Dünyada önemli yaşam biçimi değişimlerinden biri giyimde yaşanıyor. Silikon Vadisi’nden çıkan, dijital dönüşümleri yaratan geç girişimciler, giyim tarzlarıyla da dünyayı 10 yıldır değiştiriyor. Kravatın statüko sembolü olduğu bir dönem gelmiş durumda. Buna bir de yaşam tarzının sağlıkla bütünleşen kısmını eklediğimizde değişim büyük bir dalgaya dönüşüyor. İnsanlar daha çok koşuyor, bisiklete biniyor, doğaya çıkmak istiyor. Bunlar ise ofislere spor ayakkabıyla gidildiği, sen hangi koşu ayakkabısını kullanıyorsun söylemlerinin oluştuğu bir yaşam biçimi değişimine dönüştü. Takım elbise altına spor ayakkabı, sabah koşu gruplarıyla iş öncesi sporunu yapmak… Yoga ve plates ile stres atmaya çalışmak… Tabii bunların üzerine bir de pandemi eklenince işin boyutu daha büyük bir hal almaya başladı. Doğa ile bütünleşme, orman ve kent yürüyüşleri, outdoor aktiviteler ise bunlar arasında en hızlı yükselenler. Türkiye’de 2.5 milyar dolarlık daha küçük bir pazardan bahsediyoruz ama dünyada pazarın büyüklüğü tahmini 475 milyar dolara ulaşıyor. Türkiye açısından baktığımızda işin endüstri, üretim yönü var. Hem işin spor giyimdeki teknik tekstil tarafı, hem de spor ayakkabı tarafı… Büyüyen bu trendle birlikte Çin ve lojistik alanında yaşanan sıkıntılar bu alandaki pek çok dev markayı da yeni üretim üsleri arayışlarına yönlendiriyor. Nerede üretiriz sorusunda Türkiye önemli bir alternatif olarak ortaya çıkıyor. Tek sorun ise ekonomik ve siyasi istikrar konusunda akılda kalan soru işaretleri…
Pazar, Türkiye’de %10 büyüyor
Geçtiğimiz günlerde 33 yıldır spor perakendesinde Türkiye’de yer alan Olgar Grup Genel Müdürü Barış Ardırınlı ile konuştum. Salomon, Merrell, Jack Wolfskin, Quiksilver, Roxy, DC, Billabong gibi dünyaca ünlü outdoor markalarını Türkiye’ye getiren Olgar Grup, SPX markasıyla faaliyet gösterdiği perakende işinde bir süre önce, SPX’in yüzde 70 hissesini Kuveytli Global Capital Management’a satmış. Barış Ardırınlı da bu satıştan sonra göreve gelmiş. Grup aslında ekstrem sporlardan bu yaşam tarzı değişimi ile yol yürüyüşü malzemeleri, outdoor ve diğer spor aktivite ürünlerine de yönelmiş ve Türkiye’de 41 mağaza ve Gürcistan’da 4 mağazaya ulaşmış. Hedef ise yıl sonunda 60 mağaza… Ardırınlı, pazarın her yıl Türkiye’de yüzde 10 civarında büyüdüğünü söylüyor. Ardırınlı, “Dünyada insanlar artık kapalı alanlar yerine açık havada olmayı tercih ediyor. Bu da spora ve outdoor aktivitelerine olan ilginin artmasına neden oluyor. Bu talebin artarak devam edeceğini öngörüyoruz. Hem dünyada hem de Türkiye'de insanların yaşam alışkanlıklarının kalıcı şekilde değiştiğini ve hayatlarında spora daha fazla yer verdiklerini gözlemliyoruz. Buna paralel olarak da spor perakendeciliği diğer sektörlere kıyasla daha yüksek oranda bir büyüme sergiliyor” şeklinde konuşuyor.
