Vergi paketi nihayet Meclise sunuldu. Nihayet diyorum, çünkü mali kamuoyu yaklaşık üç aydır Vergi Paketi dedikodularıyla yaşıyordu. “O eklendi bu çıkarıldı, bu eklendi o çıkarıldı” söylentileri ile mali kamuoyu ve iş dünyası büyük bir belirsizlik ve korku içindeydi. Borsa oynadı, ev almak veya satmak isteyenler ne yapacağını şaşırdı. Bu süreçte şeffaflık yoktu. Her şey kapalı kapılar ardında yürüdü.
Bu arada basına Gelir İdaresi Başkanlığı’nın (GİB) Cumhurbaşkanı’na yaptığı “Mevzuat Düzenlemeleri” başlıklı sunumun slaytları sızdı. İçerisinde güzel şeyler vardı. Ama Meclise gelen pakette pek çoğu yer almadı. Gerçi Sayın Şimşek, onlar benim onayımdan henüz geçmedi dediyse de GİB’in Bakanı’ndan habersiz bir sunum yapacağına kimse inanmadı.
Sunumda anlatılanların içerisinde üç güzel şey vardı. Bunlardan birincisi küresel asgari kurumlar vergisi idi. Kimse itiraz etmedi. Diğerleri ile bahşişlerle moto kuryelerin vergilendirilmesi idi. Buradaki kazançlar basit bir vergilendirme sistemi ile disipline edilmekteydi. Ama şeffaflık olmayınca, gelen itirazlara karşı konu anlatılmayınca, kamuoyu tepkisi ile pakette bu konular yer almadı. Sunumlarda yer alan konulardan mesken kiralarının stopaj yoluyla vergilendirilmesi de paketten çıkarıldı.
Paketin genel gerekçesi, klasik ve standart. Kayıt dışılıkla mücadele, vergi adaletinin sağlanması, vergiye uyumun arttırılması. Sanırım gerekçe ile madde metinlerini farklı kişiler kaleme aldı. Vergi adaletini sağlamayı hedefleyen tasarıda, gelir vergisi tarifesi bile gözden geçirilmedi. Pek çok adaletsizlik aynen duruyor. Serbest meslek erbabının haksız yere gider yazdırılmayan unsurlarına bakılmadı, enflasyon düzeltmesi uygulanan yıllarda finansman gider kısıtlaması olmaz denilemedi.
Uzunca bir süre vergi istisna ve muafiyetlerinin büyük ölçüde kısıtlanacağı, çoğunun kaldırılacağı, Bakan düzeyinde bile dillendirilirken, Pakette bu da unutuldu.
Peki, pakette neler var? Tek tek irdelemeyi bir kenara bırakıp, bu yazımızda kabaca bir bakış atalım. Pek çoğu sorunlu düzenlemeleri tek tek irdelemeyi ileriki yazılarıma bırakalım. Gerçi bu yazılarımın Meclis görüşmelerine yetişmeyeceği açık. Çünkü, bildiğim kadar ile paket bu gün Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak. Paket adeta yangından mal kaçırırcasına yasalaşacak. Biliyorum ki milletvekilleri tatile çıkacak, hızla yasalaşması gerek. Ancak vergi kanunları, bu kadar hızla çıkmamalı. Bu kadar hız verginin yasallığı ve mükellef haklarını ihlal eder. Tasarıda tartışılması gereken, Anayasa’ya aykırı düzenlemeler var, mülkiyet hakkı ihlalleri söz konusu, kurumların vergi yüklerini etkileyen ve ağırlaştıran hükümler var, uzlaşmanın adeta yeniden yapılanması söz konusu, cezalarda ölçüsüzlükler hâkim. Bunların TOBB, TÜRMOB, TÜSİAD, MÜSİAD, ticaret odaları, üniversiteler gibi ilgili kurum ve kuruluşlarca tartışılması ve ortak akla, en doğru şekli ulaşılması gerek. Paketi okudum, acil bir konu yok. Hazinenin acil para ihtiyacını karşılayacak bir düzenleme de yok. O halde paketin yasalaşmasının önümüzdeki yasama dönemine bırakılmasında fayda var.
