaynaklanan finansal sıkıntılar… giderek bozulan mali yapılar…bir türlü ulaşamadığımız finansal denge ve bütçe disiplini…satılamayan kombine kartlar, boş kalan statlar, düşen seyirci sayılarıyla azalan maç günü gelirleri…kulüp gelirlerini aşan takım maliyetleri…bir türlü tesis edemediğimiz kurumsal yapılar…kaybolup giden şeffaflık…kol kırılır yen içinde kalır mantığıyla aklanan yönetimler…verilmeyen hesaplar…önemsenmeyen taraftar ve paydaşlar…rekabeti ve kaliteyi artırabilecek çözüm önerilerine ilgi göstermeyen bir futbol yapılanması…bizden başka izleyeni olmadığı için göbeğinden yayıncı kuruluşa bağlı bir lig…kaçan sponsorlar…altyapıya ve üst yapıya odaklanmayan, günü kurtarmaya çalışan bir futbol anlayışı…Haksız ve dengesiz rekabetin hüküm sürdüğü bir futbol coğrafyası…gibi daha nice sorunlar futbolumuzu bir kanser gibi sarmış durumda.
Kısacası, nerden tutsak, elimizde kalan bir futbol sistemi ve yapısıyla yeni bir sezona daha merhaba diyoruz.
Son 25 yılda kulüplerimiz gerek ekonomik konjonktürün olumsuz etkisi, gerekse iyi yönetilmedikleri için borç batağına sürüklenmiş durumdalar. Son açıklamalara göre, faiz dahil toplamda 25 milyar TL borca sahip futbol kulüplerimiz bugün devletten kendilerini kurtarmayı bekler vaziyette. Borçları iki kez yapılandırılan kulüplerin hala mevcut borçlarının anapara taksitleri ve faizlerini ödeyebilecek mali yeterlikleri yok. Yapılandırma sadece onlara bir soluklanma fırsatı verdi. Borç yapılandırmayla devlet kulüplerin finansal problemlerini 2019’dan bu yana öteliyor. Hal böyle olmasına karşın, gerçekleştirilen ‘’borç yapılandırılmalarında’’ ise herhangi bir açıklık yok. Bazı kulüplerin borçlarının yapılandırıldığı gazetelerin spor sayfalarına manşet oluyor. Ancak, konuya ilişkin herhangi bir bilgi paylaşımı maalesef yok. “Ne miktarda bir borcun, ne oranda bir faizle, ne vadede ve ne tür bir teminatla’’ yapılandırıldığına ilişkin ne kulüplerden, ne de Futbol Federasyonu’ndan bir açıklama yok. Şeffaflık sizlere ömür!
Daha önceden yıllık 500 Milyon Dolar’a kadar yükselen naklen yayın gelirleri, yayıncı kuruluşun talepleri doğrultusunda, kurların da etkisiyle yıllık 65 Milyon Dolar’a kadar gerilemiş durumda. Hala yayıncı kuruluş Süper Lig’den kar etmediğini söyleyerek, dolaylı yoldan ‘’bu lige bu para fazla’’ diyor ve kulüplerden özveride bulunmalarını istiyor. Sıcak para sıkıntısı içindeki kulüpler de, ne yazık ki, ‘’Ölümü görüp sıtmaya razı olarak’’ bugünkü 65 Milyon dolarlık yıllık gelire evet diyerek, yayıncı kuruluşla uzlaşmak zorunda kalıyor. Bu süreçte, Süper lig kulüplerinin ekonomik, sportif ve mesleki haklarını koruyacak ve kollayacak ne Kulüpler Birliği vakfından, ne de futbolun patronu TFF’den bir ses çıkmıyor. Yüksek borçları nedeniyle seslerini çıkartamayan kulüpler adeta yayıncı kuruluşun insafına bırakılmış durumda.
