Yöneticinin ‘ahlak’ sınavı
Korkuya yenilip ahlaktan vazgeçmenin bedeli uzun vadede birbirine güvenmeyen insanların çalıştığı bir kurum oluşturur ki bu kesinlikle stratejik bir hatadır.
Haber Merkezi |TUNÇ DİPTAŞ
Mentorluk yaptığım yöneticilerden biri geçen günlerde telaşla beni aradı ve içinde bulunduğu durumu şöyle anlattı:
“Yılın son çeyreğine girmek üzereydik. Bana verilen hedeflerin çok uzağında kaldım. Kendimi motive edemediğim gibi benim için çalışan takımımı da nasıl motive edebileceğimi bilmiyordum. Satış rakamlarını bir an önce artırmalıydım.
Yakın bir zamanda şirketin CEO’su hedeflerimi tutturamazsam işime son verilebileceği konusunda beni uyarmıştı. Ben de harekete geçtim. Kısa zamanda müşterileri etkilemek ve satışları artırmak için müşterilerime gerçekleşmesi neredeyse imkânsız sözler vermeye başladım. Beraber çalıştığım takımıma performanslarını, satışları artıramazlarsa işten çıkarılacaklarını söyledim. Korkunun en çabuk etki eden motivasyon olduğunu biliyordum.
Bir süre sonra, satış rakamları yükselmeye başladı, hedefleri tutturmaya başladık. Patronum rakamlara baktıkça keyifleniyor ve rahatlıyordu. Ancak bir sorun vardı. Takımımdaki herkes daha fazla çalışıyor, bu yüzden stresi had safhada yaşıyor ve daha fazla hata yapıyordu. Bu nedenle de müşteri şikâyetlerinde artış yaşanıyordu.”
Yönetici, bana bu sorunu nasıl aşabileceğini sordu.
Ben de kendisine başka bir soru yönelttim: “Hedefleri tutturmanın tek yolu tutamayacağın sözler vermek, dürüstlükten vazgeçmek ve çalışanları korkuyla satış yapmaya teşvik etmek midir?”
Yöneticinin bana verdiği cevabi unutamıyorum.
“Bakmam gereken bir ailem var ve kendimi köşeye sıkışmış gibi hissediyorum. Üstelik iş yapıyoruz, sistem böyle kurulmuş, düzen böyle işliyor ve her ne pahasına olursa olsun başarılı olmak zorundayız. Her ne pahasına olursa olsun… Başka bir yolu yok.”
Hepimiz zaman zaman beyaz yalanlar söylüyoruz. Köşeye sıkıştığımızda korkularımıza yenik düşerek doğruları çarpıttığımız oluyor. Yanlış yaptığımızda bunu kabul etmek yerine kendimizi haklı çıkarma yanılgısına da düşüyoruz. Hepimiz insanız.
Ancak kabul etmemiz gereken bir gerçek var.
Ahlakı feda ederek elde ettiğimiz hiçbir başarının uzun sürme imkânı yoktur. Er ya da geç bu yöneticinin tecrübe ettiği gibi bir bedel ödenecektir. Belki hedefler tutabilir ancak ahlakın olmadığı yerde performansın düşmesi kaçınılmazdır. Üstelik bu davranış bir virüs gibi yayılıp kurumun kültürü haline gelir, kurumdaki diğer çalışanlara sirayet edebilir ki bu da uzun vadede büyük zararlar verir.
İşte bu yüzden ahlaklı liderlere ve ahlakı öne çıkaracak şirket kültürüne ihtiyacımız var.
Önce dürüstlüğü bir şirket kültürü haline getirmemiz gerekiyor. “Her ne pahasına olursa olsun başarılı olmalıyım” yerine “Her ne pahasına olursa olsun dürüst olmalıyım” söylemini öne çıkarmalıyız. Yalan söyleyerek başarılı olanları değil, dürüst olmayı seçenleri ödüllendirmeliyiz. Hedefleri ve sistemi değil insanı merkezimize almalıyız.
Ancak böyle olursa çalışanlar yöneticilerine, yöneticiler patronlarına, müşteriler de kuruma ve markaya güvenebilir.
“Ahlaklı ve onurlu olmak” asla “İş yapıyoruz, sistem böyle kurulmuş” söylemlerine kurban edilecek olgular değildir.
Dünyanın en zengin insanlarından biri olan Warren Buffet’in söylediği gibi “20 senede elde edilen itibar, stratejik bir hata ile 5 dakikada yitirilebilir.”
Korkuya yenilip ahlaktan vazgeçmenin bedeli uzun vadede birbirine güvenmeyen insanların çalıştığı bir kurum oluşturur ki bu kesinlikle stratejik bir hatadır.
İş hayatında bir süredir unutulmaya yüz tutmuş ‘ahlak’ ve ‘onur” kelimelerini yeniden odağımıza almanın zamanıdır. Çünkü işyerinde aidiyet ve bağ ancak böyle oluşturulur.