Rekabet gücü, ülkelerin refah seviyesini en fazla etkileyen unsurlardan biri. Bir ülkenin diğer ülkelere karşı ekonomik performans, ticaret, altyapı gibi alanlarda üstünlük sağlayabilme becerisi olarak tanımlayabileceğimiz rekabet gücü, genel olarak düşük maliyet, yüksek kalite, inovasyon gibi faktörlerden kaynaklanıyor. Daha fazla yatırım çekilmesine, istihdamın ve ekonomik refahın artmasına yardımcı olması nedeniyle rekabet gücü, bir ekonominin sürdürülebilir büyümesi için kritik öneme sahip.
Geniş kapsamlı değişimlerin yaşandığı küresel ekonomideki gelişmeler, ülkelerin rekabet gücüne farklı düzeyde tesir ediyor. Küresel rekabet gücüne yönelik yapılan araştırmalara son dönemde ilgi artmış durumda. Yöneticilik ve liderlik becerileri üzerine eğitim veren akademik bir kuruluş olan Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD) tarafından her yıl yayınlanan Dünya Rekabet Gücü Sıralaması bu alanda takip edilen yayınların başında geliyor. 2024 yılında yayınlanan raporda ise çarpıcı değerlendirmelerde bulunulmuş.
Rapora göre dünyada en fazla rekabet gücüne sahip ekonomiler Singapur, İsviçre, Danimarka, İrlanda, Hong Kong, İsveç, Birleşik Arap Emirlikleri, Tayvan, Hollanda ve Norveç olarak sıralanıyor. Avrupa bölgesi ilk 10’de yer alan altı ülke ile rekabet gücü alanında önemli bir hâkimiyeti elinde bulunduruyor. Asya bölgesinin ilk 10'da üç ekonomisi bulunurken, bölgenin en büyük ekonomileri Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore'nin ilk 10’a girememesi dikkat çekiyor. Bu ülkeler yerine, Singapur, Tayvan ve Hong Kong bölgede en yüksek değerleme puanına ulaşan ekonomiler.
Bir önceki yıla göre üç basamak yükselen Singapur, özellikle iş gücü piyasası, teknolojik altyapı, uluslararası ticaret, yurtdışı yatırım ve ticaret hukuku alanlarında ön plana çıkıyor. Listenin ikinci sırasında yer alan İsviçre için kamu maliyesi, üretkenlik, verimlilik, finansman, sağlık, çevre ve eğitim öne çıkan alanlar. Bir önceki yıl listenin zirvesinde bulunan Danimarka ise bu yıl 3.’lüğe gerilemiş durumda. Üretkenlik, verimlilik, teknolojik altyapı ve eğitim Danimarka’da rekabetçiliği destekleyen unsurlar. Dünyanın en büyük ekonomilerinden ABD listede 12. sırada yer alırken, Çin 14. sırada kendine yer buluyor. Almanya 24. sırada, Japonya ise 38. sırada bulunuyor. Doğu Asya ve Batı Avrupa en rekabetçi bölgeler olarak karşımıza çıkarken, Güney Amerika’nın rekabet gücü azalıyor.
Türkiye ise bir önceki yıl 47. sırada yer aldığı listede bu yıl 53. sırada. Sadece nüfusu 20 milyon ve üzeri olan ülkeler değerlendirmeye alındığında ise Türkiye 21. sırada yer alıyor. Raporda, rekabet gücünü etkileyen faktörler arasında Türkiye’nin en güçlü olduğu alanların yurt içi ekonomi ve uluslararası ticaret olduğu belirtiliyor. Türkiye’nin rekabet gücünü artırabilmesi için yasal çerçevelerde gerekli reformların yapılması, gelir eşitsizliğini azaltıcı önlemler alınması, eğitim ile işgücü piyasalarında reform yapılması, gayrimenkul sektörü üzerinde artan stresin azaltılması, enflasyon ile etkili biçimde mücadele edilmesi ihtiyacına vurgu yapılıyor.
Gelecek dönemde küresel rekabet gücünde dengeleri değiştirecek gelişmeler yaşanması bekleniyor. Özellikle yükselen pazarların etkisinin giderek arttığını ve dünya ekonomisine daha fazla entegre olduklarını görüyoruz. Son yıllarda hızlı bir büyüme sergileyen Çin, Hindistan, Brezilya ve Endonezya yatırım, ticaret, inovasyon gibi alanlarda önemli oyuncular haline geldiler. Bu grubu ülkemizi de dahil edebiliriz. Yükselen pazarlar, işletmeler ve tüketiciler için yeni fırsatlar ve imkânlar sunarken, aynı zamanda küresel ekonomide bir değişimi beraberinde getiriyorlar.
Diğer taraftan dijital dönüşüm tüm hızıyla dünya ekonomisini yeniden yapılandırmaya devam ediyor. Yapay zekâ, robotik, biyoteknoloji, nanoteknoloji, 5G ve nesnelerin interneti gibi teknolojik gelişmeler yeni fırsatlar ve riskler oluşturuyor. Bu teknolojiler üretkenliği, verimliliği ve yenilikçiliği artırmaya yönelik önemli bir potansiyel sunarken aynı zamanda yeni sektörler, meslekler ve beceriler oluşturma gücüne sahip. Bununla birlikte, teknolojik gelişmeler veri gizliliği, siber güvenlik gibi alanlarda farklı sorunlara neden olma riski taşıyor.
Düşük karbonlu döngüsel ekonomiye geçiş süreci de ülkelerin rekabet gücüne tesir edecek önemli süreçlerden biri. İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilikte yaşanan azalma, doğal kaynakların tükenmesi gibi çevresel krizlere karşı farkındalığın artması, mal ve hizmetleri üretme ve tüketme şeklimizde temel bir değişime neden olmakta. Bu durum üretim, tüketim ve bertarafa dayalı doğrusal bir ekonomi modelinden, yeniden kullanım ve geri dönüşüme dayalı döngüsel bir ekonomiye geçiş anlamına geliyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının benimsenmesi ve sera gazı emisyonlarının azaltılması eğilimi artıyor. Bu geçişi sağlamak için ülkeler yeşil dönüşüme yönelik inovasyon ve girişimciliği teşvik eden politikalar uyguluyorlar. Küresel çapta ülkelerin ve işletmelerin rekabet güçlerini belirgin biçimde etkileyen bu gelişmeler dünya ekonomisinde de dengelerin değişmesine neden oluyor.