Güzel bir yıl olması umuduyla yılın ilk yazısının başına oturduğumda “hangi konuyu yazayım” diye düşünürken -eski- meslek sapması ağır bastı: Merkez Bankası’nın 2024 Para Politikası raporunu kısaca değerlendirmeye karar verdim.
Raporda, enflasyon hedefi hakkında ne yazılacağını merak ediyordum. Ne yazık ki sadece yüzde 5 orta vadeli hedefinin altı çiziliyor. 2024 ya da 2025 için açıkça belirtilen bir hedef yok. Oysa önümüzdeki üç yılda enflasyonun izleyebileceği yola ilişkin ışık tutarak ileriye yönelik sözleşmelerde geçerli olacak ücret, faiz ve fiyat gibi değişkenlerin rahatça belirlenmesini sağlamak açısından bu hedefler önemli. Elbette o hedeflere ulaşılmasını sağlayacak düzgün bir ekonomi programının yürürlükte olması koşuluyla. Kısa vadeli hedefler yerine, enflasyon raporlarında açıklanacak tahminlerin -ara hedef olarak- kullanılabileceği belirtiliyor. Açık hedef olmayınca enflasyon tahminlerinin hedef olarak kullanılabileceğinin vurgulanması elbette olumlu. Ama o tahminlerin her enflasyon raporunda güncellenmesi ihtimali var ve o ihtimal de az değil. Bu anlamda, değişen ara hedefler söz konusu olacak; ışığın gücü zayıflayacak.
İkinci dikkatimi çeken unsur, politika faizinin bir haftalık repo ihale faiz oranının olmaya devam edeceği vurgusu. Daha önce belirttiğim gibi yaklaşık Temmuz’dan bu yana Merkez Bankası Açık Piyasa İşlemleri yoluyla bankalara net borç (likidite) verici durumda değil. Aksine bankalardan net olarak borçlanıyor. Raporun 36. maddesinde açıkça belirtilen bu durum 2024’te de devam edecekse ve Merkez Bankası’nın bankalara likidite verdiği başka bir piyasa olmasaydı, politika faizinin faiz koridorunun alt sınırını oluşturan bankalardan borç alma faizi olması gerekirdi.
Likidite çekmeni durumunun ne kadar sürebileceği belirtilmiyor. Yerine, dönemsel olarak Merkez Bankası’nın bankalardan likidite çekme durumunun ortaya çıkabileceği vurgulanıyor. Dolayısıyla, sadece uzun sürmeyecek dönemlerde likidite çekme durumu ortaya çıkacaksa repo faizi politika faizi olabilirdi eğer bankalara likidite vermek için başka bir piyasa daha yaratılmamış olsaydı. Oysa aynı maddede belirtildiği gibi Merkez Bankası bankalara likiditeyi bankalardan swap işlemi ile döviz alarak veriyor. Bu konuyu daha önce ayrıntılı olarak inceledim ve daha uzun vadeli olan swap faizlerinin neden asıl politika faizi olması gerektiği üzerinde durdum.
Bazı arkadaşlar BİST’te bankaların birbirleri ile kısa vadeli fon alıp verme işlemi yaptıkları piyasada ortaya çıkan referans faiz ile repo faizi arasındaki yakın ilişkiye bakarak repo faizinin politika faizi olduğunu belirtiyorlar. Başka bir piyasa olmasaydı elbette doğruydu bu. Oysa çok daha büyük hacimli bir başka piyasa -swap piyasası- var ve bankaların kısa vadeli fon maliyetlerini asıl olarak orada ortaya çıkan faiz belirliyor. Politika faizinin arz ve talebi, dolayısıyla enflasyonu etkileyebilmesi için bankaların fon maliyetlerini etkilemesi ve bu yolla da kredi ve mevduat faizlerini belirleyen önemli bir unsur olması gerekiyor. Açık ki mevcut koşullarda bu işi gören swap faizi. Onu da biz bilmiyoruz. Bu konuda bir bilgi verilmiyor raporda.
Üçüncü dikkat çekici husus, Madde 49’da “2024 yılında dalgalı döviz kuru rejimi sürdürülecek ve döviz kurları, serbest piyasa koşullarında, arz ve talep dengesine göre oluşmaya devam edecektir” denilmesi. Bu hoş olmamış. Çünkü döviz kuru bir süredir piyasa koşullarında belirlenmiyor. Dikkat: Bunun ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olduğunu belirtmiyorum; sadece bir olgunun altını çiziyorum. Kaldı ki döviz kurunu kontrol etmeye çalışmanın ‘utanılacak’ bir tarafı da yok. Oysa asıl sevimsizlik ‘olmayan’ bir şeyin var olduğunun söylenmesi.