2020 yılının gümrük gündemi

Sercan BAHADIR Gümrükte Gündem

2020 yılı gerçekten çok farklı bir yıl oldu. Pandemi ile oldukça zor bir yılı geride bırakıyoruz. Dış ticaret ve gümrük alanlarında da yoğun bir mesai harcandı. Bu zorlu yılı Ticaret Bakan Yardımcımız Sayın Rıza Tuna Turagay Bey ile değerlendirdik. Güzel ve keyifli bir sohbet oldu. Kendilerine ayırdıkları vakit ve samimi paylaşımları için teşekkür ederiz. Umarız bu söyleşimizi siz de keyifle okursunuz. Bu vesileyle herkesin yeni yılını kutlarız.

Sercan Bahadır: Zor dönemden geçiyoruz ve tüm dünya ile birlikte biz de pandemiyle yoğun bir mücadele veriyoruz. Covid-19’un ülkemizde tespit edildiği tarihten itibaren ticaretin aksamaması için yoğun bir gayret gösteriliyor ve mesai harcanıyor. Birçok düzenleme ile yerinde ve önemli müdahaleler yapılıyor. Bu açıdan Ticaret Bakanlığı’nın başarılı bir sınav verdiğini düşünüyoruz. Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?

Rıza Tuna Turagay: Her açıdan zor bir yıldı. Seneye ilk başladığımız zaman Covid-19 salgını, sadece Çin’in Vuhan bölgesinde yaygın olarak görülmüş; bizim de üzüldüğümüz ancak nasıl olsa dünyada geniş bir etki yaratmayacağını düşündüğümüz bir virüs olarak ortaya çıkmıştı. Hatta biz Çin’e ne kadar üzüldüğümüzü söylüyorduk bir yandan çünkü insani boyutu var olayın. Ama bir yandan da küresel tedarik zincirlerine Türkiye olarak daha fazla katılabilir miyiz diye de düşünüyorduk. Ocak-Mart dönemi bizim ihracatımızın yükseldiği aylardır. Mart’ın 11’inden sonra Türkiye’de de vakalar görülmeye başlayınca bir anda acı gerçekle karşı karşıya kaldık. Bu arada Dünya ekonomisi yavaş yavaş kapanmaya başladı. Anılan dönem itibarıyla ihracatımız da hızlı bir şekilde gerileme eğilimine girdi. Bu gelişmeler bizleri gerçekten 7/24 çalışır ve sabah akşam alternatif çözüm üretmek için gayret eder bir konuma soktu. Ne yaptık o dönemlerde? Irak bizim önemli bir ticaret ortağımızdı. 8-9 milyar dolarlık ihracatımızın olduğu bir ülke olan Irak’a ihracatımızın devam etmesi elzemdi.   Bir şekilde bu ihracatı devam ettirmemiz lazım ama kapıları ilk önce Irak ve İran’a kapattık. İran da tabi önemli bir ticari ortağımız. Kapılar kapanınca ihracat gerçekleşemez oldu.  Sayın Bakanımızın da talimatlarıyla sorunun çözümüne yönelik temassız ticaret uygulamasını hayata geçirdik. Temassız ticaret nedir? Dorse kamyon gidiyor, şoförler değişiyor karşı tarafta. Ortada bir tampon bölge var. Karşıdan Iraklı şoför alıyor malı, Irak’ın içerisine götürüyor. Tabii bu operasyon kolay bir operasyon değildi.  Bir kere o temassızlığı sağlamamız için her türlü önlemi almamız gerekiyordu. Biliyorsunuz, o dönem Sağlık Bakanlığımızın ve İçişleri Bakanlığımızın aldığı tedbirler var. Burada çok önemli telefon trafikleri yaşandı. “Böyle bir şey riskli midir değil midir? İhracatta hiçbir şey yapamaz hale geliyoruz”.  Mart ayı itibarıyla ihracatta yaşanan keskin düşüşün bir şekilde engellenmesi lazımdı çünkü ekonomi durma noktasına gidecekti.

