Türkiye 50 yıldan beri kronik yüksek enflasyonla yaşıyor ve biz enflasyonun sağlıklı bir ekonominin baş düşmanı olduğunu hala anlayabilmiş değiliz. Pandeminin yarattığı ortamda bugün dünyada enflasyon kaygısı artarken gelişmiş ülkelerde korkulan enflasyon %2-%5 arasında, bizde ise enflasyonu %20’nin altında tutmak için sözde çaba harcanıyor. Başta ABD olmak üzere pek çok ülke enflasyonun önünü kesmek için para politikasını sıkılaştırmayı ve faizleri yükseltmeyi düşünürken biz yukarıdan gelen “faiz düşecek” talimatına uymak zorunda olan bir merkez bankasıyla faiz indirme macerasına girişiyoruz. Böylece dolara karşı en çok değer kaybeden para haline gelen Türk Lirası’nın değer kaybının daha da derinleşmesini sağlıyoruz.
Bir ülke parasının kontrolsüz değer kaybetmesinin bir ekonomi için kanser kadar tahripkar olduğunu 1.sınıf ekonomi öğrencileri bile bilir. Ne yazık ki paramızın değersizleştirilmesini, eski değimle “tağşiş” edilmesini sanayimizin rekabet gücünü artıracak bilinçli bir uygulama olarak göstermek isteyenler de yok değil. Türkiye’nin firmaları eğer değeri sıfıra doğru giden bir TL sayesinde rekabet gücü kazanacaksa o ülkenin ekonomisinden zaten hayır gelmez. Ücretle çalışan ve parasını TL ile kazanan herkes evine ekmek götüremeyecek, bazı şirketler TL değer kaybettikçe kar rekoru kıracak. Ama haksızlık etmeyelim, marketlere baskın yaparak enflasyonu önlemeye çalışan ve halkını düşünen bir yönetimimiz var.
Enflasyonla yaşamaya nasıl alıştırıldık?
“Bana öyle geliyor ki biz dünyanın en ünlü ekonomistlerini bir araya getirip en mükemmel enflasyonla mücadele reçetesini yazdırsak gene de kolay kolay kurtulamayız şu enflasyonun pençesinden. Enflasyonla mücadelede uygulanacak ekonomik reçetenin doğru olması kuşkusuz önemli ama ondan da önemli olan şey bu reçetenin uygulanmasını olanaksız hale getiren politik çözümsüzlüğün aşılması.”
Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olmasından kısa süre sonra, 1990 yılının Mart ayında yayınlanan Enflasyonu Aşmak İçin başlığını taşıyan kitabımdan yaptım bu alıntıyı. Türkiye 12 Eylül askeri yönetimine üç haneli enflasyonla girmiş, 1983 yılında sivil rejime geri dönülürken yapılan seçimi kendi kurduğu Anavatan Partisi(ANAP) ile kazanan Turgut Özal “orta direk” diye tanımladığı geniş toplum kesimine enflasyonu tek haneli rakamlara indireceğini vadederek iktidara gelmişti.
Özal başbakan olarak Türkiye’ye hükmederken verdiği bu sözü tutamamış ve ANAP döneminde enflasyon %70’lere kadar yükselmişti. Özal, 1990’da, ben kitabımı yayınevine teslim etmek üzereyken, bu kez Cumhurbaşkanı olarak yaptığı bir açıklamada bir itirafta bulunmuş ve enflasyonla mücadelede başarıya ulaşmak için toplumun çeşitli kesimleri arasında bir “toplumsal uzlaşma” sağlamanın önemini vurgulamıştı.
50 yıllık kanserimiz enflasyon
Bugünlerde ülkemizde yapılan faiz ve enflasyon tartışmalarını genelde fevkalade yüzeysel ve tarihsel perspektiften yoksun bulduğum için bu hatırlatmayı yapmak istedim. Türkiye’nin enflasyon sorununu “50 yıllık kanser” olarak nitelerken de bu noktaya nasıl gelindiğini hatırlatayım. Türkiye’de TÜFE(Tüketici Fiyatları Endeksi) ile ifade edilen enflasyon ilk kez 1971 yılında iki haneli rakamlara tırmandı. Türkiye’de enflasyonun 1971’de %16’yı aşması 1970’li yıllarda OPEC petrol zamları nedeniyle dünyada yükselen enflasyon dalgasının sonucuydu.
Başta ABD ve İngiltere olmak üzere enflasyonun ne kadar tahripkar bir hastalık olduğunu bilen gelişmiş ülkeler, ağır bir resesyonu ve işsizlik patlamasını göze alarak 1980’lerde enflasyonu önlemeyi başardılar ve bunu demokrasi içinde yapabildiler. Türkiye’nin toplumsal ve siyasi yapısı ise buna imkan vermedi. İki haneli enflasyon üç haneli enflasyona tırmandı ve 1980’de bir kez daha demokrasiye ara vermek gerekti.
AKP yönetiminin hazin hikayesi
Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP) bu dramatik hikayeyi bilerek iktidara geldi ve geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, ilk iktidar döneminde ekonomide devraldığı mirası iyi değerlendirerek enflasyonu 2004’de 1970’den beri ilk kez tek haneli rakamlara(%9.3) indirmeyi başardı. Bu başarı sayesinde 1 Ocak 2005’de, yılların yüksek enflasyon mirasının TL’ye yüklediği 6 sıfır atılmış ve TL için yeni bir döneme girilmişti. Türkiye 35 yıl sonra kronik ve yapısal enflasyon sorununu kökten çözme ve parasını sağlam para haline getirme fırsatını ele geçirmişti.
AKP’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme yolunda attığı adımlar da dış dünyada ve uluslararası finans çevrelerinde de karşılığını buldu ve Türkiye yılda 20 milyar doların üzerinde doğrudan yatırım sermayesi çekti birkaç yıl. Enflasyonu bünyeden atmak için büyük bir fırsat yakalanmıştı ama ne yazık ki kullanılamadı. 2010’den sonra ise Türkiye başka bir hedefe odaklandı ve 2018’de de iş dünyasının bir bölümünün desteklediği enflasyon lobisinin gücüyle Sayın Erdoğan’ın orijinal faiz teorisi birleşince bir daha enflasyona teslim olduk ve dünyadan iyice koptuk. Şimdi gelinen noktada ise 50 yıllık kansere markette çözüm arıyoruz.