Sadece yayın gelirlerinde düşüş yaşanmadı. 2021/22 sezonunda kulüpler 2.650 Milyon TL havuz geliri elde ederken, 2022/23 sezonunda bu tutar 450 milyon TL azalarak 2.2 Milyar TL olarak gerçekleşti. Bu sezondaki enflasyonist kayıp ise 861 Milyon TL oldu. Buna göre 2022/23 sezonunda kulüplerin havuz gelirlerindeki reel azalış 1 Milyar 311 Milyon TL’na ulaştı. Bir diğer ifadeyle, 2022/23 sezonunda kulüplerin reel gelirleri bir önceki yıla göre %64 azalmış oldu.
Bir yandan ekonomik konjonktürde yaşanılan yüksek oranlı enflasyon ve devaülasyon, diğer taraftan kötü kulüp yönetimleri futbol kulüplerinin finansal dengelerini yitirmelerine neden oldu. Bu kapsamda kulüplerin son beş yılda gelir kayıpları 7 .1 milyar TL’ye ulaştı. Birikimli zararlar 8 milyar TL’ya, özkaynak açıkları da 6. milyar TL’ye yükseldi.
Bu Futbol Yapılanması Türk Futbolunun Sorunlarını Çözemiyor!
Bugünkü futbol yapılanmamız (siz bunu futbol federasyonu olarak da okuyabilirsiniz) Türk futbolunun sorunlarına çare olabilecek çözümler üretme konusunda maalesef yetersiz kalıyor.
Yeni federasyon yönetim kurulu, futbolumuzun ekonomik ve mali yönden sağlığına kavuşmasına yönelik aldığı bazı yeni önlemler paketi ve yaptırımlarla, futbolumuza çeki düzen vermeyi hedefliyorsa da, hayatın olağan koşulları pek bu uygulamalara izin veremeyecekmiş gibi görünüyor.
Kaldı ki, bugüne kadar Türkiye Futbol Federasyonu, futbol otoritesi olarak futbolumuza ilişkin gerekli denetimi ve yönetimi gerçekleştiremedi, alınması gereken aksiyonları alıp hayata geçiremedi. Kulübüne göre işlem yapma uygulamasını kalıcılaştırdı. Hep tercihini İstanbul takımları lehine kullandı. Siyasi iktidar Kulüplerimize doğrudan ve dolaylı sübvansiyonlarla onları kolaycılığa alıştırdı. Kulüplerimiz kendi dinamikleriyle gelir yaratma çabası yerine, devletten destek almaya, devlete el açmaya alıştırıldı. Sıkıştıklarında vergi borçlarını affetti. Onlara stat ve tesis yerleri verdi. Kısacası, haksız rekabetin ligimizde yerleşmesine, kalıcılaştırılmasına uygun ortam ve olanak hazırladı. Futbolumuzun gelişimine olanak sağlayacak, rekabetçi yeteneğini yükseltecek, özkaynak yapısını güçlendirecek, genç yetenekleri bulup çıkartacak, futbolumuzu Avrupalı devlerle yarışır hale getirecek uzun vadeli stratejik planlamalar yerine, hep siyasi kaygılarla, günü kurtarmaya yönelik, içe kapalı bir lig yapılanması oluşturuldu.
Sonuçta, yetersiz rekabet ve düşük futbol kalitesine mahkûm bir Süper Lig yaratıldı.
Futbolumuzu tehdit eden ve rekabet yeteneğini sınırlandıran bu sorunların nasıl aşılacağı da bir muamma!
Sahip olduğumuz ve kronikleşmiş yönetsel, finansal ve ekonomik sorunlar Türk futbolunun ayağındaki prangalar olarak, onu aşağıya çekmeye devam ediyor. Tüm bu olumsuzluklara karşın futbol yapılanmamız adeta komaya girmiş gibi. Bu sorunların çözümüne yönelik herhangi bir tepki veremiyor.
