30 yıl önce Sevim Akyol’un kurduğu SUCSR sürdürülebilirlik konularına odaklanarak bugüne geldi. 2005 yılı itibariyle SU, kendini tam kapsamlı Sürdürülebilirlik ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Danışmanlığı alanında konumlandıran ilk şirket oldu.
Şirketin yönetimini kızı Asya Deniz Akyol’a devreden Sevim Akyol’la girişimcilik öyküleri hakkında sohbet ettik. Çalışmaları hakkında bilgi aldık. Sevim Akyol girişimcilik yolculuğunu şu cümlelerle özetledi: “içinde bulunduğumuz koşullarımızda sosyal fayda bakışıyla, toplumu geliştirmeyi, dönüştürmeyi, amaç edindik. Şirketimizin kurucu vizyonu budur. Hep sahadaydık. Yüzbinlerce kadına, çocuğa, yaşlıya, engelli bireylere yani toplumumuzun kırılgan gruplarına fayda üretmek adına çok çalıştık.”
- Sevim Akyol: Giresun Şebinkarahisar doğumluyum. Ben 2 yaşındayken ailem İstanbul’a gelmiş ve hayat mücadelesine burada devam etmişler. 6 kardeşli bir ailenin en küçük çocuğuyum. Aldığım yazarlık ve tiyatro eğitimi hayata bakış açımı geliştirmeme büyük katkı sağladı. Çocukluğumda ve bulunduğum sosyal aile yapısında kitaba erişmek çok kolay değildi. Elime nasıl geçtiğini hala bilemediğim Andersen Masalları kitabını ezberlemiştim diyebilirim. Andersen Masallları’nın benim vizyonumdaki etkisini çok uzun yıllar sonra anladım. Bir kitabın, bir çocuğun dünyasında neleri değiştirebileceğini, iş hayatında gerçekleştirdiğim birçok başarının temel unsuru olduğunu fark ettim.
- Rol modeliniz kimdi?
Gençlik yıllarıma geldiğimde işçi bir ailenin çocuğu olarak bakış açımız hep “eşitlikçi yaklaşımdı”. Bu, kişisel ve iş hayatımın temelini oluşturdu. Yine o dönemlerin koşullarını göz önüne alırsak, ailedeki modelim, marangoz atölyesinde çırak olarak çalışan ağabeyimin Hacettepe Tıp Fakültesi’ni birincilikle kazanması ve o dönem, toplumumuzda olduğu gibi ailemizde de yaşanan bütün yoksunluklara rağmen göstermiş olduğu emeğidir.
- İlk girişiminiz hangi fikir ve motivasyonla hayat geçti? SUCSR’ın temelleri nasıl atıldı?
- Sevim Akyol: Yine o dönemki ekonomik ve siyasi koşullar göz önüne alınarak, çoğu alanda yoksunluklarla büyüyen bir kadın olarak toplumsal meselelerle ilgili duyarlılıklarım fazlaydı. Bunu iş yapma biçimine nasıl evireceğimi uzun uzun düşündüm. Tiyatro ve yazarlık denemeleri yaparken bir halkla ilişkiler ajansında işe başladım. Uzun zaman, toplumsal bir sorunun, kamunun, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile birlikte çözülebilmesini projelendirmeyi düşündüm... Bu, Türkiye’de bir ilkti.
90’lı yılların başıydı. Şimdi buna “çoklu fayda” deniyor. Ajansta çalışırken iletişim mezunlarından oluşan bir grup kurdum. Hiç unutmam gerçekleştirdiğimiz ilk projemizde “barter” yapmıştık. Çok soğuk bir kıştı ve gençlerin de kışlık kıyafetleri yeterli değildi. Bu barter’la 20 kişi Beyoğlu’nda bir mağazada baştan aşağıya giyinmiştik.
Bundan sonra artık ne yapacağım ve nasıl yapacağımı biliyordum ve 1992’de Su’yu kurdum. O dönemlerde halkla ilişkiler, bildiğimiz kalıpları ile devam ediyordu. Biz, bu kalıpların dışına çıkarak toplumsal sorunların çözümünde, sorunu etkileyen tüm tarafların rol alabileceği -bugün buna “paydaş katılımı” deniyor- ve etkilerin ölçülebileceği model projeler geliştirmeye başladık. O dönemlerde aslında bilmeden bugün tüm dünyanın konuştuğu “sürdürülebilirliğin” alt yapısını oluşturmuşuz.