Temassız ticaret uygulamasını Habur sınır kapısında başlattık. Pandemi öncesi 1800’ler civarında olan günlük çıkış sayısı, ilk önce 600’lerle başladı daha sonra 1300’leri 1400’leri buldu. Bu arada yavaş yavaş bütün sınır kapıları ve limanlar ülkemizde ve dünyada kapanmaya başladı. Kapıkule’de de buna benzer bir metot uygulandı. Seyahat yasağı olan ülkelerden gelenleri 14 gün karantinaya alıyorduk. Hatta biz kendi şoförlerimizi de bu süreçte 14 gün karantinaya aldık. Yurtdışından gelen şoförlerimiz evinde 14 gün kalması şartıyla ülkeden tekrar çıkış yapabiliyordu. Gerçekten çok zor bir dönemdi. Mart, Nisan, Mayıs bu zorlukların olduğu aylardı ve bu aylarda da ihracatımızda çok önemli miktarda bir düşüş yaşandı. Mart’ın yarısını kurtarmıştık ama Mart ayını 2019 yılının aynı ayına göre yüzde 18,3 düşüşle 13,3 milyar dolarlık ihracatla kapattık. İhracatımız; Nisan ayında geçen seneye göre yüzde 41,5 düşüşle 8,9 milyar dolar, Mayıs ayıda ise yüzde 41 gerilemeyle 9,9 milyar dolar seviyesine geriledi. Yani aslında aylık ortalama 15 – 16 milyar dolarlar seviyesinde gerçekleşen ihracatımızda oldukça büyük miktarda düşüşler yaşandı. Ama Haziran ayından itibaren biz bu düşüşleri telafi etmeyi başardık. İhracat açısından üçüncü çeyrekle ikinci çeyreği karşılaştırdığımız zaman yaklaşık 33.9’luk bir artış var. Biliyorsunuz, bizim Ekim ayındaki ihracatımız 17,3 milyar dolar oldu ve Cumhuriyet tarihinin en yüksek ihracatını gerçekleştirdik.  Geçen ay 16,1 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdik. Bunlar az rakamlar değil. Bütün bunlara rağmen, neden son açıklanan rakamlarla birlikte ihracat yüzde 8,3 azalıyor diye sorabilirsiniz. Bunun olmasının nedeni de Mart-Nisan-Mayıs aylarında gelen düşük rakamlar. 2020 yılında ihracatımızda yaşanan düşüş esas itibarıyla ihracatımızda Mart-Mayıs döneminde yaşanan 16,3 milyar dolarlık gerilemeden kaynaklanıyor. 

Sercan Bahadır: Pandemi ile yaşanan kriz ilk etapta tedarik krizi olarak tahmin ediliyordu ama pandeminin tüm dünyayı etkilemesi ile bir anda talep krizine dönüştü. Tüm dünyada ekonomilerin yüzde 10 daraldığı durumda; hele bizim önemli bir ihracat pazarımız Avrupa Birliği ve orada da yüzde 10’a yakın bir daralma var. Aslında pandemiyle alakalı bu krizi dikkate alırsak aslında ihracatta yatay bir hareket de oldu desek yanlış olmayacaktır.

Rıza Tuna Turagay: Çok doğru bir yorum. Bir kere bizim esnek bir üretim yapımız var. İkincisi ilk başlarda siparişler iptal edilmeye başlamıştı. Çünkü talep yönünde bir daralma vardı. Otomotiv ve yan sanayi ihracatı en önemli ihracat kollarından biri. 30-31 milyar dolarlık ihracat yapıyoruz. Bir anda bütün Avrupa’daki talebin durduğunu düşünün. Bu da ihracatımızı olumsuz yönde etkiledi elbette. Ama Mayıs ve Haziran’dan itibaren yavaş yavaş küresel tedarik zincirinde yaşanan tıkanıklıklar sıkıntılar Türkiye’ye olan talebi de arttırmaya başladı. Türkiye coğrafi konum itibarıyla çoğu pazara yakın bir ülke. Avrupa Birliği ile zaten gümrük birliğimiz var. Çin’e bağımlı olan yapı yavaş yavaş kırılmaya başladı.  Dolayısıyla buralardan bize önemli miktarda siparişler gelmeye başladı. Sonuçta 2020 yılının Ekim ayında biz 17,3 milyar dolarlık bir rakama, pandemi yılında dahi Cumhuriyet tarihinin en iyi yüksek ihracat rakamına ulaşabildik.

 

