Bu seneki YEP’in açıklanmasının hemen akabinde yazdığım 1 Ekim tarihli yazımı şu sözlerle bitirmiştim: “Sonuç olarak, YEP’te ortaya konan senaryonun gerçekleşmesi programda yer almayan diğer oyuncunun (MB’nın) da hareketlerine bağlı. Eğer sıkı para politikası enflasyon belirgin bir şekilde aşağı gelene kadar devam ettirilebilirse, büyüme dışındaki hedefler genel hatlarıyla tutabilir. Ancak, orta vadede işsizlikte anlamlı bir düzelme sağlamayacak göreceli düşük bir büyüme oranı siyaseten ne kadar hazmedilebilir, MB’nın oyunu kurallarına göre oynamasına ne kadar müsaade edilebilir, bilmiyorum!” O günden bugüne geçen 3 ayda tabir yerindeyse “köprünün altından çok sular aktı”. (Bazıları da bu sularda boğuldu!) Ancak en önemlisi MB’nın oyunu kurallarına göre oynamasına izin verildi.
Merkez Bankası son aldığı ve piyasa beklentilerini de aşan kararlarla birlikte para politikasındaki etkinlik, güç ve güvenilirliğini yeniden tesis etmiş gözüküyor. Ancak bu beklentilerin üzerindeki faiz artışı ile sadece kararlılığını ve bağımsızlığını vurgulamak istemiş olamaz. Daha teknik sebepleri de olmalı diye düşünüyorum. Bu noktada biraz da “şeytanın avukatlığı”nı yapıp, aklıma gelenleri kısaca sıralarsam:
● Aralık enflasyonu beklentilerin hayli üzerinde çıkabilir. (MB’nın bu konuda önceden bir duyumu olması gayet normal.)
● Ters para ikamesine (de-dolarizasyon) daha fazla teşvik etme amacı gütmüş olabilir.
● PPK açıklamasında da belirttiği gibi “iktisadi faaliyette güçlü bir seyir devam ediyor” olabilir.
● Daha fazla yabancı yatırımcı çekmek maksadıyla olabilir.
Birinci sebep gayet mantıklı. Eğer bir reel faiz politikası izliyorsanız, manşet enflasyon yükselmeden pre-emptif bir şekilde faiz yükseltmek doğru. Ancak diğerleri çok da akla yatkın gelmiyor. Daha önceki yazılarımda da çokça vurguladım. Dolarizasyon yapışkandır, kolay kolay geriye gitmez. Fazladan sadece 50 baz puan artırmak da yeterli gelmez. “İktisadi faaliyette güçlü seyir” iddiası ise biraz garip geldi. Evet, geriye yönelik büyüme verileri beklenenin üstünde. Ancak zaten Kasım’daki faiz artışından sonra kredilerde daralma kaçınılmazdı. Ayrıca zorunlu karşılık uygulamasının değiştirilmesi ve aktif rasyosunun kaldırılması ile bankaları kredi vermeye zorlayan tedbirler de kaldırılmıştı. Son gelen rakamlarda da kredilerdeki yavaşlama net bir şekilde görülüyor. Son olarak da yabancılara daha fazla havuç verilmesi konusu. Bu karar öncesi çoğu yabancı analist 150 baz puan artışı zaten yeterli buluyordu. 50 baz puan ekstra çok da fazla bir şey değiştirmeyecek. Neticede ben Aralık ayı enflasyon sürprizini daha mantıklı buluyorum. (Son günlerde enflasyona yönelik vergi ayarlamaları gibi mali tedbirler alınması da buna işaret ediyor.)
IMF anlaşması sonrasında AKP hükümetinin ilk yıllarında da sıkı para politikası uzunca bir süre devam ettirilmişti. O yıllarda Dünyada bu kadar anormal bir düşük faiz - likidite bolluğu da olmamasına rağmen Türkiye çok yüksek miktarda döviz çekebilmişti. (TL’yi aşırı değerli kılan ve cari açığı da patlatan bu olgu son tahlilde iyi mi, kötü mü oldu, o ayrı bir tartışma konusu.) Ancak o dönem büyüme hızla artarken enflasyonda hedeflenen sonuç elde edilemedi. Hızlı büyüme bir anlamda pek çok sorunun üzerine bir sünger çekmiş oldu. Bugün ise Türkiye gene sıkı para politikası uygulamakta. Ancak Dünyada bu kadar para bolluğu olmasına rağmen bu sefer durum 2000 başlarından farklı. Türkiye’nin görünür hiç bir çıpası yok. Pek çok konuda vaatler ortaya atılıyor, ancak gerisi bir türlü gelmiyor. Bu modus operandi’yi onlarca kere tecrübe etmiş olan yerli ve yabancı yatırımcı da doğal olarak tereddüt etmekte. Diyeceğim o ki, bugün salt sıkı para politikası ile 2000’lerde olduğu gibi bir döviz bolluğu ve yüksek oranlı büyüme oluşmaz. İstihdamın bugünkü durumu ise ortada. O zaman da 3 ay önce sorduğum “orta vadede işsizlikte anlamlı bir düzelme sağlamayacak göreceli düşük bir büyüme oranı siyaseten ne kadar hazmedilebilir?” sorusu gündeme gelecektir.
Düşük büyüme – yüksek işsizlik döneminin getireceği siyasi baskılar bizi 2021’de yeniden bir seçim ortamına sokmaz ise önümüzdeki sene büyüme zayıf kalırken, enflasyon hedefi tutacak, politika faizinde ise normal şartlarda enflasyonun kalıcı olarak gerilemeye başlayacağı mayıs sonrasındaki toplantıda yavaştan da olsa bir azaltma sürecine girilebilecektir.