6 Şubat 2023. Bir acı tarih daha… Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde 7,7 büyüklüğünde meydana gelen deprem Gaziantep, Sivas, Hatay, Şanlıurfa, Mersin, Samsun, Trabzon başta olmak üzere birçok kentte hissedildi. Çok sayıda ölü ve yaralı var. Ülkemizin başı sağolsun.
“Deprem öldürmez, bina öldürür” diyoruz; ama her defasında insanlarımızı kaybediyoruz yıkılan o binaların altında… Deprem bir gerçek; buna engel olamayız; ama deprem farkındalığını edinebiliriz, depreme karşı hazırlıklı olabiliriz; yaşanabilecek bir felaket karşısında planlı, bilinçli bir şekilde harekete geçebiliriz. Oysa bugün ülkemizde deprem sigortası penetrasyonu bile hala yeterli düzeyde değil.
DASK verilerine göre; toplam konut sayısı 20 milyon. Bu konutların 10 milyon 949 bini sigortalı konut. Bu verilere göre; Türkiye’de deprem sigortası penetrasyonu yüzde 50.
TUİK verileri ise farklı bir tablo koyuyor ortaya. TÜİK’e göre Türkiye’de toplam konut adedi 40 milyonu aşmış durumda. Bu verilere baktığımızda ise, deprem sigortası penetrasyonu yüzde 25’lerde…
Deprem konusunun güncelliğini koruması ve öneminin vurgulanmasının ne kadar önemli olduğunu bugün bir kez daha acı bir şekilde yaşıyoruz.
Deprem araştırmaları konusunda önemli çalışmalara imza atan kurumlardan biri, 1997 yılında kurulan İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü.
Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü kurucularından Prof. Dr. Okan Tüysüz ile daha önce yaptığımız görüşmede, Prof. Tüysüz, deprem sigortalarının toplumdaki penetrasyonunun yetersiz olduğunu söylemişti.
Hazırlıksız olmak, afetleri felakete dönüştürüyor
Prof. Tüysüz şu yorumları yapmıştı: “Hazırlıksız olmak, afetleri felakete dönüştürüyor. Afet konusundaki yaklaşım genel olarak yara sarma üzerine kurgulanmış durumda. Oysa hedef yara almayı önleme, afet zararlarını azaltmaya yönelik politikalar olmalı. Bunun için bütüncül bir afet yasasına ve buna uygun idari yapılanmaya ihtiyaç var. Bugün ülkemizde bilinen 500 kadar diri fay var ve bunların hepsi deprem üretme potansiyeline sahip. Bunların bir kısmı araştırılmış, bir kısmı ise araştırılmaya devam ediyor. Ancak bu çalışmaların sonuçlarının mutlaka imar planlarında kullanılması gerekiyor. Diri faylar üzerinde çok sayıda yerleşim birimi ve önemli mühendislik yapıları var, ancak bu bölgelerde yerleşimi düzenleyen bir ‘Fay Yasası’ yok. Oysa ABD, Japonya, Yeni Zelanda gibi deprem potansiyeli olan ülkelerde faylar üzerinde yerleşim yasaklanmış ve kurallara bağlanmış durumda.”
Elazığ depreminden sonra gündeme geldi ama…
Fay Yasası çalışmaları Elazığ depreminden sonra hız kazandı; fakat hala yürürlüğe girmedi. Fay hatlarının bulunduğu bölgelerdeki yapılaşmaları düzenleyecek yasa ile fay haritaları imar planlarına işlenerek yapılacak inşaatlar için standartlar getirilmesi, fay hatlarının geçtiği bölgelerde yapılacak yapılar için kat sınırlaması uygulanması mümkün olabilecek. Öte yandan imar planlarına işlenecek fay hatları üzerinden bina tespiti de yapılarak kentsel dönüşümde öncelikli alanlar da belirlenebilecek.
BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR TOPLUMSAL YAŞAMA UYARLANAMIYOR
Prof. Tüysüz’ün o gün dile getirdiği sorunlar, ne yazık ki bugün hala gündemde. Söylediklerini hatırlayalım: “Ülkemizde yerbilimlerinin toplum yaşamında kullanılması 1935’te MTA’nın kurulması ile başlamıştır dersek sanırım yanlış olmaz. Dünya bilim seviyesine göre oldukça geç olan bu başlangıç bugün dünya bilim seviyesi ile başa baş bir düzeye geldi. Ancak bilimsel araştırma sonuçlarının toplum yaşamına uyarlanması maalesef aynı hızla ilerleyemedi. Şehirleşme ve toplum yaşamında deprem, daha geniş anlamı ile de afet hiçbir zaman istenen düzeyde yer almadı, yerleşim yerlerinin inşasından günlük yaşama kadar sosyal yaşam içerisinde afet gerçeği büyük ölçüde göz ardı edildi. Ne İstanbul ne de Türkiye depreme, geniş anlamda da afete tam hazır. Bu da afetlerin felakete dönüşmesine neden oluyor. Afete hazırlık kişinin kendisinden başlayan ailesine, mahallesine ve oradan idari sitemin her kademesine kadar uzanan kapsamlı bir çalışmayı gerektirir. Büyük bir depremin ülke milli güvenliğini bile tehlikeye atacağı düşünüldüğünde bu konu ile baş edebilmek için bir seferberliğini başlatılması gereği açık. Bunun için en önemli konuların başında eğitim geliyor.”