Şimdi hem dünyadan hem de Türkiye’den kısaca bahsedeceğim. Dünya ekonomisi OECD tahminlerine göre yüzde 4,2; IMF’nin tahminlerine göre yüzde ise 4,4 küçülecek bu sene. Dünya ticaretindeki küçülme ise, Dünya Ticaret Örgütü ilk tahminlerinde iyimser senaryoya göre yüzde 12,9; kötümser senaryoda ise yüzde 31,9 daralma öngörüyordu. Ama iki ay önce tahminlerini yukarı yönlü revize etti. Dünya ticaretinin özellikle son dönemde yaşanan olumlu gelişmelerle birlikte yüzde 9,2 oranında daralacağını, gelecek sene de yüzde 7,2 oranında büyüyeceği öngörüyor. Şimdi bunlara baktığımız zaman Türkiye ekonomisine geldiğimizde 2019 yılını yüzde 0,9 ile pozitif bir büyüme hızı ile kapattık. Son çeyrek büyümesi de yüzde 6,4 seviyesindeydi. 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 4,5 oranında büyüme kaydettik. İkinci çeyrekte tabii bütün bu kapanmalar olunca bir anda kapasite kullanım oralarının imalat sanayinin genelinde yüzde 61,6’ya; bazı sektörlerde ise yüzde 50’lere kadar gerilediğini gördük. PMI endeksinin yüzde 50’lerin altına düştüğünü, ekonomiye Güven Endeksinin hızla gerilediğini gördük. Ekonomideki kapanma yüzde 9,9’luk bir küçülmeyi de beraberinde getirdi ikinci çeyrekte. Üçüncü çeyrekte ise Türkiye ekonomisi 6,7 büyüdü ve OECD ülkeleri içerisinde en yüksek büyüme hızına erişen ülkelerden biri haline geldi. Bunlar olumlu gelişmeler. Bütün bunlar bize neyi gösterdi? Bir kere dinamik bir yapımız var. Zor bir dönemden geçmemize rağmen bu sene için ihracat hedefi 165,9 milyar dolarken bugünkü rakamlara baktığımızda seneyi bu hedefin üzerinde bir ihracatla bitireceğimizi görüyoruz. Şu anki gidişat, 166 milyar doların üzerinde bir rakama çıkacağımızı gösteriyor.

Burada şunu sorabilirsiniz: İthalat neden Ocak-Kasım döneminde yüzde 3,55 arttı? İthalata girdiğimiz zaman orada farklı bir durum var. İthalat içerisinde altın ithalatı bu sene çok hızlı artan ithalatın başında geliyor. Altın ithalatımız Ocak-Kasım itibarıyla 23,5 milyar dolarlara kadar çıktı. Biliyorsunuz altın, fiyat anlamında da çok arttı. Altının fiyatı o kadar yükseldi ki, önemli bir yatırım aracı haline geldi. Dolayısıyla bu dönemde altın ithalatının çok hızlı arttığını görüyoruz. Tüketim mallarına baktığımız zaman, tüketim malları ithalatımızı geçen seneyle karşılaştırdığımızda bir miktar artış gözüküyor ancak bizim esas itibarıyla üzerinde durduğumuz nokta yatırım malları ithalatı. Yatırım malları ithalatı aslında kötü bir ithalat değil. Diğer taraftan, toplam ithalatımızın önemli bir kısmını ara malı/hammaddeler oluşturuyor. Hammaddeden sonra da yatırım malları geliyor. Ocak-Kasım döneminde ara malı/hammadde ithalatında bir miktar gerileme var. Yatırım malları ithalatında ise yüzde 21,66 bir artış var. Altını hariç tuttuğumuz zaman ithalatta yüzde 4 oranında bir gerileme olduğunu görüyoruz. Altın bir değer. Altın ithalatının da önemli bir kısmı Dahilde İşleme Rejimi kapsamında. Dolayısıyla bunlar yarın bize ihracat olarak geri dönecek.

Sercan Bahadır: Gümrük teşkilatı olarak gerek personel gerekse gümrük müşavirleri ile sağlık çalışanlarından sonra en fazla fedakârlık yapan teşkilatın Ticaret Bakanlığı olduğunu söyleyebiliriz. Bu süreçte teşkilatın karşılaştığı sizi etkileyen ve duygulandıran bir örnek var mı? Teşkilat bu süreçteki çalışmaları için de bir teşekkürü hak ediyor mu?

Rıza Tuna Turagay: Gümrük teşkilatı mütevazi ve aynı zamanda çok çalışkan bir teşkilat.  Sınır kapılarında 7/24 çalışıyorlar. Kapıkule’den Habur’a, Sarp’tan Gürbulak’a arkadaşlarımız aralıksız bir gayret içerisinde dış ticaret erbabına destek veriyorlar. Hava ve deniz limanlarında işlemlerin aksamadan en hızlı şekilde tamamlanabilmesi için uğraşıyorlar. Kimi zaman bazı nakliyecilerimiz fotoğraf çekip video göndererek kapıda kuyrukta bekliyoruz, arkadaşlar ihtiyaç molası verdiler, gelmiyorlar onları bekliyoruz diye.  Biz tabii ki her türlü önlemi alıyoruz. Ancak onlara şunu da söylüyoruz: Bunlar insan. İnsanların da ihtiyaçları var ve onların da bu ihtiyaçları karşılamaları gerekiyor, bunlar robot değil. Tabii ki kimse hiçbir aksaklık olsun istemez. Ancak burada yüzlerce milyar dolarlık bir operasyonun yönetilmesinden bahsediyoruz. Şu anda ortalama muayene süresi ithalatta 15, ihracatta 1 saate kadar düşmüş durumda. Bu yüzden arkadaşlarımızın özverisini de teslim etmemiz gerek.

