Bugün gündeme getireceğim konu, engelli istihdamı. Genel anlamıyla insan kaynakları. Türkiye’de sonu olmayan bir bilmece adeta... Başlığa bilmece misali yazdım, 10 milyondan 2 milyon, 2 milyondan kaç kişi?... Karşınızda kafamızdaki engellerimiz ve engellediğimiz vatandaşlarımız.
ES Kariyer Danışmanlık kurucusu Esra Odabaşı’nı konuyu anlatmak üzere davet ettim. Garanti Bankası ve KAGİDER’in her yıl ortaklaşa düzenledikleri Kadın Girişimciler Yarışması’ndan ödülle çıkmayı başaran bir girişimci. İnsan kaynaklarında engelli istihdamı gerçekleştiriyor. Türkiye’de tamamen engelli istihdamına konsantre olmuş şimdilik tek ajans.
Bilmecenin açılımı; Türkiye’de 10 milyon engelli var. Bunlardan yalnızca 2 milyonu iş bulabilir ya da çalışabilir durumda… Peki diğerleri ne yapıyor? Bu 2 milyon hangi alanlarda iş bulabilir?
Yaprak Özer: 2 milyon çalışabiliyor mu, nerede?
Esra Odabaşı: Çalışmayan ya da çalışamaz durumda olan 8 milyonun çoğunluğu belli bir yaşın üstündeki nüfustan oluşuyor. Farklı engel tiplerinin bir arada bulunduğu ve belirli bir yaştan sonra çıkan bazı kalıtsal ya da kalıtsal olmayan hastalıklarla birlikte engel raporu alınabiliyor. Örnek veriyorum; şeker hastalığı ve romatizmal bir durum varsa ve bunların oranı yüzde 40 ve üzerindeyse - engelli raporunda gözüken oranı- kişi engelli olabiliyor. Devletin farklı yardımları var çalışamaz durumda engelliler için… Onun dışında belli bir yaşın altındaki çocuklarda ya da henüz yetişkin olmamış 18 yaşın altında dediğimiz kişilerde engelli raporlu yüzde 40 ve üstü olabiliyor. Dolayısıyla onlar da çalışamaz durumda oluyor. Bunları oranladığımızda toplamı yaklaşık yüzde 80 ediyor… Yüzde 20’lik kısım çalışabilir durumdayken çalışamıyor. Bu neden? Bazı tanımlarda engelli eşittir engellenen kişi diye geçiyor. Bu yüzde 20 genelde engellenen kişiler oluyor. Çünkü sosyokültürel ve sosyoekonomik durumlarından dolayı eğitim görememiş, eğitim alabilecekken bir şekilde hareket kabiliyeti sınırlanmış destek görememiş olduğu için hiçbir şekilde eğitim sistemine dahil olamayan ve gerekli araç gereç de sağlanmadığı için eğitime dahil olmamış ve evinde hapsolmuş diyebiliriz…
Ve şunu hep unutuyoruz; Türkiye İstanbul’dan ibaret değil… Sadece gördüklerimizi biliyoruz ama insan içine çıkmadığı, çıkarılmadığı ve engellendiği için de görmediğimiz büyük bir popülasyon var. Bu yüzden 10 milyon Türkiye nüfusunun yüzde 13’ü… Çok büyük bir rakamdan bahsediyoruz burada… Engelli ve saydığım nedenlerden dolayı da 2 milyonu çalışabilir durumda… Tabii diğer ikinci soru da aslında bu 2 milyonun yüzde kaçı çalışabiliyor?
Yaprak Özer: Belli bir yaşın üstünde herhangi bir kronik rahatsızlığı olan engelli sayılabiliyor mu?
Esra Odabaşı: Sayılabiliyor…
Yaprak Özer: 18 yaşına kadar da örneğin dikkat eksikliği, hiperaktivite gibi nedenlerden de engelli sayılıyor.
Esra Odabaşı: Doğru…
Yaprak Özer: Dünyadaki istatistikler de böyle midir?
Esra Odabaşı: Evet evet… Dünya nüfusu yaklaşık 7 milyar ve dünyada 1 milyar engelli var. Orana baktığımız zaman Türkiye’deki oranla aşağı yukarı aynı… Bizim çalışmalar yürüttüğümüz farklı Avrupa ülkelerinde de aynı şekilde oranlar var. Yüzde 10, 11, 12 gibi oranlarla karşılaşıyoruz. Tabii ki bu nüfusun yoğunluğu belki Türkiye kadar olmayabiliyor ama orana baktığımız zaman aynı oranlarda engelli kişiler orada da var. Çalışabilir durumu farklı ya da yasalarla engellilerin çalışma hayatına dahil edilebilmesi için kuvvetlendirilme kısmı biraz daha farklı işleyebiliyor farklı ülkelerde… Ama genel olarak nüfuslarına oranla engelliler aşağı yukarı aynı seviyede… Dünya nüfusuna göre engelli sayısından da bunu doğruluyoruz zaten…
Yaprak Özer: 2 milyonun ne kadarının çalışabildiğini söyler misiniz?
