2023’te teknoloji yatırımlarında rekor kıramayacağız. Dünyada ne oluyorsa bizde de o olacak, yatırımlar düşecek. Startups.watch’un ilk üç çeyrek verilerine bakınca görüyoruz ki, ülkemizdeki teknoloji yatırımlarındaki düşüşün ana kaynağı yabancı sermayenin ilgisinin azalması. Toplam yatırım içinde yabancı payı %10’lara kadar gerilemiş. Bunun da Yargıtay kararlarıyla filan ilgisi yok. Teknoloji yatırımları, küresel ekonomideki iniş çıkışlara çok daha duyarlı. Özellikle faizlerin genel seviyesi risk iştahını, dolayısıyla teknoloji yatırımlarını doğrudan etkiliyor.
Bu yıl için yabancıların azalan ilgisi kısmen yerli kaynaklarla telafi edilmiş. Bilhassa son dönemde “girişim sermayesi yatırım fonları”na (GSYF) verilen vergi avantajları sayesinde sayısı giderek artan bu yapıların yaptığı yatırımlar, yabancıların yerini kısmen doldurmuş. Ancak TL faizleri giderek yükselirken bu iştah da azalacaktır. Bu da teknoloji yatırımları için daha az kaynak anlamına geliyor.
Peki, dünyada ne oluyor? Birincisi, yeni fon toplamak giderek zorlaşıyor. 2023’te toplanan fon miktarının 2022’deki yatırımların %46’sına kadar gerilemesi öngörülüyor. Fonlar da risk alıp, yeni yatırımlara girmek yerine önceden yatırım yaptıkları şirketleri ayakta tutmaya öncelik veriyor. Eğer fonlar yeni yatırım yapacaksa da bu şirketlerin birim ekonomisinin nasıl çalışacağını, yani satılacak her üründen bir gün para kazanabileceğini, açıkça görmek istiyor. Eskisi gibi “filanca bu işe yatırım yapmış, biz de geri kalmayıp para koyalım” demiyor.
Daralan finansman ortamında, yatırım tercihlerinde üç alan öne çıkıyor. Bunlardan birincisi yapay zekâ. Bu konunun daha önce üzerinde durduğum için bu hafta pas geçeceğim. Diğer ikisi ise iklim ve savunma teknolojileri. İkisi de birçok teknolojinin kesişiminde bulunuyor. Mesela iklim teknolojileri deyince, bunun içine enerji depolama, ulaşım, tarım teknolojileri, döngüsel ekonomi ve inşaat teknolojileri giriyor. Bunun birinci nedeni, özellikle Avrupa’da çıkan yeni kurallar. En çok bildiğimiz “sınırda karbon vergisi”. Buna dair Avrupa Birliği’nin “yeşil ürün tanımı”ndan plastiklerin yeniden kullanımına kadar yeni teknoloji işlerine kapı açacak birçok yeni kuralı var. İkinci neden ise gerek ABD’de gerekse Avrupa’da kamu fonlarının ve desteklerinin iklim teknolojilerine yönlendirilmesi. Yani iklim teknolojisine yatırım yapacağım deyince daha kolay ve ucuz fon bulabiliyorsunuz.
İkinci cazip alan ise savunma teknolojileri. Avrupa’da 2030’a kadar savunma harcamaları yılda %7 oranında artacakmış. Bugüne kadar bu harcamaların çoğu Lockheed, Raytheon, Boeing gibi 50 yaşından yaşlı şirketlere gidiyordu. Bu şirketlerin girdiği projelerde ise yıllardır Amerikan hükümetinin kontratları “maliyet + kâr marjı” sistemiyle yapılırdı. Ancak Elon Musk bu işi değiştirdi. SpaceX, “yeni yapılacak kontratlarda sabit fiyat verip sonrasında verimliliği artırıp kâr edeceğim”, dedi. Böylece uzay işinde yeniden kullanılabilecek roketleri geliştirdi. Uzay ve savunma teknolojileri iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla aynı girişimcilik devrimi savunma alanına sirayet ediyor. Mesela, Spotify’ın sahibi Daniel Ek’in ana yatırımcısı olduğu Helsing isimli startup 1,7 milyar dolar değerlemeye ulaşmış. Bu şirket, geliştirdiği ürünlerle harp alanlarının yapay zekâ ile modellemesini yapıyor. Şimdilerde ise Avrupa’nın savaş uçağı projesi Eurofighter programının ana tedarikçilerinden biri olmak üzere.
Küresel trendleri, özellikle de regülatif ya da jeopolitik nedenlerle yükselen sektörleri yakından takip etmemiz gerekiyor. Savunma sanayiindeki başarımız herkesin malumu, bu alanda çok daha fazla girişim çıkarabiliriz. İklim teknolojileri alanındaysa Türkiye’de yeni girişimler ile çözülecek çok sorun var. Bu hafta Hazine ve Maliye Bakanı’nın açıkladığı “Türkiye Yeşil Fonu” önemli bir adım.
İki öneri ile bitireyim: Birincisi, hisse karşılığı riskli sermaye yatırımları düştükçe dünyada yükselen finansman biçimi girişim borcu (venture debt) olacak. Eskiden bu araç tu kaka edilirdi. 2023’te teknoloji işlerinin finansmanının %25’i böyle sağlanmış. Biz de bu aracı geliştirmeliyiz. İkincisi, yabancı fonların Türkiye yatırımlarıyla ilgili en büyük hatamız, vur kaç yatırımlara gereğinden fazla sevinmemiz oldu. 5 yıl boyunca bir şirkete çok fazla para koyan fonlar, hem Kapalıçarşı pazarlığında birim ekonomisi tutmayan işlere dünyanın parasını verip kazıklandılar hem de değerlemeleri yukarı çekip piyasayı bozdular. Piyasanın tekrar dengeye gelmesi için Türkiye’deki fon yöneticilerinin yabancı yöneticilerle sağlam ilişkiler geliştirip, beraber sürdürülebilir yatırımlar yapmaları gerekiyor. Şu an piyasaya çıkan onlarca GSYF yöneticisinde henüz böyle bir beceri göremiyorum. Gelişmesi için çabalamalıyız.