Pandemi sürecinde de bu özveri artarak devam etti. Bunun çok örnekleri var. Hatırlayın, Mart ayında Çeşme limanında korona virüs vakası çıkmış, bölge karantinaya alınmıştı. Buna rağmen biz İzmir’deki bölge müdürlüğünden bazı arkadaşlarımızı işlemler aksamasın diye Çeşme limanına gönderdik ve bir tanesi bile biz burada çalışmayız demediler. O kadar özveri ile çalıştılar. Tabii ki sağlık çalışanlarını ayrı bir kefeye koyuyoruz. Doktorlarımız hemşirelerimiz onlar gerçekten çok takdire şayan hizmetlerde bulundular ve gerçek anlamda ölüm riskiyle karşı karşıya kaldılar. Belki o kadar olmasa dahi bizim arkadaşlarımız da sabah akşam çalışarak ticari hayatın aksamaması için gayret sarf ettiler. Sonuçta biz büyük ölçüde masa başında çalışıyoruz ama onlara her dokunduğumuzda onların nasıl bir motivasyonla işlerine sahip çıktıklarını da gördük.  Sıkıntılar elbette var. Bir elin beş parmağı da aynı değil. Ama gümrüklerimiz bugün, sorunların değil çözümlerin üretildiği bir noktaya doğru hızla evriliyor.

Sercan Bahadır: Özellikle Bakanlığın dijital alt yapısının da yeterli olması bu süreci atlatmada önemli rol oynuyor mu?

Rıza Tuna Turagay: Dijitalleşmeden de bahsedeyim. İhracatta neredeyse kağıtsız ihracata dönmüş durumdayız. Yetkili Yükümlü statüsünde verdiğimiz firmaların sayısı 530’u buldu. Her gün yeni imkanlar getiriyoruz. Artık yerinde gümrüklemeden tutun, Tek Pencere Sistemi ve Varış Öncesi Gümrüklemeye, Konteyner ve Liman Takip Sistemi veya SHIP projesinden tutun TARA uygulamasına ve e-teminat uygulamalarına kadar geniş bir yelpazede dijitalleşme ile kolay ve hızlı ticaretin aksamadan devam etmesi için uğraşıyoruz. Tabii bunların birçoğu çok teknik konular, bunları bilenler anlıyor. Bilenler de genelde gümrük müşavirleri oluyor. Gümrük müşavirlerinin bunları anlatması gerek. Bizim aslında bütün firmaların üst düzey yöneticilerinde de bu farkındalığı yaratmamız lazım. İnsanlar gümrüklerin önemini bir kez sorun yaşadıklarında ya da bir yaptırımla karşılaştıklarında anlıyorlar. Yalnız şunu söylememiz lazım, sadece gümrüklerde değil dış ticaret ve özellikle ihracatçılarımıza yönelik önemli dijitalleşme çalışmaları yapıldı. Bunu vurgulamamız gerek.

Sercan Bahadır: Randevulu Sanal Sıra Sistemi (RSS) projesi ile sınır geçişlerinde yoğunluğun lojistik şirketleri tarafından önceden bilinmesiyle bu yıl ihracat için önemli bir adım atıldığına şahit olduk. Ancak diğer kurumların dijital alt yapılarının yetersiz olması nedeniyle şu an uygulama askıya alındı. Sizin de bizzat birkaç kere yerinde ziyaretler yaparak sorunun çözümünde önemli katkınız oldu. Sizce sorun neydi? Sonuçta Kapıkule önemli ihracat kapımız ve Bulgaristan tarafı da oldukça önemli. Bu konuda ortak bir kapı projesi var mı?

