Bıçakcılar’ın kuruluş hikayesi bundan 62 sene öncesine dayanıyor. Bıçakçı ailesi tarafından 1959 yılında kurulan şirket, ameliyatlar sırasında kullanılan ameliyathane aspiratörleri ve kalp ameliyatları için ısıtma-soğutma sistemleri gibi kritik öneme sahip temel tıbbi ekipman üretmek üzere yola çıkıyor. Hedefini, sağlık çalışanlarının yabancı ürünlere olan bağımlılıklarını azaltarak onlara destek olmak, dolayısıyla tıbbi cihazların Türkiye’de yerli üretimini sağlamak olarak tanımlıyor. Bir aile şirketinden, fon yönetimli kurumsal bir yapıya evrilen Bıçakçılar, aynı zamanda bir üreticiyken inovatif çözümlere odaklı bir biyomedikal teknoloji merkezine dönüşüyor. Geçen yıl Mayıs ayında Aselsan ile kalp damar cerrahisi alanında ortak çalışma anlaşması yapan şirket, aynı zamanda yılda 100 ülkeye ihracat yapıyor. Tüm bu dönüşümü yöneten isim ise, şirketin CEO’su Souheil ElHakim. ElHakim, Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden Bilgisayar ve İletişim Mühendisliği lisansı sonrasında, McGill Üniversitesi’nden Biyomedikal ve Elektrik mühendisliği alanında yüksek lisans ve doktora derecesini tıbbi fizik alanında almış. Uzmanlık alanı ise tıbbi ultrason fiziği.
Sözlerine, “Lübnan’da doğup büyüdüm. Çalışmaya da yine Beyrut’ta, Amerikan Üniversitesi Hastanesi’nde başladım. Lübnan’daki savaş 17. yılındaydı. Görevim, sürekli elektrik kesintileri, eski bilgisayarlar ve yeni herhangi bir teknolojiye yatırım imkanının bulunmadığı bir ortamda hasta kayıtlarını ve tıbbi geçmişlerini tutan departmanları işler durumda tutmaktı. İşte o zaman, karşı karşıya olduğumuz savaşın getirdiği tüm zorluklara rağmen alışılanın dışında çözümler bulmayı öğrendim” diye başlayan Bıçakcılar CEO’su Souheil El Hakim ile sağlık sektöründe yaşanan radikal dönüşümü konuştuk:
Dijitalleşme sağlık sektörünü iki düzeyde dönüştürüyor
“Dijitalleşmenin sağlık sektörüne getirdiklerine iki düzeyde bakabiliriz. Birincisi, kurumların süreçlerini dijitalleştirmesi ve dijitalleşen süreçlerin birbirleriyle entegre olması sayesinde elde edilen verimlilik. Bir hasta olarak, randevu alarak başladığınız süreçte, tahlil sonuçlarınızın doktorunuza ulaşması, e-reçete, online sigorta işlemleri gibi. Bunların tümü son 20 yılda hızla dijitalleşerek hasta deneyimini geliştirerek, hastanelerin iş yükünü ve hizmet maliyetini önemli ölçüde azalttı. Bunun yanında, ilaç şirketleri ve bizim gibi tıbbi cihaz şirketlerinin dijitalleşmesi de, diğer sektörlerdeki her kurumda da olduğu gibi bu kurumların daha hızlı, maliyet açısından daha verimli biçimde ürün ve çözüm geliştirebilmesini sağlarken, geliştirme süreci de daha girift bir yapıya dönüşüyor. İkincisi ise, dijital teknolojilerin tıbbi çözümlerde daha derinlemesine ve dönüştürücü biçimde uygulanması. Gerçekten de ufuk açıcı gelişmelerin gerçeğe dönüştüğü büyülü zamanlardan geçiyoruz. 5G’nin düşük gecikme süresi sayesinde uzaktan ameliyat yapılabilecek olması fikri, yeterli tıbbi hizmete erişimi olmayan milyonlarca insan için heyecan verici bir gelişme.”
