Türkiye ihracatta, küresel trendlere paralel ancak, dünya ortalamasının bir miktar daha iyi bir performansa sahip. Evet, çok sayıda eksiğimiz var, hayata geçirmeyi ertelediğimiz çalışmalarımız var, katma değeri yüksek sektörlere kayma konusunda yavaşız, mal portföyümüzde yüksek teknolojinin payı hala çok düşük; ama elimizdeki mevcut araçlarla olabileceğin azamisini gerçekleştirmeye çalışan bir firma varlığımız da var. Bu sayede ihracat artış hızında 2021’i ve muhtemelen 2022’yi küresel ortalamalardan daha iyi bir pozisyonda tamamlayabildik. Net ihracatın büyümeye katkısı bu dönemde genelde pozitif kaldı. Kısa vadede bu trendin sonuna gelmiş olabiliriz.
Dünya ekonomisine yönelik beklentiler 2023 için pek de parlak değil. Küresel ekonomik aktivite ve dış ticaret geçen iki yıldan daha zayıf seyredecek. Ana pazarımız Euro Bölgesi’nde büyüme hızında keskin bir yavaşlama yaşanıyor. Üstelik enflasyon yüksek seyretmeye devam ettiği için, Avrupa Merkez Bankası faiz artışlarına devam ederek zaten yavaşlamakta olan ekonomiyi daha da soğutacak. Sadece Avrupa değil, hemen hemen her ülkede büyüme 2022’den daha yavaş olacak. Bu, 2023’ün ilk yarısında Türkiye’nin ihracatını reel olarak aşağı çekecek önemli bir kısıt. Dolayısı ile ekonomik büyümenin ayaklarından biri dış konjonktür nedeniyle zayıf kalacak. Ancak iç talepte durum tam tersi. Yıl genelinde büyümenin nasıl şekilleneceğini kestirmek güç. Seçimler ve sonrasında izlenecek ekonomi politikalarında bir değişiklik olup olmayacağı ve eğer olursa bunun ince ayarlarının nasıl yapılacağı bilemiyoruz. Ancak kesin olan bir şey var: yılın büyük kısmında iç talep canlı kalacak ve büyümeyi iç talep sırtlayacak.
Bunun şimdilik dört nedeni var: asgari ücret artışı, EYT düzenlemesi, firmaların kullanacağı KGF kredileri ve konut alımını destekleyen paketler. Şimdilik diyorum çünkü önümüzdeki haftalarda talebi destekleyecek yeni düzenlemeler de açıklanabilir. Mevduat faizlerinin reel olarak enflasyonun altında olması, tasarrufu değil harcamayı teşvik ediyor. Ücret artışları ve EYT nedeniyle emekli olup büyük olasılıkla çalışmaya devam edecek olan kitle bu gelir artışının önemli bölümünü harcamalarında kullanacak. Muhtemelen bu iki faktöründe desteği ile son haftalarda kredi kartı ile yapılan harcamalarda da ciddi yükselişler görüyoruz.
Seçim sonucu ne olursa olsun, mevcut politika tercihinden faklı bir politika karmasına hızlı ve keskin bir dönüş beklemek bana pek de mantıklı gelmiyor. Olur da klasik ekonomik anlayışa ve buna uygun tercihlere dönülürse bile, bu zamana yayılarak ve kademeli olarak hayata geçirilecektir. Bu da bizi en azından sonbahara kadar götürür.
Küresel konjonktür bu şekilde devam eder ve yeni bir şok gelmezse, yıl sonuna doğru gelişmiş ülkelerde enflasyonun makul seviyelere indiğini ve faiz indirimlerinin daha yüksek sesle dillendirilmeye başladığını göreceğiz. O günlerde dünya ekonomisine yönelik beklentiler muhtemelen yönünü yeniden yukarı çevirmiş olacak ve bu defa dış talebin desteklediği ihracat artışı devreye girmeye başlayacak.