Rıza Tuna Turagay: RSS sistemi özünde gerçekten önemli bir sistem. Amaç, iç gümrüklerde gümrükleme işlemini bitirdikten sonra size verilecek randevu çerçevesinde gümrük kapılarına ne zaman gideceğinizi göstermesi. Çok güzel bir sistem, hastanelerde muayene sisteminde olduğu gibi. Buradaki amaç beklemeyi, Kapıkule’deki ya da diğer gümrüklerdeki uzun kuyrukları eriterek insanların randevularına zamanında gelmelerini sağlamaktı. Sistem çok güzel bir sistemdi ve önümüzdeki dönemlerde uygulanabilmek üzere bütün eksiklikleri tespit ediliyor. Bunlar giderilerek uygulamaya yine geçirilecek. Yani çok daha medeni bir sistem olacak. Tabii ki Kapıkule gümrük işlem hacmi açısından baktığınız zaman en fazla giriş çıkış yapılan kapılardan biri. Günde 1100 – 1200 TIR çıkıyor. Bir o kadar da giriyor. Dolayısıyla toplam 2400 tane araç geçiyor. Kapıkule’de her gün 1000’in üzerinde kuyruk oluyor. O dönemde tabii ki yerinde inceledik, arkadaşlarımızla toplantılar yaptık ve ondan sonra Sayın Bakanımızla da istişare ederek bütün eksiklikleri giderdikten sonra bu sistemin tekrar çalışır vaziyete getirilmesi konusunda hemfikir olduk. Özünde insana değer veren ve kuyruklarda beklemenin önüne geçilmesi için atılmış bir adım. Ama kolay bir sistem mi? Hayır değil, çünkü sizin elinizde olmayan dışsallıklar da söz konusu. Yani randevuyu verirsiniz ama Bulgaristan’da grev olup kapıları kapandığı anda orada anormal bir yüklenme olabilir. Dolayısıyla bu çok dinamik bir sistem olmalı. Sonra, Edirne’den randevu alanla Ağrı’dan randevu alan aynı kefede olmamalı, şimdi arkadaşlar üzerinde çalışıyor. Bunları dikkate alacak bir sistem olmalı. Burada önemli olan Devlet olarak biz karar alabiliriz, kararımızın doğru olduğuna da inanabiliriz, ki doğru. Ama yeri geldiğinde, eğer eksikler varsa, o noktada da doğru kararı vermek adına bir müddet askıya alabiliriz, eksikliklerini giderebiliriz. 

Bu proje kapsamında Bulgaristan’a kaç gere gittik; frigorifik araçlar için özel bir hat yapılması konusunda muhataplarımızla birçok kez görüştük, ancak burada dahi henüz bir adım atılamadı. Bu anlamda ortak kapı projesinin kısa dönemde imkân dahilinde olduğunu düşünmüyoruz. Kapıkule’nin Avrupa Birliği’nin de gümrük bölgesi sınırlarında olan bir kapı olduğu unutulmamalı. Dolayısıyla Kapıkule sadece ticaretin yapıldığı bir kapı değil.  Kapıkule’de göçmen, uyuşturucu kaçakçılığı gibi başka sıkıntılar da olabilecek bir kapı. Bu yüzden birtakım önlemlerin alınması gerekiyor. Güneydoğudaki, doğudaki komşularımızda da başka sıkıntılar var. Onlarla ortak kapı uygulamasına geçmek de bu aşamada pek mümkün görünmüyor. Kısa vadede bizim yapmaya çalıştığımız şey, özellikle Kapıkule’nin mevcut işlem hacmini 1200’lerden 2000’lere çıkartmak, Hamzabeyli’yi daha da yoğun kullanmak. Ki orada da 400’ler civarında olan çıkış sayılarını, 500-600’lere taşımayı başardık.

Sercan Bahadır: Korumacılık da arttı bu dönemde. Özellikle ABD ile Çin arasındaki yaşanan ticaret savaşları başladı. ABD bir seçim oldu ama Trump’dan miras olarak korumacılık kalıcı bir etki bırakacak gibi duruyor.  Biz de birçok ürüne ilave gümrük vergileri tatbik ettik ve yüksek oranlar 1 Ocak tarihi itibarıyla ilave gümrük vergileri ile ilgili süre sona eriyor.  Yıl sonu da yaklaşıyor. İGV’ler ile ilgili durumu nasıl görüyorsunuz?