Lisanslar alınıyor, üretim başlıyor
Aslında pek çok dev spor markası, Türkiye’de üretimin yollarını arıyor. Olgar’ın bu konudaki girişimleri de bunun en güzel kanıtı. Ardırınlı şöyle diyor: “Olgar olarak 9 senedir Quiksilver’ın Türkiye’de tekstil üretimini gerçekleştiriyoruz, lisansör olarak. Bunun yanı sıra Billabong markasının bu gruba katılmasıyla birlikte Billabong’u da Türkiye’de üretir hale geldik. 2022 yaz sezonuyla birlikte Merrell markasının da tekstil üretimini Türkiye’de gerçekleştiriyoruz. 2023’ün yaz sezonuyla birlikte Jack Wolfskin markasının lisansörü haline geliyoruz ve yine tekstil üretimini Türkiye’de yapıyor olacağız. Jack Wolfskin üretim lisansını ilk kez Türkiye’ye veriyor bunun sebebi de Türkiye’yi stratejik bir ülke olarak görmeleri. Türkiye’de büyümek istedikleri için avantajlarını da göz önünde bulundurarak lisans verme yoluna gittiler. Başka bir lider markasının da tekstil üretim lisansını 2024 yılında almış olacağız”.
Ayakkabı da üretime gelebilir
Barış Ardırınlı ayakkabı konusunun da özellikle know how transferi açısından önemli olduğunu söylüyor. Ardırınlı, “Tekstilin yanı sıra yurtdışı markalar yine farklı iş kollarında da ayakkabı gibi Türkiye’yi bir üretim üssü olarak değerlendiriyorlar. Bunun temel sebebi özellikle pandemiyle birlikte Uzak Doğu’dan yapılan ithalatlardaki sıkıntılar, politik gerilimler ve kutuplaşan dünya bu gibi faktörler sayılabilir. Özellikle Avrupa artık tedarik noktalarını çeşitlendirmeye ve riskini azaltmaya doğru gidiyor. Lojistik maliyetlerini de kısa vadede düşmeyeceği anlaşılıyor buna paralel olarak maliyet avantajı, üretim kabiliyeti sayesinde Türkiye önemli bir fırsat taşıyor. Bugüne kadar tekstil tarafında ağırlıklı dikkate alınmışken artık bazı markalarımız tarafından Türkiye’de ayakkabı üretimi için yatırım yapmak konusunda ziyaretler gerçekleşiyor. Elbette bu yurtdışı markaların değerlendirdiği Avrupa ya da diğer ülkelerin ihtiyaçlarının Türkiye’de üretiminin sağlanması doğrultusunda. Türkiye pazarı tek başına yeterli değil. Dolayısıyla böyle bir iş planı içerisinde Türkiye’nin hem çevre ülkeleri hem Avrupa’ya yakınlığı, gümrük birliği, maliyet avantajları sayesinde Uzak Doğu’ya çok sağlam bir alternatif olabilecek durumda”.
Wolfest 2022 19-21 Ağustos'ta
Bu arada Wolfest 2022 ilk uluslararası “Açık hava, kampçılık, doğa, spor ve müzik” festivali Türkiye'de gerçekleşiyor. Jack Wolfskin sponsorluğundaki Wolfest 2022, 19- 21 Ağustos'ta Kocaeli Kandıra Seyrek Plajı’nda, SPX ve Evre iş birliğiyle yapılıyor. Böyle uluslararası festivalleri o kadar özledik ki… Festivaller sadece eğlence ortamları yaratmıyor. Ulusal ve uluslararası markalar için ve tabii ekonomi için önemli potansiyeller yaratıyor. Bugün pek çok festival için Avrupa Macaristan, Bulgaristan gibi ülkelere gidiyor… Aman diyorum ardı ardına gelen iptallerden sonra… Türkiye’ye yabancı sermaye getirmeye çalışıyoruz. Festivallerin çoğunda ulusal yanında uluslararası markaların da iş birlikleri var. Markaların, ya da kitlelere yönelik böyle pazara yönelik yapılan faaliyetleri engelleyerek en azından ekonomi gerçekler ölçeğinde bir yere varmak mümkün değil.