Esra Odabaşı: Son İŞKUR’la görüşmemize göre 300 bine yakın kişi SGK’lı olarak çalışıyor şu anda… Bu 2 milyonun 300 bini SGK’lı çalışıyor. Farklı durumlar da olabiliyor; SGK kayıtları olmayabiliyor. İş arayışları pasif olabiliyor. İşsiz olabiliyorlar. Dolayısıyla işsizlik oranı çok yüksek… Özellikle pandemi döneminde daha da zorlaştı. Süreğen hastalıkları olan dediğimiz “görünmez engel” dediğimiz kısma tabii olan ki, Türkiye’nin çoğunluğu yaklaşık yüzde 70’i süreğen hastalıktan dolayı engel raporu sahibi…
Yaprak Özer: Süreğen hastalık nedir…
Esra Odabaşı: Böbrek nakli olmuş kişiler süreğen engelli sayılıyor. Bu saydıklarımın hepsi bu arada yüzde 40 ve üstü engelli raporu aldıkları zaman engelli kategorisinde değerlendiriliyorlar. Bununla ilgili bir soru önergesi verildi. Yüzde 40’ın altı da engelli olarak değerlendirilmeli hem çalışma hayatı için hem de yardım almak için diye ama şu anda herhangi bir gelişme yok… Yüzde 40 sabit hala…
Yaprak Özer: Yüzde 70’i bir kere daha tanımlar mısınız?
Esra Odabaşı: 10 milyon kişinin… yüzde 70’i TÜİK rakamlarına göre “süreğen engelli” dediğimiz böbrek nakli, şeker hastalığı ya da iç hastalıklarıyla ilgili farklı kronik rahatsızlıklar ki, görünmez engel deniyor bunlara… Ömür boyunca bu riski taşıyor olması ve mutlaka belli periyotlarda sürecin kontrol ediliyor olması gerekiyor hekim tarafından… Sadece bir ameliyat olup engelli raporu almak gibi bir durum yok… Durumun kronik ve yüzde 40’ın üstünde olması gerekiyor. Engel raporları tam teşekküllü devlet hastanelerinden alınan raporlar… Kolay bir şey değil engelli raporu almak…
Yaprak Özer: Türkiye’de göz ardı edilemeyecek kadar ciddi bir nüfus kısıtlı… Pandemi bunu daha da zorlaştırmış olmalı. Topu topu 300 bin sosyal güvenlik şemsiyesi altında. Neden engelli insan kaynağı ajansı açtınız?
Esra Odabaşı: Yaklaşık 10 sene insan kaynaklarının farklı fonksiyonlarında görev aldım. Ücret tarafında da eğitim tarafında da... Bu süre zarfında kendim engelli olduğum halde engelli istihdamıyla ilgili hiçbir proje yürütmemiştim.
Ben sol kolumu kullanamıyorum, üniversiteyi bitirdiğimde engelli raporum yoktu ve hiçbir bilgilendirmeyle karşılaşmadım ne üniversitede ne sonrasında… Araba kullanmak istiyordum ehliyet alırken böyle bir rapor olduğunu duydum.
İlk işe Vakko’da Junior Satış Analisti olarak başladım. Engelli kadrosunda girmedim, yüzde 45 olmasına rağmen engelli raporum… Çünkü böyle bir durumu hala bilmiyordum. İşe girdikten sonra İnsan Kaynakları benimle irtibata geçti, çok güzel bir iletişimle ki, gerçekten bıçak sırtı bir iletişimdir… böyle bir kadro olduğunu ve benim bu kadroda çalışmamın şirketin ve benim lehime bir durum olduğunu söylediler. Başta engelli kadrosunda çalışacağım için görevim mi değişecek diye düşündüm. “Bana daha az iş mi vereceksiniz engelli olduğum için ya da çalışma saatlerim mi esniyor… bunu istemiyorum eğer engelli kadrosu böyleyse… Dahil olmak istemiyorum…” gibi bir konuşmamız oldu… “Sen var olan görevine devam edeceksin… Sadece SGK’da seni engelli olarak göstereceğiz…” dediler. Türkiye’de özel sektörde 50 ve üstü kişi çalıştıran şirketlerin yüzde 3 engelli çalıştırma zorunluluğu var.