Rıza Tuna Turagay: İlave gümrük vergisi bizim için önemli araçlardan bir tanesi. Bizim buradaki amacımız, bir şekilde haksız rekabet ile düşük fiyatlı ithalata karşı Türk sanayicisini koruma yönünde. Bizim zaten AB ile gümrük birliği anlaşmamız var. 21 ülkeyle de serbest ticaret anlaşmamız yürürlükte bulunuyor. Zaten ilave gümrük vergileri serbest ticaret anlaşması kapsamında ithalat yapılabilen ülkelere ve Avrupa Birliği ülkelerinden yapılan ithalatlarda uygulanmıyor. Dolayısıyla bizim ilave gümrük vergileri üçüncü ülkeler için geçerli. Burada da arkadaşlarımız çok net ve detaylı çalışma yaptılar.  İlave gümrük vergileri pandemi öncesi dönemde başlamıştı. Dünyada korumacılık önlemleri artmaya başlamıştı. Bugün ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı her ne adar arkasında teknoloji savaşları da olsa bir şekilde ticareti etkiliyor. Bu kapsamda bir de ilave gümrük vergilerine başvurduk, sene içerisinde önemli düzenlemeler yaptık. Bugün itibarıyla 5 binin üzerinde ürüne ilave gümrük vergisi uyguluyoruz. Ticaret politikası önlemi ve/veya ilave gümrük vergisine tabi ürünlerin ithalatının toplam ithalat içindeki payı yüzde 25,3’e denk geliyor. Tabii ki Avrupa Birliği ve serbest ticaret anlaşması olan ülkeleri çıkarttığınız zaman bu oran daha aşağı bir noktaya iniyor. Burada önemli kararlar aldık, bazılarında iki kademeli uygulamaya geçtik, bazıları Eylül sonu itibarıyla bitiyordu onları uzattık.

İlave gümrük vergisini gerçekten etkisi olan ürünlerde devam ettirmekten yanayız. Bu çerçevede de birtakım adımlar atıldı. AB ile yapılan ithalatta artık ürün ATR ile geliyorsa menşe şahadetnamesi aramayacağız. Örneğin, ülkemiz için haksız rekabet yaratan Çin menşeli bir ürün AB üzerinden AB menşeli gibi gösterilip getirilebiliyordu. Dolayısıyla AB’den gelen bu tip ürünleri hangisinden menşe şahadetnamesi isteneceği tam olarak belli olmadığı için herkes menşe şahadetnamesi alıyordu. Biz bunu daha çok risk analizine dayalı bir sistemle çözeceğiz. Bununla ilgili gerekli analizleri ve risk değerlendirmelerini yapıyoruz. Mümkün olduğu kadar bu tür mevzuatın etrafından dolananları hedefleyip, Türkiye’nin vergi kaybına ve haksız rekabete uğramasının önüne geçmeye çalışacağız.

Sercan Bahadır: Bu yıl gümrük işlemlerinde en çok menşe ispat belgesi konusu konuşuldu desek yanlış olmaz. Sizin de yakından takip ettiğiniz ve gümrük yönetmeliğine eklenen geçici 16/2 ve 3 fıkralarıyla, geriye dönük menşe ispat belgesinde yaşanan sorunun çözümüne katkı sağlandığını görüyoruz. Son olarak da AB ile aramızdaki ticarette en çok tartışma konusu olan ve AB tarafından her zaman eleştirilen ATR dolaşım belgesiyle gelen ürünlere yönelik menşe belgesi aranması hususunda yeni bir düzenleme yapıldı. Yapılan bu düzenlemeyle, amaçlanan ciddi ve kuvvetli bir şüphe olmadıkça, menşe beyanının esas alınması gerektiğini ve olumlu bir düzenleme olarak anlıyoruz. Bu düzenlemeyi bu şekilde mi yorumlamak gerekir? Bu konuda ilave bir düzenleme düşünülüyor mu?

Rıza Tuna Turagay: Kesinlikle bu düzenleme olumlu bir düzenleme. Buradaki temel prensip AB’den AB menşeli olup ATR ile giren ürünlerde menşe şahadetnamesi aranmayacak.  Eğer ürünlerle ilgili ciddi bir şüphe oluşursa menşe şahadetnamesi aranacak. Bizim burada yapmaya çalıştığımız risk analizlerimizi daha da güçlendirip sonradan kontroller ve denetimlerle sistemimizi güçlü tutmak olacak.

Sercan Bahadır: Bu aralar oldukça tartışılan konu TAREKS uygulamaları. Birçok sektörde ithalat maliyetlerinin artması ve sürelerin uzamasının nedeni olarak maalesef bu uygulama gösteriliyor. Örneğin, TSE’de yaşanan personel eksikliği gibi, TSE doğrudan Ticaret Bakanlığı’na bağlı değil ama günün sonunda gümrükleme süreçleri etkilendiği için Ticaret Bakanlığı hedef oluyor. Son olarak da hazır giyim ürünleri de TAREKS kapsamına alınıyor ve bu düzenleme 1 Ocak’ta yürürlükte olacak. Sektörün bu konuda endişeleri bulunuyor. Endişe etmeliler mi? 

Rıza Tuna Turagay: Endişelenmesinler, onların bu konudaki çekincelerini gayet iyi biliyoruz. Kendi aramızda değerlendirdik. Amacımız, vatandaşlarımızın güvenli ürünlerle hayatlarını idame ettirmelerini sağlamak. Burada başka bir amaç söz konusu değil. Bu konudaki bütün sıkıntıların farkındayız ve bu sıkıntılarla ilgili gerekli çalışmaları Sayın Bakanımız ile birlikte yapıyoruz. Nitekim uygulamayı şimdilik 1 Mart tarihine kadar erteledik.

