1348 ve ötesi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Veba salgınlarının en meşhuru bazen sadece Avrupa’yı vurdu gibi algılanıyor. Özellikle kırsal nüfusun yarısını yok ettiği ve toplamın yüzde 40’ına varan bir ölüm oranına ulaştığı düşünülen İngiltere’yi etkilemiş gibi görünebiliyor. Kilise ve seküler fief mahkeme kayıtları daha sistematik olduğu ve İngiliz tarihçileri olaya ilgi gösterdikleri için, bu ülke hakkında çok sayıda akademik çalışma var ve bir asimetri söz konusu. Oysa salgın deniz yoluyla Sicilya’ya gitmeden önce Orta Doğu’dan geçmişti ve mesela Kahire’de ölüm oranı Londra’dan düşük değildi.

1100-1500 arası İngiltere nüfusu (milyon). Hatcher, J. & M. Bailey (2001: 29), Modelling the Middle Ages: The History and Theory of England’s Economic Development, Oxford University Press.

1349 yılında dünya alt üst olmuştu çünkü toprak/iş gücü oranı kitle halinde ölümler nedeniyle tersine dönmüştü. Toprak işlenemiyor, en basit işler bile yapılamıyordu çünkü çalışacak kimse yoktu. Bugünkü terimlerle hem üretim hem de hizmet sektörü çökmüştü. Buna karşın tüketim fena gitmiyordu çünkü düşen arza rağmen nüfusun yarısına yakını öldüğü için talep daha fazla düşmüştü. İlk anda tarımsal ücretler de hızla artmıştı. Sağ kalan köylülerin kısa bir süre için daha iyi beslendikleri tahmin ediliyor. Ancak toprak/iş gücü oranındaki kırılma etkisini asıl uzun vadede gösterecekti. Sanıldığı gibi ekonomi ve toplum bir anda değişmedi. Hem eski dengeye geri dönme baskısı hem de para basma gibi dolayımlar vardı. Nüfusun yarısına yakını öldüğü halde reel ücretlerin kalıcı biçimde yükselmesi ancak 40 sene sonra 1390’ların deflasyonuyla gerçekleşti.

Kapılar kapatılmış, şehirler karantinaya alınmış, insanlar izole olmuştu. Makrizi (al-Maqrizi) Kahire’nin en işlek caddesinde kimseye rastlanmadığını yazar. Ancak yetmedi. Salgın hızla bulaşıyor ve 2-5 gün içinde ölümle sonuçlanıyordu. “Şüpheli-bulaşmış-iyileşmiş” üçlüsünde “iyileşmiş” kalemine sıfır yazmak gerekiyor. Şüphelilerin enfekte olma oranı yarı yarıya gibiydi. İlk ve son teşhis Tanrı’nın gazabı olduğu için pek de yapılacak bir şey yoktu. Eğitimli ruhbanın tüm yapabildiği gezegenlerin dizilişine bakarak (astroloji) salgının ne zaman biteceğini tahmin etmekten ibaretti. Hatta Papa Clemens VI risk grubu olan din adamları yüksek oranda öldükleri için sıradan insanların –hatta kadınların- bile Hristiyanlara son nefeslerinde günah çıkartabileceklerini bildirmişti. O zamanın tahayyül dünyasında Hristiyanlar günah çıkarmadan ölürlerse Araf’a uğramadan doğrudan cehenneme gideceklerine inanıyorlardı. Gerçi aynı papa binlerce insanı meydanlarda toplayıp toplu duaya çağırarak salgının yayılma hızını artırmış da olabilir ancak bu tıbbi bir önlem olarak da görülebilir. Madem teşhis Tanrı’nın gazabıydı kilisenin bütün kutsal emanetlerini meydanlara taşıyarak papa eşliğinde toplu halde dua etmenin ilk akla gelen tedavi yöntemi olduğu söylenebilir.

Durum her yerde aynıydı. Yine Makrizi dua edecek imam bulunamadığı için benzer şekilde halktan kişilerin defin ve cenaze namazı kıldırma işlerini yaptıklarını yazar. Riskli oldukları için hem Orta Doğu’da hem Avrupa’da bu tür tehlikeli işlere yüksek ücretler ödeniyordu. Bütün 14. Yüzyıl dünyası halkları ölüm konusunda birbirlerine yakın düşündükleri için salgın sırasındaki manzaralar ve sonuçlar benzerlik gösteriyordu diyebiliriz. Ancak sonraki dönemlerde cevaplar ve değişimler farklı oldu.

Bugün böyle bir durumdan çok uzağız çünkü öncelikle bulaşıcılık yüksek de olsa ölüm oranı düşük. Ayrıca günümüz dünyasının tıp açısından da ekonomi ve finans açısından da teknoloji ve hele hele bilim açısından da elbette 14. yüzyılla yakından uzaktan alakası yok. Yine de masif bir şok karşısında sosyal ve ekonomik modeldeki değişimlere bakarsak belki şunu söyleyebiliriz: 1348 gibi devasa bir yıkımdan sonra dahi değişim aniden olmadı. Toplumsal, ekonomik ve kurumsal değişimler uzun zaman alıyor. Üstelik değişim yaşayanlar tarafından anında fark edilmiyor.

Tüm yazılarını göster