Yaprak Özer: Bu kurala uyuluyor mu?
Esra Odabaşı: Birçok şirkette doğru kişi bulunamadığı için engelli açığı var. Şirketiniz 10 kişilikse de 3 kişilikse de engelli çalıştırdığınızda teşviklerden faydalanıyorsunuz… 100 kişisiniz 3 kişi çalıştırıp başka gerek yok demeyin devlet teşvikleri devam ediyor. Sorumluluğunuz üstünde de engelli çalıştırıyor olabilirsiniz, bu teşvikleri almaya devam ediyorsunuz. Sonra İK’ya geçiş yaptım ve yaklaşık 10 senelik beyaz yaka hayatımda da kendimi engelli ya da engellenen kişi olarak görmedim. Şanslıyım özellikle aile tarafından…
Yaprak Özer: Türkiye tuhaf bir ülke; bazı yerlerde insanları bezdiren, bazı yerlerde güzellikleri olan bir ülke… Yalnızca aileniz değil parçası olduğunuz toplumun hissettirmemiş olması güzel hem de şans.
Esra Odabaşı: Tabii ki karşılaştığım zorluklar oldu… Aile faktörü burada devreye giriyor. Kendinize güveninizin olmasını ayaklarınızın üzerinde durabileceğinizi size söyleyen ve sizi buna ikna eden bir aileniz varsa kolay bir şekilde bu adımları geçiyorsunuz.
İş hayatında da bu kadrodan sonra benim için yine bir şey değişmedi açıkçası… Sadece farklı bir nokta var ki, adaylarımızda da gördük… Özellikle ortopedik engellilerin farklı bakış açıları, yolu kısaltmayla ilgili inovatif düşünceleri olabiliyor. Kendi engellerinden kaynaklanıyor olabilir, Türkiye sonuçta çok ulaşabilir ve erişebilir durumda bir ülke değil… Sokaklarımızı görüyoruz. Tekerlekli sandalye ya da görme engelliler için… Uygun düzenlemelere sahip bir ülke değil… İnsanlar nasıl ayakta dururum diye farklı bakış açılarıyla durumlarını yönetmeye çalışıyorlar. Ben de sol elimi kullanamadığım için hayatımı çok farklı şekilde idame ettirmek zorundayım. Örneğin ayakkabımı tek elimle bağlıyorum. Küçükken annem bağlıyordu, öğretti. Bu farklı bir bakış açısı getiriyor; “Ben bunu yapabilirim… Başka biri yapıyorsa ben nasıl yapabilirim? Bunu farklı yapmak zorundayım. Çünkü aynı imkanlara sahip değiliz, bu belli…”
Hiçbir zaman bir ajitasyon, negatif taraftan bakma hayatımda olmadı ve ES Kariyer de bu şekilde kurulmadı. Güçlü yönlere odaklanıp biz ne yapabiliriz tarafına baktığım için. Beyniniz kısa yoldan aynı işi nasıl ve doğru yapabilirim diye çalışıyor. Hem hızlanıyorsunuz hem organizasyonuna katkınız oluyor…
Engelli çalışanlarla ilgili önyargılardan bir tanesi işi yavaşlatmalarına verimi düşürmelerine dair… Fakat tam tersi yaşanıyor çünkü siz yüzde 3 engelli çalıştırma zorunluluğu ve öncelikle işe alınmadığınızı ispatlamak için bu bakış açınızı kullanarak çok daha farklı ve fazla bir performans gösterme eğiliminde oluyorsunuz. Adaylarımızın çoğunda karşılaştığımız durum da bu! “Ben engelli olduğum için işe alınmadım, ben bu yetkinlik setine ve istenen bu tecrübeye sahip olduğum için işe alındım…” diyerek farklı bakış açılarını organizasyona katıyor katma değeriyle, inovatif düşünceleriyle ekipte uyumlu bir şekilde çalışmaya devam ediyor. Bunlara odaklanmak verimliliği artıran şeyler…
Yaprak Özer: Kurumlar gibi engelli statüsündeki çalışan için teşvik var mı?