Sercan Bahadır: Ticaretin Kolaylaştırılması Koordinasyon Komitesi’ne başkanlık ediyorsunuz. Burası dış ticarete ilişkin özel ve kamu sektörlerinin en sık bir araya geldiği bir platform gibi çalışıyor. Geçen haftalarda da genel kurul toplantısı oldu. Kamu ve özel sektör iş birliği açısından bu çalışmaları nasıl görüyorsunuz?

Rıza Tuna Turagay: Bu toplantıları çok daha etkin yapmalıyız. Ticaretin kolaylaştırılması dediğiniz zaman orada nokta atışlı birtakım sorunları çözmeye dayalı adımlar atmalıyız. Bazen o kadar makro sorunlar geliyor ki o sorunların zaten kısa vadede çözülmesi zor. Ama mikro, birkaç dokunuşla çözülebilecek, bürokratik sorunlardan kaynaklı problemler varsa bunları çözmemiz gerekiyor ilk etapta. Şeffaflık elbette çok önemli, mevzuatlar yayınlanmadan önce bununla ilgili istişare yapmak elbette çok önemli. Bu istişareler yapılırken mevzuattan etkilenecek firmaların da bu istişarede bulundurup objektif bakış açısına sahip olmak gerekiyor. Türkiye’de şöyle bir bakış açısı var: Siz bir düzenleme yaptığınız zaman düzenlemeyi önceden paylaşmaya kalktığınızda genelde firmalarımız o düzenlemeye toptan karşı oluyorlar. Onları da anlıyoruz, kâr optimizasyonu var ancak külliyen karşı olmak, ortak bir noktada buluşma imkânını ortadan kaldırıyor. Çoğu şeyi yaptığımız toplantılarda mutabakatla yapaya çalışıyoruz. Bu da çok yorucu bir durum çünkü her konuyla ilgilenmeniz gerekiyor. Bizim açımızdan bakıldığında bir kural konulmuş, karşı taraf da kurala uymamış, neyse cezası versin diyebilirsiniz. Bu motivasyonu yaratmaya çalışıyoruz. Bizim, özel sektörün de bakış açısının külleyen reddine karşılık, orta noktalarda buluşma olmasını sağlamamız gerekiyor. Devlet tarafı orta noktalarda buluşma olmadığını hissedince, o zaman biz kararımızı verelim diyoruz. Bunu ortadan kaldırmak için medeni bir şekilde tartışmamız lazım. Mesela RSS’de gittik, yerinde bütün sorunları tespit ettik. O sorunların bir kısmı sektörden gelmedi, sektör komple sisteme karşı. Bilimsel açıklamalarla gelinmeli ki tartışma ortamı yaratılsın.

İthalatçı açısından en güzel şey sıfır gümrük vergisi olması. İthalatçı diyor ki “Benim ürettiğim ürünü her türlü şeyle koru ama ben bu maddeyi yurt dışından alıyorum ona gümrük vergisi uygulama”. Oysaki Türkiye’de bunun üreticisi var. Yani bu bakış açısını değiştirmemiz lazım. Türkiye hala petrol ürünleri, kimyasal ürünler gibi belli ürünlere ciddi anlamda dışa bağımlı. Diğer yandan savunma sanayinde çok büyük başarılar söz konusu. Eskiden üretilemez diye bakılan birçok alanda büyük aşamalar kat edildi. Ciddi ihracat rakamlarına ulaşıldı. Dolayısıyla bazı konularda ilk başlarda sıkıntı yaşanabilir. Maliyetlerimiz bir miktar artabilir ama bazı sektörlerin korunma oranı o kadar düşük tutulmuş ki bizim için rekabet yapabileceğimiz bazı sektörlerden çıkmışız, Çin’den almak daha mantıklı hale gelmiş.  Bu hataya düşmemek gerek. 

Sercan Bahadır: Brexit’te müjdeli haber nihayet geldi. Bu zamana kadar AB tarafından bir anlaşma imzalanamadığı için bizim de en önemli ihracat pazarımız ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalama imkânımız yoktu. Artık AB ile beraber biz de bir STA imzalama imkanına sahip olduk.

