Prof. Dr. Evren BOLGÜN
ebolgun@gmail.com
Malum her yılın başlangıcı insanların içinde yeni umutlar ve yeni hedefler yaratır. Yılın son günlerinde de bir yandan bir önceki yılın muhasebesi yapılırken, diğer taraftan da gelecek yıla dair birçok beklenti oluşturulur.
Sizlere Friedrich von Hayek’in “İktisat insan yapımı değildir ancak içinde insan vardır” şeklinde ifade ettiği ünlü sözünü hatırlatmak isterim. İktisat biliminin içerisinde insan unsurunun yer alıyor olması, iktisatçılar tarafından yapılmakta olan ekonomik tahminlerin temel bilimlerin dayandığı deterministik süreçlerden ayırarak içerisinde stokastik süreçleri barındıran karmaşık sebep-sonuç ilişkilerini beraberinde getirmektedir. Türkiye ekonomisi üzerinde 2019. 07-2023. 06 döneminde uygulanan “Faiz Sebep Enflasyon Sonuç” politikasının sonuçlarını yüksek enflasyon, yüksek döviz kuru, düşük faiz, yüksek alım gücü kaybı şeklinde maalesef yaşayarak gördük. İktisat dersinde öğrencilerime de zaman zaman söylediğim şekilde “Ekonomide yapılan yanlış tercihlerin hesap kesimleri her zaman parayla olmuştur.” 2023 genel ve 2024 yerel seçimler sonrasında hızlanan rasyonel ekonomi politikalarına geri dönüş çizgisinin 2025 yılı ve sonrasında da bozulmadan devam etmesi gerektiğini ilk talebim olarak vurgulamak isterim.
2024 yılının dünya genelinde seçimlerle geçmiş olmasının ardından 20 Ocak’ta ABD’de görevi devir alacak olan Trump’ın yapacağı ekonomik ve siyasi tercihler küresel anlamda tüm ülkeleri az ya da çok ölçüde etkileyecektir. Son zamanlarda ABD ekonomisinden gelen makro ekonomik verilerin kuvvetli sinyaller üretiyor olması sebebiyle, FED’in faiz indirim döngüsünü 2025 yılında 0.50 baz puan şeklinde 2 faiz indirimi ile tamamlaması piyasalarda halen fiyatlanmaktadır. 2024 yılında bu beklentinin 100 baz puan şeklinde olmuş olması uluslararası piyasalarda dolar endeksinin (DXY) ve ABD Tahvil faizlerinin yükselmesi neticesini ortaya çıkarmıştır. Ancak 2.Trump döneminde kamu kesiminin genişleyici bir maliye politikası izlemesi, Çin, AB, Meksika, Kanada başta olmak üzere dünya geneline yönelik gümrük vergilerini yükseltmesinin ABD’de enflasyonist bir baskı yaratacağını söylemem gerekiyor. ABD’de büyümenin pozitif seviyede olması yanında enflasyonun yükselmesi FED’in faiz indirim sürecini yavaşlatmaya hatta durdurmaya zorlayacağı da beklenen bir diğer beklentim olacaktır. Böyle bir senaryonun gelişmiş ülke borsaları ile gelişmekte olan ülke borsalarını olumsuz yönde etkileyerek ülke risk primlerinin yükselmesi gibi bir durum ile bizi karşı karşıya bırakabilecektir.
Avrupa’nın ise 2024 yılında yaşadığı ekonomik resesyon ortamından çıkarak büyümede kısmi bir toparlanmayı yaşaması ve Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 2025 yılı genelinde gösterge faizinde 100 baz puanlık bir indirime daha imza atması beklenmektedir. Ancak burada Şubat ayında Almanya’da gerçekleşecek olan erken seçim sonucunun göstereceği siyasi sonuçlar bölge ekonomileri üzerinde etkili olacaktır. Avrupa’daki kırılgan makroekonomik göstergelerin ABD’nin alabileceği ek gümrük tarifeleri ve ABD’nin AB’ye aktarabileceği ek savunma harcamaları tercihi sebebi ile sıkıntılı bir süreç içerisine girebilir. Şayet Almanya ve Fransa’da yaşanan siyasi istikrarsızlıkların beklentilerin ilerisine geçmesi durumu ise bölge ekonomilerini daha da olumsuz etkileyerek ECB’nin 150-200 baz puana yaklaşabilecek bir düzeyde beklenenden daha yüksek faiz indirimi seçeneğini devreye alabilecektir. Böylesi bir durumda 1:1 seviyesine yaklaşmakta olan Euro/Dolar paritesinin 0.95 seviyesinin yıl içerisinde test edilmesi ihtimalini beraberinde getirecektir.
ABD’nin uygulamakta olduğu mevcut gümrük tarifelerine ilave olası ek vergilere karşılık Çin yönetiminin almakta olduğu genişleyici parasal ve mali teşvik hamleleri devam edecektir. Yıllarca çift haneli büyümeye alışmış olan Çin ekonomisinin 2025 yılında %4.5-%5.0 seviyeleri arasında tutulmaya çalışacağını tahmin ediyorum. Ancak ABD-Çin arasındaki ticaret savaşının 2025 yılında 2.perdesinin ne hal alacağını hep birlikte izleyeceğiz. Her iki tarafın atabileceği irrasyonel ekonomik tercihler küresel ticareti ve tedarik zincirlerini tekrar vuracağı açıktır. Böylesi bir durumda küresel ekonomik büyümelerin geriye çekileceğini, küresel enflasyon seviyelerinin de yükseleceğini ifade etmek isterim.
Trump döneminin ilk yılında Ukrayna-Rusya savaşının neticelendirilmesi beklenmektedir. İsrail- Filistin savaşında da en son Suriye üzerinde yaşanan gelişmelerle birlikte yeni bir dönemin kapısının açıldığı gözükmektedir. Ortadoğu’da bölgesel sıcak savaş ortamından uzaklaşılması Brent tipi petrol fiyatlarının 60-70 dolar arasında dengeye kavuşmasını sağlayacaktır. Emtia fiyatlarında 2022 yılından bugüne kadar yaşanan düşüş trendinin ekonomik büyümelerin zayıflığı nedeni ile değişeceğini düşünmüyorum.
Türkiye’de ise, 2024 yılı sonunda TCMB’nin 250 baz puan ile başlamış olduğu faiz indirim sürecinin aynı şekilde Ocak'tan itibaren devam edeceğini tahmin ediyorum. Ocak ayında çıkacak yüksek aylık enflasyon rakamının enflasyon serisinden çıkacak olan %6,70’lik 2024 Ocak ayının vereceği olumlu baz etkisi sebebi ile göz ardı edileceğini düşünebiliriz. Yıl içerisinde 8 kez toplanacak olan TCMB’nin faiz indirim sürecini yıl içerisinde sürdürerek gösterge faizi 2025 sonunda %30 seviyesine kadar indireceği bir süreci yaşayacağız. Aynı zamanda %44.38 seviyesinde TÜFE enflasyonu ile başlanan yılın %28.50 seviyelerinde tamamlanması olasılık dahilindedir. Ancak iktisatçıların çok sevdiği bir tabirle her şey aynı kalacak olur ise! (ceteris paribus)