Yıllardır pençesinde boğuştuğu bu sorunlara çare bulmakta zorlanan Türk futbolu, bu süreçte futbol otoritesi destekli naklen yayın gelirlerine göbeğinden bağımlı, kendi iç dinamikleriyle gelir yaratmakta zorlanan, reytingi düşük, futbol kalitesi vasat, rekabeti zayıf bir lig haline dönüştü.
Kısacası, iç karartıcı ve sportif keyfimizi kaçırtacak konular ve sorunlar kapı önünde bizi bekliyor. Trendyol Süper Lig perdelerini açacak ama perdenin arkasında bir başka fırtına sürüyor. Ama tüm bunlara rağmen siyaset ve toplum için bu gösterinin de devam etmesi gerekiyor.
Yukarıda sıraladığımız sorunlar, futbolumuza ilişkin elbette bir karamsarlığı da beraberinde getiriyor ama yine de iyimser olmakta ve sorunlara karşı mücadele etmekte yarar vardır diye düşünüyorum.
Bu amaçla biz, biraz karamsarlığı dağıtmak için futbolumuzun sportif ve tarihsel bir panoramasını yaparak yazımıza devam edelim.
İstanbul, Ankara ve İzmir bölgesel liglerinden toplam 16 takımın katılımıyla 1959 yılında Millî Lig adıyla ilk sezonu düzenlenen lig, o sezon iki gruba bölünmüş ve bu grupların birincileri arasında yapılan iki maç sonunda şampiyonunu bulmuştu. 1962-63 sezonunda Türkiye 1. Futbol Ligi, 2001-02 sezonu başında Süper Lig adı kullanılmaya başlanırken bu dönemden sonra farklı sponsorların desteği sebebiyle lig adının başına sponsor adı eklenerek kullanıldı. Zaman içinde katılımcı sayısı ve format bakımından çeşitli değişikliklere uğradı. Lig'de 1987-1988 sezonuna kadar galibiyete 2 puan verilirken, bu sezondan itibaren galibiyete 3 puan verilmeye başlandı. 2002-03 sezonunda adı Türkiye Süper Ligi olarak değiştirilen lig, 2005-06 - 2009-2010 sezonları arasında Turkcell Süper Lig adı ile, 2010-2011 - 2018-2019 sezonları arasında ise Spor Toto Süper Lig ismiyle kullanıldı. Süper Lig, 2021-2022 sezonundan itibaren tekrar Spor Toto Süper Lig adıyla oynandı. 2023-24 sezonunda ise Süper Lig’in isim sponsoru Trendyol oldu.
Şimdiye dek 75 takımın mücadele ettiği Süper Lig'de altı takım; Galatasaray (23), Fenerbahçe (19), Beşiktaş (16), Trabzonspor (7), Bursaspor (1) ve İstanbul Başakşehir (1) şampiyonluk unvanı aldı. Ligin tamamlanan son sezonu olan 2022-23 sezonunda şampiyonluğa ulaşan takım Galatasaray oldu.
Türkiye 1. Ligi’nin başladığı tarih TFF tarafından 1959 yılı olarak kabul edilmesine karşın, TFF Tahkim Kurulu’nun 09.05.2002 tarih, 2002/52E ve 2002/68K sayılı Kararı tahtında Beşiktaş Kulübü’nün 1956-1957 ve 1957-1958 sezonlarında Türkiye Ligi şampiyonu olduğuna ve bu şampiyonlukların TFF Yıldız Kriteri’ne dahil edileceğine karar verilmesi sebebi ile toplam şampiyonluk sayısı, toplam lig sezonu sayısından 2 fazladır.
