2020’nin jokeri ABD borsaları olabilir

Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Joker filminin 11 dalda Oscar Ödülü’ne aday gösterildiği 2020 yılında dünya ekonomisinin jokeri hangi olay olabilir? “Joker” sözcüğünün farklı anlamları olabileceğini düşünerek bu sözcüğün İngilizcedeki karşılıklarına baktığımda dikkatimi çeken tanımlardan biri şu oldu: “Her şeyin sakin ve yolunda göründüğü ortamda, sinsice yaklaşmakta olan kaosu tetikleyen kişi ya da unsur.”

Ben de ekonomide “2020 yılının jokeri ABD borsaları olabilir” derken, 2019 yılında rekorlar kıran ABD borsalarında bu yıl hatırı sayılır bir düzeltmenin yaşanması halinde bunun diğer borsalarda ve dünya ekonomisinde kaotik bir etki yapabileceğini vurgulamak istiyorum.

Borsaları merkez bankaları tırmandırdı

Önce bu noktaya nasıl gelindiğini, 2019 yılında ABD borsalarından dünya borsalarına yayılan tırmanışın nasıl gerçekleştiğini hatırlamamız gerekiyor. Yıllardır ilgiyle izlediğim bir ekonomist olan Stephen Roach’ın 23 Aralık 2019’da Project Syndicate sitesinde yayınlanan “2020 Krizi” başlıklı yazısında yer alan veriler, büyük finansal krizin borsalara dip yaptırdığı noktada, 2009 yılının mart ayında başlayan ve 2019’da yeni boyutlar kazanan büyük tırmanışın arkasındaki olguyu gayet güzel anlatıyor.

Bu verilere göre, dünya merkez bankaları arasında ağırlığı en fazla olan üç bankanın, ABD Merkez Bankası (Fed), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası’nın toplam varlıkları kriz öncesinde 4 trilyon dolar iken 2018’de 15 trilyon dolara erişmiş, halen de 14.5 trilyon dolar düzeyinde. Yani 10 trilyon doların hayli üzerinde muazzam bir artış olmuş söz konusu merkez bankalarının bilançolarında. Buna karşılık ABD’nin, ECB’nin etki alanındaki Avrupa ülkelerinin ve Japonya’nın toplam nominal milli hasılası 2008 ile 2018 arasında yalnızca 5.3 trilyon dolarlık bir artış göstermiş. 10 trilyon dolarlık dev boyutlardaki likidite enjeksiyonunun geri kalan bölümü ise finans piyasalarındaki ve özellikle hisse senedi borsalarındaki hızlı fiyat artışlarını finanse etmiş.

Bu ne anlama geliyor? Çıkmaza giren küresel finans sistemini kurtarmak için gerçekleştirilen benzeri görülmemiş likidite enjeksiyonu dünya ekonomisinde güçlü ve tabana yayılan bir büyüme sağlayamamış ama varlık fiyatlarında büyük bir sıçramaya yol açarak varlıklı kesimin daha da zenginleşmesini sağlamış. Gelir ve servet eşitsizliğinin son 10 yılda, başta ABD olmak üzere birçok ülkede nasıl arttığını gösteren veriler de bunu kanıtlıyor.

Oyunuma çomak sokanı yakarım

Geçen yılın son aylarından bu yana yaşananlar da bu çarkın dönmesinden yararlanan finans piyasalarının bu oyunu sürdürmek için başta Fed olmak üzere merkez bankalarını nasıl korkuttuklarını ve likidite bolluğunu sürdürmeye zorladıklarını gösterdi. Bunun en çarpıcı örneği geçen yıl ABD’de yaşandı. Sınırsız likidite bolluğunu sürdürmenin ve sıfıra yakın faizlere süreklilik kazandırmanın doğurduğu sakıncaları dikkate alan Fed’in faizleri yükseltmeye başlaması geçen yılın son çeyreğinde ABD borsalarında paniğe yol açtı. Yükseliş dalgasının sürebilmesi için Fed’in derhal caydırılması gerekiyordu. Fed’i geri adım atmaya zorlayan baskının nasıl arttığını ve kendi geleceğini borsalardaki yükselişe bağlayan Başkan Trump’ın Fed Başkanı Powell’i nasıl tehdit ettiğini gördük bu ortamda. Fed’in sonunda bu baskılara boyun eğerek belki tarihinin en çarpıcı U dönüşlerinden birini yapması, faizleri düşürmeye ve bilançosunu yeniden büyütmeye başlaması da borsaların yeniden yükselişe geçmesini ve 2019 yılını rekorlarla kapatmasını sağladı.

Merkez bankalarının desteğine güvenerek yükselişini sürdüren borsaların, özellikle de ABD borsalarının, bugün gelinen noktada aşırı değerlenmiş olduğu biliniyor. Buna karşın merkez bankalarına duyulan güvenin sürmesi borsaların yeni zirvelere erişme tutkusunu besliyor ve son İran krizi gibi olayların caydırıcı etkisinin bile sınırlı kalmasına yol açabiliyor.

Dünyadaki yavaşlama tepkiyi besliyor

Öte yandan Dünya Bankası’nın yayınladığı son raporda da vurgulandığı gibi, dünya ekonomisinde ve özellikle gelişmiş ekonomilerde ekonomik büyümenin istenen düzeye gelemediği ve tırmanan eşitsizliğin yarattığı toplumsal tepkilerin tırmanmaya devam ettiği görülüyor.

Bu ortamda ABD’de ve diğer ülkelerde farklı çözümlere yanaşmayan yönetimlerin bir yandan likidite bolluğunu sürdürürken diğer yandan korumacı politikalara yönelerek ve küreselleşmeyi lanetleyerek siyasi tabanlarını korumaya çalıştıkları görülüyor. Bunun bir çıkmaz sokak olduğu ve bu yöntemlerle durumu kurtarmanın kolay olmayacağı ortada ama hem bu politikayı sürdüren yönetimlerde hem de borsalarda oyunu kaos noktasına kadar sürdürme eğiliminin ağır basacağı anlaşılıyor.

Tüm yazılarını göster