2020’de büyümeye ilişkin riskler

Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU

Merkez Bankası’nın reel kesimin ekonomiye ilişkin bekleyişlerini ölçmek için uzun yıllardır sürdürdüğü anketten elde edilen ‘Reel Kesim Güven Endeksi’ şubat ayı değerleri açıklandı. Endeks, bir ay öncesine kıyasla sınırlı bir iyileşme gösterdi. Bu tip aylık endekslerde aylık hareketler yanıltabiliyor. Üç aylık ortalamalara bakınca iyileşme daha belirgin; geride bıraktığımız yılın temmuz ayından bu yana yükseliş eğilimi var.

Endeks, sekiz göstergeden oluşuyor. Bunların üçü gelecek üç aya ilişkin bekleyişleri ölçüyor: Üretim, toplam istihdam ve ihracat siparişleri. Dikkatimi çeken gelişme şu: Gelecek üç aya ilişkin göstergelerin her üçünde de son iki aydır olumsuz gidiş var (Ocak ve Şubat, mevsim etkisinden arındırılmış veriler).

Bir fikir versin diye, gelecek üç aya ilişkin üretim beklentisinin sanayi üretim endeksi (SÜE) ile ne ölçüde uyumlu hareket ettiğini yansıtmayı amaçlayan bir grafik veriyorum (SÜE’nin yıllık artış oranlarının üç aylık hareketli ortalamaları, beklentinin ise sadece üç aylık hareketli ortalaması). Daha teknik bakmak gerekiyor; ancak aradaki yakın ilişki de açık.

Elbette, bir grafikten ve iki gözlemden çıkıp büyük sonuçlara ulaşmak doğru değil ama son iki ayda geleceğe ilişkin göstergelerdeki kötüleşmenin sürmesi olasılığını düşünmek gerekiyor. Başka göstergelerde ya da ileride göstergelere yansıyabilecek gelişmelerde kötüleşme olasılığı varsa, o zaman bu iki aylık gözlemin bir anlamı olur.

Ekonomide 2019’un ilk aylarından bu yana gözlenen toparlanmanın üç ana nedeni var: Maliye politikasının desteği (kamu harcamalarının artırılması, bazı teşvikler ve vergi düzenlemeleri), ihracat artışı ve tüketici kredilerindeki çok hızlı artış.

Manevra alanımız olduğu için ekonomideki küçülmeyi azaltmak üzere maliye politikasını gevşettik. Maliye politikasından gelen desteğin hangi alanlara yapıldığının önemini ve bütçedeki açılmayı finanse etmek için yapılan borçlanmanın döviz ağırlıklı olmasını bir tarafa bırakırsam, doğru bir iş yaptık. Ancak bu yılın maliye politikasında toparlanma yılı olması gerekir: Bütçe açığının tekrar makul seviyelere indirilmesi, ileride gerekebilecek manevra alanını bize yeniden sağlar. Bu durumda, maliye politikasından büyümeye 2019’daki gibi ek bir katkı beklememek gerekir.

Tüketici kredilerindeki ivmelenme ise hem finansal istikrar açısından istenilir bir gelişme değil hem de büyümenin salt tüketim ağırlıklı olması iyi bir şey değil. Kurumsal kredilerden ise henüz büyümeye yeteri kadar destek gelmiyor; daha fazla destek olasılığı da düşük görünüyor.

İhracata gelince. Corona salgını bir insani dram. Bunu bir tarafa bırakırsak, ihracatımıza iki ters etkisi beklenir. Bir görüşe göre bazı dış pazarlarda Çin’in yerini almak fırsatı çıkıyor. Ancak, o pazarlarda talep düşmez ise bunun anlamı olabilir. Oysa salgının dünya ticaret hacmini, taşımacılığı ve turizmi olumsuz etkilemesi bekleniyor. Çin’den ara malı tedarik eden üreticileri de şimdiden zor durumda bırakıyor. ABD’nin güvenli liman olarak görülmesinin dolara değer kazandırması da dış kaynak bulmamız ve bulunan kaynağın maliyeti açısından olumsuz olmaya aday. Corona virüsünün ekonomimize olası etkileri, başka bir yazıda daha ayrıntılı bir analizi hak ediyor (büyük merkez bankalarının olası tepkileri, düşük emtia fiyatları gibi unsurları da dikkate almalı). Ancak, ihracatımızın olumsuz etkileneceği bir döneme girdiğimizi söylemek doğru olur sanırım.

Bu çerçevede bakınca, 2020’nin büyüme ve istihdam açısından beklendiği kadar olumlu geçmemesi ihtimali ortaya çıkıyor.

Tüm yazılarını göster