5 Çocuk Derken 2’yi Bulamadık

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Türkiye ekonomisindeki kriz derinleşiyor. Krizi sadece enflasyon olarak görmek yanıltıcı olur. Üstelik bu defa enflasyonun arkasındaki dinamikler daha farklı ve güçlü. Hükümetin uyguladığı program bir yılını doldurdu. Fakat ortada hemen hiçbir olumlu sonuç yok. Türkiye ekonomisi geçen yıla göre daha yüksek enflasyon oranına, daha fazla borca sahip. Kamu kriz karşısında dişe dokunur politikalar üretemiyor. Bunun temel nedeni de politika üretecek bürokratlar tasfiye edildi daha da önemlisi krize yanlış teşhis koyuldu.

Yüzyıllık Cumhuriyetin en büyük iktisadi krizini yaşamaktayız. Kriz sadece parasal genişleme kaynaklı bir enflasyonist kriz değil. Üstelik bu kriz birden bire de çıkmadı. AKP iktidarı 2010 yılından bu yana adeta kriz biriktirdi. Küresel likidite bolluğu hükümeti denetimsiz harcama yapmasını sağladı. Uygulanan maliye politikasını denetleyecek kurumsal yapılanmalar 2010 ve 2017 Anayasa değişiklikleri ile ya yok edildi ya da işlevsiz hala getirildiğinden haritası olmayan Battal Gazi gibi cenge koşuldu.

Teşhis Yanlış

Yaklaşık 22 yıldır (özellikle 2010 sonrası) bilimsel temeli olmayan, geçmiş deneyimleri yadsıyan bir iktisadi ve siyasi yönetim biçimi bugünlerde yaşadıklarımıza  ilişkin işaretleri uzun süredir vermekte. Ancak bu algılanmadı/algılanmak istenmedi. Basını, Üniversiteler, kamu kurumları alkış bekleyenlerle dolduruldu. Bunlar için alkış demek para idi. Nitekim gazetecisinde, akademisyene, bürokratına (sermaye sınıfını saymıyorum bile, çünkü onlar hükümetle birlikte oyun kurucu) kadar bu trene – uçağa binmek için sürekli bir yarış izledik, izlemeye de devam ediyoruz. Bu davranış biçimleri öyle hale geldi ki bir profesör milletvekili dinci darbe girişimi sırasında kafa atarak uçak düşürüldüğünü bile söyledi.

Benze bir durumu bu günlerde yeniden izliyoruz. Tartışma konusu nüfus artış hızının yavaşlaması. Yine sığ bakış açıları egemen hale geldi/getirildi. TUİK Mayıs ayında toplam doğurganlık hızının 2001 yılında 2,38 iken 2023 yılında 1,51 çocuğa gerilediğini açıkladı. Bin nüfus başına düşen canlı doğum sayısını ifade eden kaba doğum hızı da 2001 yılında binde 20,3 iken 2023 yılında binde 11,2 oldu. Üstelik bu oranlar AKP hükümetlerinin sürekli 5 çocuk yapılsın çağrısına rağmen gerçekleşti.

Gerçekleşmeler böyle olunca Hükümet her sorunu kısa sürede çözüyoruz tavrı içinde TBMM’ne doğumu teşviki getiren bir yasa teklifi verdi. Yani eğer bu bir sorun ise (kendileri öyle kabul ediyor) nedenini araştırmadan hemen gündelik çözüm arayışına girildi. Biraz araştırsalar R. Malthus’tan bu yana nüfus ile gelir-gelir dağılımı arasında bir ilişki olduğunu görecekler. Malthus’un ücretlerle doğum hızı arasında kurduğu ilişki her ne kadar tümü ile doğru olmasa da tartışmamıza ışık tutmakta. Kentleşmenin artması ile birlikte kentsel alanda yaşam maliyetini yükselmesi buna karşın ücretlerin aynı oranda artmaması birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de doğum hızını aşağıya çektiği gibi mikro-çekirdek aile yapısı da hızla arttı.

Bu durum nüfus yapısını da belirlemeye başladı. Türkiye’de toplam doğurganlık hızı 2001 yılında 2,3’di. Oran istikrarlı bir şekilde azalarak 2023 yılında 1,51’e geriledi. Yani ortada şok bir gelişme yok.

Kentleşmenin artması gelir dağılımının bozulmasının yarattığı bir başka etkide evlilik oranın düşmesi, buna karşılık boşanma oranının yükselmesi. Türkiye, evlilik oranında halen OECD ortalamasının üzerinde ise de boşanmada OECD ortalamasının üzerinde Boşanma oranında OECD ortalaması 1,8 iken Türkiye’de 2,1 düzeyinde.

Boşanma Oranı OECD Ortalamasının Üzerinde ve Aynı Olan Ülkeler

 

Gelir ve servet dağılımının bozulmasına, enflasyon oranın yüksek olmasına rağmen OECD ülkeleri içinde yoksul ailelere en düşük kamu harcaması yapan ülke de Türkiye.  Sosyal harcamaların kamu harcamaları içindeki payı OECD ülke ortalaması yüzde 2,31 iken Türkiye’de bu oran 0,51 de kalmakta (Veriler aynı raporda yer almakta). Hükümetin sürekli bizi kıskanıyor dediği Almanya’da oran yüzde 3,24.

Altyapının üst yapıyı belirlediği bir kere daha ortaya çıktı. Hükümet hazırladığı program bu gerçeği görmediği için programın Türkiye’de ne yapısal reform yapması ne de iktisadi istikrarı yakalaması çok zor. Biz yine de kolay gelsin diyelim.

Okuma önerisi, İktisat ve Toplum Dergisi, Haziran 2024 sayısı.

Tüm yazılarını göster