- 30 yıl önce bir kadın girişimci olarak kurduğunuz işinizde bayrağı kızınız Asya Deniz devraldı. Asya Deniz’in hikâyesini de dinleyebilir miyiz?
- Sevim Akyol: Deniz, hayatla mücadele ederken, değerlerinden ödün vermeden ayakta kalabilen, toplum sorunlarıyla yakından ilgili ve buna çözüm üreten, sürekli okuyan ve kendini sürekli geliştirmeye çalışan bir anne modeliyle büyüdü. Yaptığımız işin kapsamı, siyasi, sosyal, ekonomik ve çevresel alanlarla iç içe olduğu için bakış açımız ve yaşama biçimimiz bu yönde gelişmeye devam etti. Deniz de bu kültürün içinde, sorgulayan, araştıran, toplumu anlamaya çalışan bir evde büyüdü.
- Asya Deniz Akyol: Bu başarı hikâyesinde kendine yer edinmek çok kolay değil. Düşünün çok genç yaşta bir anne, neredeyse bir sivil toplum örgütü gibi çalışıyor. Model almamak imkânsız. Evde Oğuz Atay’lar, Ahmet Hamdi Tanpınar’lar, Aziz Nesin’ler okunup tartışılıyor, parçası olmamak mümkün değil.
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldum ve Galatasaray Üniversitesinde Siyaset Bilimi yüksek lisansı yaptım. “Siyaset bilimi” daima ilgimi çekiyor, hala okumaya ve araştırmaya devam ediyorum.
- Asya Deniz Akyol: Annemle küçüklüğümden beri uzun sohbetler yaparız. Çok şey öğreniyorum ondan. Yalnızca iş değil, edebiyat, şiir, sinema, felsefe... Çok okuyan daha önemlisi okuduğu anlayan ve analiz eden bir kadın annem. Kendisine de hep söylerim; annem olması dışında bütün varoluşuyla ona önce aşırı saygı duyuyorum. Tek başına ayakta kalmayı başarabilmiş, ülkemizde böyle bir değer yaratan, ekonomik istihdama katkı veren ve benim gibi pek çok genç kadına yol gösteren gerçek bir emekçi olduğu için.
- SUCSR nasıl gelişti? Sürdürülebilirlik ve CSR kavramıyla ilk tanıştığınız dönemde Türkiye panoramasında konuya bakış ve algı nasıldı, Dünyada nasıldı?
- Sevim&Asya Deniz Akyol: Meslekte uzun yıllar içinde ulusal ve uluslararası alanda ödüllü pek çok iş yaptık ve bu bir model oluşturdu. Konuyu hayırseverlikten, tırnak içinde iletişim yapmaktan öte, bir “iş yapma biçimine” dönüştürdük. 2004 yılında Sürdürülebilirlik konusunu henüz kimse konuşmuyorken düşünce kuruluşu AccountAbility ile işbirliği yaparak Türkiye’de ilk defa Sürdürülebilirlik, Önceliklendirme ve Paydaş Katılımı Standartları olan AA 1000 ve Stakeholder Engagement Standard ile ilk uygulamaları yaptık. Bu uygulamamız, AccountAbility Rating adı verilen Hesapverebilirlik Değerlendirmesi Fortune Dergisi’nde, Türkiye’de ilk kez yayımlandı.
Devrim gibiydi. 2005 yılı itibariyle SU, kendini tam kapsamlı Sürdürülebilirlik ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Danışmanlığı alanında konumlandıran ilk şirket oldu.
O dönemde dünyadaki şirketler etkilerini analiz edip paydaşlarına karşı “iyileştirme taahhütlerinde” bulunurken ve uyum standartlarıyla çalışırken Türkiye’de çok az iyi uygulama vardı. Çok mücadele ettik. Birçok kurumu karşımıza aldık, Türkiye’deki şirketler henüz buna hazır değil nağmeleri arasında Türkiye’nin ilk GRI (Global Reporting Initiative- Küresel Raporlama İnisiyatifi ) onaylı Sürdürülebilirlik / KSS Raporlarını yazdık. Bugün SU CSR, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC) katılımcısı, GRI OS Gold Member (Global Reporting Initiative Organizational Stakeholder) üyesi ve Birleşmiş Milletler Kadınların Güçlenmesi Prensipleri (UN WEPs) destekçisidir.