Esra Odabaşı: Teşvikler şöyle… İşveren tarafında zaten yüzde 3’ü doldurduğunuz zaman herhangi bir ceza ödemek zorunda kalmıyorsunuz çünkü 50 kişinin üzerinde yüzde 3 engelli çalıştırmıyorsanız çalıştırmadığınız her engelli için aylık yaklaşık 4000 TL, 2020 için, geriye dönük o pozisyon boşsa 36 ay ceza İŞKUR tarafından yansıtılıyor. Bu, yüzlerce binlerce çalışanı olan şirketler için milyonlar demek… Ve birçok şirket uygun engelliyi bulamadığı için, iyi niyetli de olsa, bu cezayı ödemek zorunda kalabiliyor. Diğer tarafta teşvik tarafında da faydalandığınız 2020 için aylık yaklaşık 550-600 TL teşvikten yararlanıyorsunuz. Asgari ücrete kadar olan SGK ödemesinin işveren kısmını Hazine karşılıyor. Diğer tarafta engelli kişi de gelir vergisi muafiyetinden faydalanıyor çeşitli oranlarda… Engel gruplarının yüzde 40 ve yüzde 100 arasında üç derecesi var. Engel oranınız yüksekse daha çok muafiyetten faydalanıyorsunuz… SGK’lıysanız engelli olarak bu gelir vergisi indirimleri sizin için geçerli…
Yaprak Özer: Çalışamayanlarda kadın-erkek veya yaş dengesini söylemenizi rica edeceğim…
Esra Odabaşı: Demografik tarafa döndüğüm zaman datalara göre kadın engelli sayısıyla erkek engelli sayısı çok yakın birbirine… 45’e 55 gibi bir oran. Bu arada çok sık yenilenen rakamlar değil bunlar… Bizim tarafımızda görülen yüzde 60-65 gibi daha yüksek bir oranda çalışan erkek engelli…
Yaprak Özer: Hangi pozisyonlara yerleştiriyorsunuz? Engellilerin yetkinliklerini daha iyi kullanabilecekleri meslekler ne?
Esra Odabaşı: Genel olarak engellinin çalışacağı pozisyonlar olarak ayırmıyoruz. Çünkü engelli çok geniş bir yelpaze… “Süreğen engel” de var, “ortopedik engel” de var “görme engeli”, “duyma engeli”, “konuşma engeli”, “zihinsel engel” de var… Tek potada eritip şu pozisyonlar ya da şu sektörler demek doğru değil, her engelin ulaşabilirlik ve erişebilirlik sağlandığı müddetçe nerdeyse tüm pozisyonlarda çalışabildiğini gördük… Şöyle bir örnek vereyim adaylarımızdan görme engelli bir arkadaşımız geçtiğimiz hafta Amazon’da “investigation specialist” pozisyonuna yerleşti. Amazon’un kriterleri; global bir şirket, Türkiye’de büyüyen bir şirket, çok çok iyi İngilizce isteyen gerçekten doğru bölümden mezun ve efektif olarak çalışabileceğini düşündüğü kişileri almak istiyor bünyesine, her şirket gibi… Dört adayımızın içinden bu arkadaşımız işe girdi. Sosyal Bilimler mezunu arkadaşımız ama bilgisayarı çok net, ekran okuyucularla bilgisayarı hepimiz gibi kullanabiliyor. Diğer tarafta tekerlekli sandalyesi olan bir arkadaşımız erişebilirlik sağlandıktan sonra her yere gidebilir. Şirketin eğer engelli girişi varsa ulaşabilir. Masaların boyları, engelli tuvaleti, giriş, rampa önemli… adayları yönlendirirken şirketlerin mutlaka bu erişebilirliklere sahip olup olmadıklarını inceliyor bakıyoruz. Adayı doğru yerde konumlandırmak çok önemli… Sürdürülebilir şekilde istihdamı artırıyoruz. Sadece işe yerleştirme değil, insan kaynakları ekiplerine verdiğimiz eğitimlerle bunu beslemeye çalışıyoruz.
Yaprak Özer: Teknoloji marifetiyle bazı meslekler eskisinden farklı, engellilerin yeni nesil mesleklerde yer bulabileceğini düşünüyorum, görüşlerinizi bilgilerinizi paylaşır mısınız?
Esra Odabaşı: Aslında bizim yaptığımız engelli istihdamı sağlayan kişilerin önyargılarını kırmak… Yaklaşık 4 bin adayımız var şu anda halihazırda yüz yüze görüştüğümüz ve kendi sistemimizde tuttuğumuz, engel durumlarıyla birlikte… MediaMarkt’ta satış temsilcisi, Netaş’a yazılım mühendisi, eBay’e senior java mühendisi, Shaya Grup’a insan kaynakları uzmanı, Colgate Palmolive’e insan kaynakları stajyeri yerleştirdik, bir sene içerisinde uzman yardımcısı olarak terfi etti. Unilever’e departman asistanı, Getir’e call-center ve IT tarafında yerleştirdik. Microsoft’la hala devam eden süreçlerimiz var IT tarafında… Finansla da çalışmaya başlayacağız… Garanti Bankası’yla çalışıyoruz. Sanılanın fazlası engelli havuzu var.