Regülatörlerin bu hızlı değişime ayak uydurması zaman alacak
“Yapay zekânın tanı koyma sürecini baştan aşağı değiştirebilecek olması baş döndürücü. Bununla birlikte, risklerin hayati olduğu bir alandan bahsediyoruz. Dolayısıyla bu kökten değişim getiren teknoloji uygulamalarının öncelikle tamamıyla güvenli ve tutarlı olduğundan emin olmalıyız. Burada da devreye regülasyon giriyor. Regülatörlerin bu hızlı değişime ayak uydurması zaman alacak. Örneğin Dünya Sağlık Örgütü tarafından yakın zaman önce yayınlanan bir raporda, yapay zekânın hasta güvenliği ve siber güvenlik alanlarında ciddi riskleri de beraberinde getirdiğinden bahsediliyor. Bunun nedeni, henüz bu teknolojilerin uygulama alanlarının yeni olması. Yine aynı raporda, son 10 yılda yapay zekânın prensiplerine ilişkin yaklaşık 100 öneri gelmesine karşın, bunların hiç birinin yapay zekânın sağlık uygulamalarına ilişkin olmadığı belirtiliyor. Kısacası, bu heyecan verici uygulamaların standardize olduğunu görmemiz için biraz zamana ihtiyacımız var.”
Her 4 kadından birinin yaşadığı soruna inovatif çözüm
“İnovasyonu geliştirmek üzere geçtiğimiz yıl, İnovasyon Merkezi kurduk. Yeni konseptlerin uygulanmasına çalışan bu departmanda mühendislere, şirketimizdeki diğer departmanlardan farklı olarak tarihlere bağlı olmadan düşünme özgürlüğü sunuyoruz. Ana fikir, tamamlanan çalışma belki ticarileşemeyecekse bile yaratıcılığı geliştirmek. Bıçakcılar’ın genel müdürlüğünü üstlendiğimde yönetim kurulu tarafından bana verilen görev şirketi dönüştürmekti. Bu görevin verilmesinin ardında, Bıçakcılar’ın üretim odaklı bir şirketten inovasyon odaklı bir medikal teknoloji şirketine dönüşmesinin hem şirketin küresel ölçekte rekabetçiliğini koruyarak sürdürülebilir büyümesi, hem de Türkiye’nin kendi tıbbi cihaz teknolojisini geliştiren bir ülke olması açısından önem taşıdığı inancı yer alıyordu. İnovatif fikirlerin ticarileştirilmesi bakımından da ekosistemimizdeki diğer oyuncularla stratejik iş birlikleri kuruyoruz. Bu çalışmaların en son örneklerinden biri, alanlarında oldukça iddialı ve coşkulu iki doktorun, kadınlarda idrar kaçırma sorununun tedavisine yönelik olarak tasarladıkları bir çözümü birlikte geliştirmemiz oldu. On sekiz yaşından büyük her dört kadından birinde görüldüğü tahmin edilen ve kadınların hayat standardını olumsuz etkileyen bir rahatsızlığı, mevcut uygulamalardan farklı bir tedavi opsiyonu sunuyoruz. Öncelikle Türkiye pazarına sunacağımız bu çözümü, daha sonra uluslararası pazarda da devreye alacağız.”
■ Türkiye tıbbı cihaz yatırımcıları açısından ilgi çekici bir ülke
“Türkiye tıbbi cihaz yatırımları açısından ilgi çekici bir ülke. Öncelikle, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 98’i sosyal koruma kapsamında yer alıyor. Dahası, Türkiye’de yapılan ameliyat ve kullanılan tıbbi cihaz sayısı her yıl artıyor. Bunun yanında mevzuat olarak Avrupa Birliği ile uyumlu olmamız, burada üretilen tıbbi cihazların Avrupa’da ve dünyanın birçok ülkesinde pazarlanabilir ve kullanılabilir olduğu anlamına geliyor. Son olarak ise, ilk duyulduğunda bir dezavantaj olarak görünse de, Türkiye’de sağlık harcamaları, AB ve dünya ortalamasının altında yer alıyor. Türkiye’nin tıbbi cihaz ihtiyacının yüzde 85’ini ithal ettiği düşünülürse, Sağlık Bakanlığı’nın 2015 yılında hazırladığı Türkiye Tıbbi Cihaz Sektörü Strateji Belgesi Ve Eylem Planı’nda yerli üretimin güçlendirilmesine yönelik vurgu daha da önem kazanıyor.”