Neyse, pakette neler var, şöyle bir bakalım.
Avukatların, mali müşavirlerin, doktorların, mühendislerin bürolarına vergi memuru gelip, gün boyu oturup kaç para kazandıklarını tespit edecekmiş. 70’li yıllarda bayramlarda pastanelerde hasılat tespiti yapıp, oradan hareketle yıllık hasılatı hesaplamaya çalışıyordu. Neyse ki Ankara’da Danıştay vardı ve bu tarhiyatların hepsi döndü.
Paketle Cumhurbaşkanına, kendisince belirlenen sektörler veya faaliyet konularına göre mal ve hizmet alımlarına stopaj getirme hakkı veriliyor. Yanlış hatırlamıyorsam, Anayasa stopaj yükümlülüğünü kanun belirler, Cumhurbaşkanına sadece aşağı ve yukarı sınırlar içerisinde oran değişikliği yapma yetkisi verilebilir diyordu.
Devreden KDV’nin gider yazdırılması ise tam bir mülkiyet hakkı ihlali. Ayrıntılarını ileride ele alırım.
Özel usulsüzlük cezaları öyle karmaşık hale gelmiş ki, adeta ayrı bir uzmanlık alanı. Belki ilgili fakültelerde bir dönemlik seçimlik ders konusu dahi olabilir.
Cezalar ölçüsüz olarak artıyor ve ödenemez hale geliyor. Bu şekilde ölçüsüz ceza artışlarını veya yoğun incelemeleri hep vergi afları izlemiştir. Acaba diyorum ki, bu kadar artan cezalar VERGİ AFFININ bir habercisi mi?
İki de ilginç ceza düzenlemesi var. Bunlardan birincisi, vergi dairesine kayıt olmadan faaliyette bulunanlara kesilecek cezaların % 50 fazla olmasını düzenleyen hüküm. Bu durumda kayıt olup, defter tutmamak veya beyanname vermemek daha kârlı duruma geliyor. Burada benim anlayamadığım, bu durumdaki mükelleflere ömür boyu kesilecek cezaların % 50 fazla kesilmesinin öngörülmesi. Tekerrürde bile süre sınırı var. Vergi dairesine kayıt olmadan faaliyette bulunup cezasını % 50 fazlası ile ödeyenin, sonraki cezaları niçin arttırılıyor, bilemiyorum.
İkinci ilginç düzenleme, nihai tüketicilere de belge almama halinde ceza öngörülmesi. Oysa Vergi Usul Kanununda nihai tüketicilere belge alma zorunluluğu yükleyen hiçbir düzenleme yok. Ceza olabilmesi için önce yükümlülük olması gerekir. Sırf cezadan hareket edilirse, yükümlülük olmasa bile ceza düzenlenmişse uygulanır diyorsanız, vergi levhasını asmayana, günlük kasa defteri tutmayana da özel usulsüzlük cezası kesilmesi gerekir.
Cezanın miktarı her bir belge için 5.000 TL. Bir bakkaldan veya marketten 15 -20 Liraya bir jiklet aldınız, fiş almadınız. 5.000 lira ceza. Kolayı var, attım dersiniz. Çünkü nihai tüketicinin belgeyi saklama yükümlülüğü de yok. Pakette, cezadan kurtuluş yolu da düzenlenmekte. Belgenin düzenlenmesi gereken tarihten itibaren beş gün içinde vergi dairesine ihbarda bulunursanız cezadan kurtulacaksınız. Demek hep beraber muhbir olacağız.
Fiş, fatura almayan bir nihai tüketici olarak kapıdan çıktınız. Size belge alıp almadığınızı kim sorabilir. Hiç olmazsa, nihai tüketicilerin yolunu kesip belge sorma yetkisi, yoklama memurlarına verilseydi. Yoklama memuru, mevcut düzenlemeye göre mükellefle ve onun mükellefiyetiyle ilgili hususları tespite yetkilidir. Mükellef olmayanın durumu ile ilgili bir tespit yapamaz ki.