Yılmaz SEZER
28 Şubat 2023 tarihli “Deprem Vergisi ve Vergi Affı” başlıklı yazımda, depremin yaralarını sarmak için mali kaynak yaratmak zorunda olduğumuzu; bunun yolunun ya para basmaktan ya da ek vergi koymaktan geçtiğini söylemiştim. Bunları yazdığımda ise, plan ve bütçe komisyonundan geçmiş ancak yaşanılan deprem nedeni ile genel kurulda görüşülmemiş; 100 yılın vergi affı meclis genel kurulunda beklemekteydi.
Beklenilen kanun genel kurul görüşmelerinde 2 büyük değişiklik daha doğrusu 2 büyük sürpriz ile 09.03.2023 tarihinde kabul edildi. Süprizlerden birincisi deprem vergisinin kanun metnine eklenilmesi, ikincisi ise 2022 takvim yılının da ( matrah artırımının ) vergi affına eklenilmesidir. Kurumlar vergisi beyannamesi verilmeden af kapsamına dahil edilmesi nedeniyle, bu uygulama cumhuriyet tarihinde bir ilktir. Yine aynı şekilde hem af, yapılandırma, hemde ek vergi (deprem vergisinin) aynı kanunda yasalaşması da bir ilk olarak gerçekleşmektedir. Dolayısıyla baştan beri “100 yılın vergi affı” olarak adlandırdığımız 7440 sayılı kanun adına yakışır bir şekilde meclis genel kurulunda kabul edilmiştir. Kanun bu haliyle, bazı alacakların yeniden yapılandırılması olarak değilde, ek deprem vergisi ve 2022 yılının vergi affı olarak gündemde yerini almış bulunmaktadır.
Ek vergi veya deprem vergisi olarak adlandırdığımız yasal düzenleme sınırlı bir mükellef grubunu ilgilendirmektedir. Buna göre 2022 hesap dönemi kurumlar vergisi beyannamesinde istisna ve indirim beyan eden şirketler, kazançla ilişkilendirilmemeksizin bir defaya mahsus olmak üzere yüzde 10 ek vergi ödeyeceklerdir. Yani bu verginin mükellefi 2022 takvim yılında indirim ve istisna beyan eden kurumlar vergisi mükellefleridir. Yapılan açıklamaya göre bu vergiden etkilenecek mükellef sayısı yaklaşık 22.000 olarak belirtilmiştir.
Depremin yaralarının finanse edilebilmesi için tabiki ek kaynak yaratmak gerekmektedir. Buna hiçbirimizin itirazı yok olamazda. Zaten hep birlikte hiçbir zorunluluk olmamasına rağmen gönüllü olarak bağış ve yardımlarla elimizden geleni yapmaktayız. Getirilecek ek verginin de adil ve vergi tekniğine uygun olması halinde toplumun hiçbir kesiminden itiraz gelmeden kabul edilmesi beklenilen ve hepimize yakışan bir davranış şekildir. Bize göre, maalesef getirilen ek vergi; çalakalem, vergi tekniğine uygun olmayan bir şekilde düzenlenmiştir. Her şeyden önce vergi, anayasanın 73’üncü maddesi hükmü gereği herkesin ödeme gücü ile orantılı olmak zorundadır. Depremin finansmanı için sadece 22.000 mükellefin seçilmesi uygun değildir. Hemde bunun indirim ve istisnalar üzerinden yapılması ise asla kabul edilemez. Çünkü bu mükellefler 2022 yılı içerisinde bu indirim veya istisnayı hak edebilmek yolunda planlama ve işlemler yapmışlardır. Şimdi gelinen noktada ben vazgeçtim bu işlemden kaynaklı sana indirim ve istisna vermiyorum demek; maliye politikalarına, vergilendirme tekniklerine aykırı olduğu gibi sosyal devlet anlayışına da aykırıdır. İnsanlarımız gönüllü olarak depremin finansmanı için çaba gösterirken, gereksiz yere ihtilaflar yaratacak şekilde, maliye ve mükellefi karşı karşıya getirecek düzenlemeler yapmak doğru bir davranış şekli değildir. Aslında bu durum dengede giden bir sistemin dengesini bozmaktan başka işe yaramayacaktır.
Adil ve vergilendirme tekniğine uymayan, bir vergilendirme yöntemi ile vergi toplamaya çalışarak mükellef ile gerilimi ve ihtilafları arttırmak, hatta gönüllü olarak yapılan bağış ve yardımları baltalamak; sosyal devlet anlayışına uygun bir davranış olmadığını gibi planlanan amacı da gerçekleştirmekten uzak bir vergilendirme tekniğidir. Bu durum seçimden sonra yeni deprem vergilerinin alınmasının zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla amacına hizmet edecek ve vergilendirme tekniğine uygun yeni deprem vergilerine ihtiyaç olacağı düşünülmektedir!