'Yazarak bağırıyorum'
Gazeteci yazar Demet Cengiz, yeni kitabı İçimde Yanan Nehir’i okurla buluşturdu. Gündeme getirilmekten korkulan birçok evrensel insanlık problemine değindiği yeni kitabını konuştuğumuz Cengiz, “Yazmak, yaşamla başa çıkabilme yöntemim” diyor.
Haber Merkezi |HELİN KAYA
Gazetecilik mesleğine geçtiğimiz yıllarda bir de yazarlık eklediniz. Sizi bu dünyaya iten şey neydi?
Ben hep yazdım. Bütün mesleki kariyerim yazmak üzerine oldu. Erken yaşlarda gazeteciliğe başladım. Haber yazdım, röportaj yazdım, makale yazdım. Seyahatler, öyküler, anılar, kitaplar yazdım. Hepsi bir roman yazma hazırlığıymış meğer… Yazmak benim yaşamla başa çıkabilme yöntemim.
Kitaplarınızda özellikle biyografik romana yönelmenizin belli bir sebebi var mı?
Özel bir sebebi yok. Bu bir su üçlemesi… Deniz, Nehir ve Göl… Adımı Deniz Koydular ve şimdi yeni yayımlanan ‘İçimde Yanan Nehir’ üçlemenin ilk iki roman. İlki biyografik romandı. Dolayısıyla diğer ikisi de aynı türde olmalıydı. Bu bir üçleme ama devam kitapları değil. Elbette sıralı okumak daha fazla lezzet verecektir ama okuru sıra takip etmek zorunluluğuna sokmak istemedim. Her biri tek başına alınıp okunabilecek romanlar. Her biri dirsek temasında. Bazı olaylara farklı açılardan bakıyorlar.
Toplumsal olayları odağına alan romanlar yazıyorsunuz… Bunlar aynı zamanda bir haykırış mı sizin için?
Mesleğim, yaşam biçimim ve karakterim beni hep öykülerle buluşturdu. Bu öykülerde lüks ve şatafat da var, sefalet de. Ben kralın masasına da oturdum, çobanın sofrasına da. Dünyanın adil ve eşit bir yer olduğunu düşünmüyorum. Herhalde düşünen de yoktur. Hatta insanların büyük bir kısmının adil ve eşit bir dünya arzuladıklarını bile sanmıyorum. Eşit olmayan bu toplumda birileri aç, sefalet içinde, şiddet görüyor, en temel insan haklarından mahrum ve cinsel saldırılara maruz kalıyor. Hele de bunlar çocuklarsa… Bu dayanılmaz bir şey benim için. Bunu bağırmalı, çağırmalıyız her birimiz. Ben kendimce yumuşak bir mücadele alanı seçtim: Edebiyat. Yazarak bağırıyorum.
Peki, tüm bu hızla artışa geçen şiddeti, cinsel istismarı ve yoksulluğu kitaplarınızla buluşturduğunuzda nasıl geri dönüşler aldınız?
Adımı Deniz Koydular yayımlandığında pek çok okurdan “Okumaya dayanamadım. Çok ağladım” gibi yorumlar aldım. Açıkçası ben de yazmaya dayanamamıştım. Yazma süreci çok ağır ve yıkıcı olmuştu kimi zaman. Fakat benim yazmaya dayanamadığım, senin okumaya dayanamadığın bu romanlar birilerinin hayatı… Birileri bunları gerçekten yaşıyor. Birileri gerçekten ağır yoksulluk altında. Her gün her an birileri dayak yiyor, saldırıya uğruyor, cinsel istismara uğruyor ama duyulmuyor, görülmüyor. Bilip, görüp, duyup susarsam kendimi affedemem.
Aile kavramı romanda karşımıza nasıl çıkıyor?
Aile çok önemli bir kavram. Eğer aile iyiyse en büyük servettir. Ama değilse… İşte bu bir felaketin içine doğmaktır. Aforizmaları sevmem ben. Ya öyledir ya böyledir demek haksızlık…
Nietzsche her kavramsallaştırma bir cinayettir der. Elbette kavramsallaştırmak zorundayız her şeyi ama ne yaparsak yapalım bir şeyler tanımlamalarımızın dışında kalacak. “Aile muhteşemdir” demek de “Aile felakettir” demek de iki ayrı uç. Ama o iki ucun arasında 360 derece farklı açılar var. Bize her zaman en yakınlarımız en büyük zararları verirler. Çünkü yakınımızdalar ve bizi iyi tanıyorlar. İbrahimî dinlerde de ilk kavga iki kardeş arasında çıkıyor. Gerçi benzer öyküler Sümer tabletlerinde de var. Kardeşlik, akrabalık, aile kavramlarının ezberden yüceltilmesini haksızlık olarak görüyorum. Hangi aile? Hangi kardeş?
İlk romanınız olan Adımı Deniz Koydular ile İçimde Yanan Nehir kitabınız arasında ne gibi farklılıklar var?
Adımı Deniz Koydular romanım Deniz ve James’in öyküsünü anlatıyordu. Biri batıdan diğeri doğudan iki hırpalanmış çocuk… İçimde Yanan Nehir ise Deniz’in ikizi Yeter ve ilk aşkı Nile’ın öyküsünü anlatıyor. Spin off deniyor buna. Yani ilk romandan kopup gelen iki karakterin öyküsü. Bazen aynı olayların başka bakış açılarıyla nasıl farklı algılanıp yaşandığını görüyoruz.
Üçlemenin son romanı ne zaman gelecek ve seri tamamlanacak?
Üçlemenin ikincisi daha yeni çıktı. Üçüncüsü Leyla’nın öyküsü olacak. Bu üçlemenin odağında hırpalanmış çocuklar var. Ama nedene hırpalanan bir çocuk varsa orada mutlaka çiğnenmiş bir kadın var. Kadın öyle bir eşik ki çocukları parçalayan canavarlar önce kadınları eziyor. Üçleme bittikten sonra da yeni öykülerimde kadınları ve çocukları anlatmaya devam edeceğim.