İşe alımla ilgili birçok şeyin değişmesi gerekiyor. Google’ın bile lisans-ön lisans şartı aramadığı, Elon Musk’ın SpaceX’e Tesla’ya aldığı kişilerin sadece belirli bir testten geçip işe aldığı bir dünyada biz X Y Z üniversitelerinden mezun adayları istiyoruz algısı “old school” kaldı.
Yaprak Özer: Üniversiteler arasında ciddi farklılıklar mevzu bahis… Bence bunları birbiriyle çok karıştırmamak lazım. Bill Gates okulunu bitirmemiş olabilir ama aile eğitimiyle aldığı diğer eğitimlere ne demeli… Sorum şu; engeli olmayanla engelli arasında eşit ücret var mı? Onu öğrenmek istiyorum.
Esra Odabaşı: 80’in üstünde şirketle çalışıyoruz ve hepsi kurumsal ve global şirketler… Ücret yönetimiyle ilgili hepsinin prosedürü ve iç tüzükleri mutlaka var. Kişinin engelli ya da engelli olmayan, kadın ya da erkek diye ayırmak yerine o pozisyonda belirledikleri iş değerlendirmesine göre konan çıkan ücretin deneyime göre yüzde 80 ila 90 arasında olur genelde o skalada…
Yaprak Özer: Küçük ve orta ölçekli şirketlerde yeterince denetim söz konusu olabiliyor mu?
Esra Odabaşı: Suistimal konusunda mutlaka bahsedilmesi gereken konular var; fiziki olarak bir engelli çalıştırmak yerine engelli işe alımını sadece kağıt üzerinde gerçekleştirip yerli kotalarını dolduran ve onlara maaş ödeyen ve bunu bir sosyal sorumluluk olarak gören duyduğumuz şirketler var. Bize “Beni bu şekilde işe almayı kabul ettiler ama ben sosyal ortama da dahil olmak istiyorum iş hayatında… Aldığım parayla evde oturmak yerine ben gerçekten bir iş yapmak istiyorum, kendimi değerlendirmek ve geliştirmek istiyorum” diyen adaylar oldu.
Yaprak Özer: Yaratıcı Türkler…
Esra Odabaşı: Aynen… Eskiden daha çok duyuyorduk ve görüyorduk ama sanırım bütçelerini de çok efektif değerlendirmediklerini düşündüler ve iş gücüne katmaya karar verdiler. Biraz öğrenilmiş bir duyarlılık oldu o şekilde… Büyük bir suistimal ve bu nedenle ceza alan da çok şirket oldu denetimlerde…
Yaprak Özer: Çeşitlilik ve kapsayıcılık neden önemli?
Esra Odabaşı: Hepimiz birbirimizden farklıyız. Herkes birbirinden farklı… Ve zaten farklılıklarımızdan beslenerek bir şekilde iş hayatına ve sosyal hayata dahil oluyoruz. Önemli olan birbirimize her konuda saygı duymamız eleştirmeden anlayarak yaklaşmamız… Bunu çok Pollyanna’cı olarak görmeyin. Hayat çok güzel çok neşeliyiz pembe panjurlu evlerimiz olsun değil… Ama gerçekten herkes zaten birbirine istediği yerde istediği mesafeyi koyabilir. Onun dışında birlikte çalışacaksak birbirimize saygı duymamız gerekiyor ve farklılıklarımızdan beslenmemiz gerekiyor. Dediğim gibi engellilerin bu çeşitliliğin içindeki rolleri verimliliği arttırma tarafında çok önemli… Evet kadın-erkek tarafı çeşitlilik konusunda 10 yıldır belki daha fazladır tartışıyoruz ve ilerleme de kaydedildiğini düşünüyorum açıkçası her ne kadar umduğumuz noktaya gelmemiş olsak da… Türkiye’de birkaç senedir de engellilik konusu konuşuluyor, beni çok mutlu eden bir şey çünkü dediğim gibi bıçak sırtı bir konu olduğu için insanlar çok imtina ediyorlardı bu konuyu konuşmaya… Ama gerçekten çekinilecek bir şey yok… Çeşitliliğin içindeki bir renk de engelliler ve biz engelliler olarak nasıl farklılıklar getirebiliriz nasıl bir renk getirebiliriz ve hep birlikte oradan nasıl besleniriz buna odaklanmak gerekiyor. Çeşitliliğin organizasyonun verimini yüzde 20-24 oranında artırdığını biliyoruz.