Rıza Tuna Turagay: Bir anlaşma olmaması durumu ortaya çıksaydı ve burada geçiş süreci öngörülemeseydi, İngiltere için de felaket bir durum olacaktı.  İngiltere bu sistemi birinci günden itibaren uygulamak zorunda kalacaktı. Biz bütün çalışmalarımızı bu ihtimali de dikkate alarak sürdürüyorduk. Neyse ki, İngiltere ile serbest ticaret anlaşmamız 29 Aralık tarihinde imzalandı ve iş dünyamızın önündeki belirsizlikler ortadan kaldırılarak İngiltere ile olan ticaretimizin herhangi bir aksama olmadan devam edilmesi sağlanmış oldu. Biz bu süreçte gerek ihracatçılarımız gerekse ithalatçılarımızın bir mağduriyet yaşamaması için geçici uygulamalar ile tüm tedbirlerimizi almış, tüm senaryolar göz önünde bulundurularak anlaşmalı ayrılık durumu dahil olmak üzere hazırlıklarımızı tamamlamıştık.  Ayrıca gümrük işlemleri konusunda yapabileceğimiz maksimum esnekliği göstermeye çalışacağız. Bu anlaşmanın, İngiltere ile gümrük birliğinden daha öte bir ticari ilişki kurma şansını bize vereceğini düşünüyoruz. Bu kapsamda, serbest ticaret anlaşmasının yatırım ve hizmetler alanlarını da kapsaması, tarım sektöründe ise pazara giriş imkânlarının geliştirilmesi yönünde müzakerelerimize devam edeceğiz. 

Sercan Bahadır: Son olarak ilave etmek istediğiniz bir husus var mıdır?

Rıza Tuna Turagay: Toparlamak gerekirse, Ticaret Bakanlığı olarak tek amacımız dış ticaretimizin, özellikle ihracatımızın sürdürülebilir bir platforma oturması; Türkiye’nin ekonomisinin büyümesinde temel itici güç olan ihracatın daha da geliştirilmesi. Bizim katma değerli ihracat payının daha da artırmamız gerekiyor. Biliyorsunuz “Turquality” ve “Ur-Ge” desteğimiz, kadın girişimcileri güçlendirmek için açtığımız “Kadın Girişimci Fiziki NetworkProgramı”mız, “Export Akademi” “Kolay İhracat Platformu”, “Sanal Ticaret Akademisi” gibi platformlarımız var. Bu ve bunlar gibi birçok destek ve uygulamalarımız ile ihracatçılarımızın önünü açmak ve yurt dışı pazarlarda başarılı olmalarını sağlamak için elimizden gelen desteği yapıyoruz.

Ayrıca, Ticari müşavirlerimiz ve ihracatın finansmanında kullandığımız Eximbank’ımız da bu anlamda önemli katkılar sağlıyor. Eximbank kredi ve sigorta uygulamaları ile Türkiye ihracatının yüzde 27-28’ni finanse ediyoruz.

Üzerinde durduğumuz diğer bir konu ise elektronik ticaret. Dünya elektronik ticaret hacmi 2019 yılında 3,5 trilyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Bunun 1,5 trilyon doları ithalat ve ihracat, yani sınır ötesi ticaret.  1,5 trilyon dolar içerisinde Türkiye’nin payı 2–2,5 milyar dolar. Dolayısıyla elektronik ticarette gidecek çok yol var.

Özellikle pandemi döneminde elektronik ticaretin Türkiye’deki önemi arttı. 6 aylık verilere göre Türkiye’deki ticaret bir önceki yıla göre yüzde 64 oranına arttı. 2019 yılında 136 milyar TL civarında olan elektronik ticaret hacmi 2020 yılını yüksek ihtimalle 200 milyar TL’nin üzerinde bir rakamla bitirecek. Elektronik ticareti ihracatta da etkin olarak kullanmalıyız. Bunun için e-ticaret sitelerine üyelikte devlet katkısı getirdik. Bunlar üreticilerimizin de elektronik ticaret sitelerini kullanmaları için atmış olduğumuz adımlar.

Bu pandeminin belki de en büyük katkısı dijital transformasyon oldu. Dijital transformasyondan kaçınmamamız gerekiyor. Küresel tedarik zincirlerinin parçası olma konusundaki kararlılığımızı göstermemiz gerekiyor.  Bu konuların hepsiyle ilgili ayrı ayrı çalışıyoruz. Bu noktada özel sektörden beklentimiz, bir şekilde objektif bakış açısı. Empati kurmayı ve Türkiye’nin çıkarlarını her zaman önde tutarsak, bu durum firmaların çıkarlarını da kuvvetlendirir. Türkiye çok büyük potansiyele sahip bir ülke. Bu potansiyeli de çok iyi kullanabilecek yetişmiş insan gücümüz var. Yeter ki aklımızı doğru yerlerde doğru şekilde kullanalım.

Tüm yazılarını göster