Biz SU olarak, bir kadının kendi potansiyelini aşmasıyla, toplumda ve sektörde gerçekleştirilen ilk ve bu denli cesur uygulamalara imza atarak ve hiçbir değerden ödün vermeden bir misyonu sürdürmeye ve gelecek kuşaklara aktarmaya devam ediyoruz.
İçinde bulunduğumuz koşullarımızda sosyal fayda bakışıyla, toplumu geliştirmeyi, dönüştürmeyi, amaç edindik. Su’yun tüm kurucu vizyonu budur. Hep sahadaydık. Yüzbinlerce kadına, çocuğa, yaşlıya, engelli bireylere yani toplumumuzun kırılgan gruplarına fayda üretmek adına çok çalıştık.
30 yıldır bütün çalışma arkadaşlarımızla birlikte bu vizyona doğru hareket ettik. Benim için en önemli yatırım, projelerimiz dışında çalışma arkadaşlarımızla birlikte Deniz’in bu vizyonu sahiplenmesi, sürdürmesi ve Türkiye’de bir kadın girişim olarak modellenmesi önemliydi.
- Kurumsal alandaki ilk çalışmalarınızdan ve yakın zaman projelerinizden birkaç örnek verir misiniz?
- Sevim&Asya Deniz Akyol: Eğitimden çevreye, bilimden sağlığa kadar pek çok alanda pek çok farklı sektör, kamu ve sivil toplum kuruluşu ile ev ekonomisinin geliştirilmesinden tutun, hepatit B aşısının karneye girmesinden, çocukların ve yetişkinlere yönelik kişisel hijyen tutum ve davranışlarından, enfeksiyon hastalıklarından, bebeği yeni doğan yoğun bakım ünitesinde kalan annelerin duygusal- sosyal gelişimine kadar pek çok konuda uygulamalar gerçekleştirdik.
Projeleri geliştirirken en önemli hedefimiz, toplumda karşılığı olan ve kültürel kodlarla “kendi gerçekliğini” öne alan, eğitim ve gelişim odaklı, soruna çözüm üreten bir model, yaygınlaştırılabilir ve tabi ölçülebilir bir fayda üretmek oldu. Bu nedenle bugüne kadar yaptığımız bütün projelerimiz ulusal ve uluslararası alanlarda ödüller almıştır.
- Peki, ülkemizde ilk kavrayan ve uygulayanlardan biri olarak sürdürülebilirliği; bugün geldiğimiz noktada nasıl görüyorsunuz? Doğrularıyla, yanlışlarıyla nasıl değerlendirirsiniz?
- Sevim & Asya Deniz Akyol: Bu konuda dünyada da ülkemizde de çok ciddi tartışmalar var. Kapitalizmin yok etmek üzere olduğu gezegenimizde niyet ne olursa olsun, etkisi ölçülebilen olumlu iş yapma biçimlerinin faydalı olacağını düşünüyoruz. Büyük resme baktığımızda umutsuzluk görebiliriz ama niyetlerin dışında toplumlara ve çevreye iyi gelecek işlerin yapılması insanlığın umuda olan ihtiyacını desteklemektir. Bizim yaptığımız tam da budur. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen yaşam enerjimizi böyle bir idealle hayata geçirmek mutluluk verici.
Elbet her kurum sonsuz sürelerle var olmak için kurulur. Sürdürülebilirliği bir iş yapma biçimi olarak yönetimin odağına yerleştirmek gerek. Kurumların ticari faaliyetini yürütürken, etkisini yönetmediği, uluslararası uyum göstergelerini önceliklendirmediği bir süreçte ayakta kalması bugün artık mümkün değil. Sosyal yatırım stratejisini belirlemeyen, gönüllülüğü kurumun merkezine yerleştirmeyen, tüm çalışanlarıyla sosyal ilişkiler ağı kuramayan marka ve kurumların çok geride kalacağı bir gerçek. Uluslararası uyum göstergelerine uymayanlar, etkisini yönetemeyenler var olamaz!