Anayasamızın 166. Maddesi ‘Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak devletin görevidir’ der.
Aynı maddenin devamında da ‘Planda milli tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış̧ ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir, kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir’ diyerek Kalkınma Planı hazırlanmasını anayasal bir zorunluluk olarak sunar bizlere.
Türkiye’de kalkınma planları yeni değil
İlk kez 1963-1967 dönemini kapsayan o zaman ki Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan birinci Kalkınma Planı’yla, planlı bir kalkınma hedefiyle karşılaştı Türkiye. Sonrasında 11 tane kalkınma planı hazırlanarak bugün ki 12. Kalkınma Planı’na kadar ulaştık.
İsmet İnönü imzalı ilk Kalkınma Planı’nda, Planlı Kalkınmanın 15 Yıllık Hedefleri ortaya konmuştu. Bu kalkınma planlarının ilk üçünün başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Sonra yaşanan Jeopolitik Gelişmeler, Petrol Krizleri, Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle Türkiye’ye ambargo uygulanması, askeri müdahaleler gibi nedenlerle kalkınma planlarında öngörülen hedeflere ulaşılamadı. Planlı ekonomiden yavaş yavaş serbest piyasa ekonomisine geçince de kalkınma planları önemsizleşti. İçerisindeki hedefler uzun dönemi kapsadığı için ulaşılamadı. Ulaşılamayınca kimse hatırlamadı. Hedeflerin sonuçları şeffaf olarak ortaya konmadığı için de tam bir plansızlık içinde rüzgârın estiği yöne doğru savrulan bir Türkiye ekonomisi ile karşı karşıya kaldık.
Zaman içerisinde Devlet Planlama Teşkilatı da ortadan kaldırılınca, kalkınma planları, hazırlanma sürecinde çok emek harcanan, sorunların aslında doğru tespit edildiği fakat nedense bu sorunların giderilmesi için gereken iradenin bir türlü gösterilmediği Anayasal zorunluluktan doğan birer metin haline dönüştüler.
Hedefler inandırıcı değil
Tüm bu ön yargılardan sıyrılıp, Türkiye’nin gelecek 5 yılının nasıl planlandığını görmek açısından 12. Kalkınma Planı’na odaklandım.
12. Kalkınma Planı iki ana bölümden oluşuyor: Plan Öncesi Dönemde Dünyada ve Türkiye’de Gelişmeler ile Uzun Vadeli (2024-2053) Gelişmenin Stratejisi ve On İkinci Kalkınma Planı’nın (2024-2028) Temel Amaç ve İlkeleri ile Hedef ve Politikaları
Bizi asıl ilgilendiren ikinci bölüm ise kendi içerisinde üç bölüme ayrılmış: 1. Uzun Vadeli (2024-2053) Gelişmenin Strateji, 2. On İkinci Kalkınma Planının Vizyonu, Temel Amaç ve İlkeleri 3. Planın Hedefleri ve Politikaları
3. Bölümün ana teması hiç yabancı olmadığımız İstikrarlı Büyüme, Güçlü Ekonomi. Bu başlık altında makro hedefler ortaya konulmuş.
2023 yılında 85,9 milyon olarak görülen nüfusumuzun gelecek 5 yılda 90,5 milyon olacağı öngörülmüş. Öte yandan cari rakamlarla kişi başına GSYH’nın 2023’te 12.415 dolardan 2028’e geldiğimizde 17.554 dolara çıkacağı öngörülmüş. Türkiye uzun zamandır Orta Gelir Tuzağı’nda yer alan bir ülke. Hatta son yıllarda orta gelirden bile uzaklaştı.
Şimdi gelecek 5 yılda neyi farklı yapıp kişi başına GSYH’ı tarihimizde hiç görmediğimiz seviyeye çıkaracağız sorusunu ister istemez kendimize soruyoruz. Oldukça abartılı, abartılı olduğu için de çok inandırıcı olmayan bir hedef konulmuş.
Yine işsizlik oranının 2023 için gerçekleşeceği farz edilen yüzde 10,1’den 2028’de yüzde 7,5’e düşürüleceği öngörülmüş ki bu da oldukça iddialı bir hedef. İşgücü piyasasında hangi yapısal değişimlerle bu düşüsün sağlanacağı sorusu da diğer bir soru.
Her yıl yüzde 5 büyüme nasıl sağlanacak?
2028’e ulaştığımızda toplam yatırımlar içerisinde kamu yatırımlarının artacağı buna karşılık özel sektör yatırımlarının azalacağı varsayılmış. Sabit sermaye yatırımlarında ise kamu ve özel sektörün yatırım artışının eşit olacağı (0,5 puan) düşünülmüş.