Tablo: 2) 2023-24 Sezonunda Süper Lig’de yer alacak kulüpler
Yukarıdaki tablodan da görülebileceği üzere , Ligin kuruluşundan bu yana 75 takımın mücadele ettiği ligin ilk sezonunda yer alan 16 takımdan altı tanesi; Beşiktaş, Fatih Karagümrük, Fenerbahçe, Galatasaray, İstanbulspor ve MKE Ankaragücü günümüzde de Süper Lig'de mücadele etmektedir. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray, ligin kuruluşundan bu yana hiç küme düşmedi ve 65 sezonun tamamında ligde yer aldı. 1974-75 sezonunda yükselen Trabzonspor, 2016-17 sezonunda yükselen Alanyaspor, 2019-20 sezonunda yükselen Gaziantep FK, 2020-21 sezonunda yükselen Hatayspor Süper Lig’deki varlıklarını devam ettirdiler. Lig’de ilk defa yer alacak tek takım ise 2023-24 sezonunda Lige yükselen Pendikspor oldu.
Aşağıdaki Türkiye haritasından da gözlemlenebileceği üzere Süper Lig ekiplerinin bölgesel dağılımında da ciddi dengesizlik bulunuyor. İstanbul’dan sekiz takımın yer aldığı Süper Lig’de Marmara Bölgesi’nden başka bir takımının bulunmamasının yanı sıra, ülke Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’sına katkısı %20’ye yaklaşan Ege Bölgesi’nden ve Türkiye’nin üçüncü büyük kenti İzmir’den hiçbir kulübün Süper Lig’de olmaması karşımıza büyük bir dengesizlik olarak çıkıyor.
Süper Lig’deki takım sayısına göre bölgeler arasındaki dengesiz dağılım, Türk futbolunun kalitesini de zamanla olumsuz etkiliyor, futbol kalitemizi aşağıya çekiyor. Neredeyse, İstanbul’un dışında Türkiye’nin batısından hiçbir takımın Süper Lig’de yer almaması, futbolumuzda dengesiz ve haksız rekabetin de giderek artmasına neden oluyor. Bu durum sadece demografik, coğrafik değil, aynı zamanda toplumsal olumsuzlukları da bünyesinde taşıyor ve bu durum ülke futbolumuz açısından da büyük bir sorun oluşturuyor. İstanbul’dan sekiz takımın Süper Lig’de mücadele edecek olmasına karşın, Ege Bölgesi, Doğu Anadolu gibi bölgelerin Süper Lig’de temsil edilemiyor olması, sadece sportif bir sonucun ortaya çıkarttığı bir durum olarak değerlendirilemez. Bu anomalik gelişim, Türk futbolundaki çarpık ve dengesiz gelişimin ve buna ortam hazırlayan yetersiz futbol yapılanmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Toplam geliri 10 milyar TL’ye ulaşan Türk futbolunun kaynak dağıtım ve gelir paylaşım politikasındaki yanlışlıklar, Türk futbolunun potansiyelini sınırlıyor, futbol kalitesini aşağıya çekiyor, uluslararası rekabette geride kalmasına yol açıyor. Bu olayın sadece sportif yönü. Bir de sosyo-ekonomik sorun yaratma ihtimali var ki, bunun üzerinde ayrıca durulması gerekir.
Sonuç
Yıllardır pençesinde boğuştuğu sorunlarına çare bulmakta zorlanan Türk futbolu bu süreçte, futbol otoritesi destekli naklen yayın gelirlerine göbeğinden bağımlı, kendi iç dinamikleriyle gelir yaratmakta zorlanan, reytingi düşük, futbol kalitesi vasat, rekabeti zayıf bir lig haline dönüştü. Kısacası, iç karartıcı ve sportif keyfimizi kaçırtacak konular ve sorunlar kapı önünde bizi bekliyor. Trendyol Süper Lig perdelerini bu hafta açmış olacak. Ancak, perdenin arkasında bir başka fırtına sürüyor.
İşte bu ahval ve şerait içinde Süper Lig perdelerini açıyor. Bizler de tribünlerde, televizyon başında yerimizi alarak, bu gösteriyi izlemeye çalışacağız. Tüm takımlarımıza başarılar diliyorum.