Mal ve hizmet ihracatı 2023’ten 2028’e giderken 0,3 puan artarken, mal ve hizmet ithalatı ise 3,6 puan azalacak diye belirtilmiş. Böylece 2023’te -3,2 olarak belirlenen Net Mal ve Hizmet İhracatı’nın +0,8 puan olacağı öngörülmüş. Üstelik her yıl yüzde 5 büyümenin sağlanacağı bir ekonomide ithalatın hangi yapısal dönüşümle azalıp net ihracat katkısına geçileceğine ilişkin bir cevabı ben göremedim.
Öngörüler içerisinde en hoşuma giden yön kamunun gelecek 5 yıl içerisinde tasarrufunun artacağına ilişkin öngörü. 2028 yılının seçimlerin zamanında yapılması kaydıyla bir seçim yılı olacağı dikkate alındığında bu tasarrufun seçime rağmen sağlanacağına ilişkin irade umut verici.
Bir kısmı çok iddialı iken bir kısmı da oldukça iyimser
İhracatın gelecek 5 yılsonunda yaklaşık yüzde 47 artacağına ilişkin öngörü de çok iddialı bir hedef. Ancak geçtiğimiz yıllarda 500 milyar dolarlık ihracat hedefi olduğunu da unutmamak gerekiyor. Cumhuriyetin 100. Yılı’nda 500 milyarlık ihracat hedefi konduğunda çok eleştirilmiş, bu eleştiriyi getirenlerin Türkiye’nin potansiyeli hakkında bilgi sahibi olmadıkları söylenmişti. İddialı olmayı seviyoruz.
İthalatın ise sadece yüzde 31 artacağı öngörüsü çok ama çok iyimser. Seyahat gelirleri konusunda da abartılı bir hedefle karşı karşıyayız.
Merkezi yönetim bütçe harcamalarının gelecek 5 yılda azalacağı öngörüsü yine tasarrufun sağlanıp sağlanamayacağı konusu ile yakından ilintili. Merkezi yönetim bütçenin tekrardan faiz dışı fazlaya döneceği iddiası yakın gelecekte umarız olur dediğimiz bir hedef.
Makro hedeflerin bir kısmı çok iddialı iken bir kısmı da oldukça iyimser. Bu hedeflere nasıl ulaşılacağı konusu ise son dönemlerde her hazırlanan planda olduğu gibi havada duruyor.
12. Kalkınma Planı’nın diğer bir iddialı bölümü ise Yeşil ve Dijital Dönüşümle Rekabetçi Üretim Bölümü. Her platformda söylediğimiz, hedef sektörlerin seçilmesi ve buralarda istikrarlı ilerlemenin sağlanması konusu dikkate alınmış gözüküyor.
Öncelikli sektörler olarak “Kimya, İlaç ve Tıbbi Cihaz, Elektronik, Makine, Elektrikli Teçhizat, Makine, Otomotiv ve Raylı Sistem Araçları’nın seçilmesi çok doğru geldi bana. Buna belki Optik Cihazlar da eklenebilirdi.
Eğer bu sektörlerde ivme sağlanırsa o zaman orta yüksek teknoloji ve yüksek teknolojiye doğru bir dönüşüm sağlanabilir. Öncelikli sektörlerin de sektör temsilcileri ile ayrı ayrı plan ve hedeflerinin yapılması, rekabetçiliği artırmak için bugünden 5 sene sonrasına neler yapılması gerektiğinin takvime bağlanması ve eğitim sisteminin öncelikli sektörlerden beklenen faydaya uygun bir şekilde yeniden planlanması gerekiyor. En büyük eksikliğimiz bu sektörleri önceleyecek gençleri yetiştiremememiz, yetiştirdiklerimizi de elde tutamamamız. Eğitim sisteminde bilimin ağırlığı artmadıkça öncelikli sektör hedeflerini gerçekleştirmek de zorlaşıyor.
Dünyada chip (çip) yatırımları hızla artarken, 12. Kalkınma Planı’nda çip kelimesi sadece iki yerde geçmekte. Çip endüstrisinde AR-Ge, tasarım, üretim ve ticarileştirme kabiliyetlerinin gerçekleştirileceği söylenmesine karşılık bunun nasıl olacağına ilişkin bir husus maalesef yine yok.
12. Kalkınma Planı Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşüldükten sonra yasalaşacak. Umarım bu sefer artık kalkındığımız bir plan olur.