Vahşi doğanın en hisli robotu
Animasyon dünyasının usta ismi Chris Sanders’ın senaryosunu kaleme aldığı ve yönettiği The Wild Robot, büyüleyici bir doğa masalı. Bu masal, vahşi doğada hayatta kalmayı öğrenen ve çevresindeki canlılarla bağ kurarak şefkatin gücünü keşfeden bir robotun hikayesini anlatıyor.
Haber Merkezi |Canan Demiray
Peter Brown’un 2016 yılında yayımladığı aynı adlı çok satan kitabından uyarlanan ‘The Wild Robot’, bir robotun vahşi doğadaki serüvenini ve insanlığa dair keşiflerini anlatan bir hikaye. Brown’un kitap serisi, kısa sürede büyük bir hayran kitlesi kazanmış ve doğa ile teknoloji arasındaki ince çizgiyi başarıyla anlatarak çok satan kitaplar arasına girdiği gibi edebiyat dünyasında kendine iyi bir yer edinmişti. Sanders’ın sinematik vizyonuyla buluşan bu hikaye, animasyonun ötesine geçerek hem görselleri hem de felsefesiyle beklenenden derin bir anlatıya dönüşmüş.
Hikaye, robot ROZUM 7134, yani Roz’un bir kaza sonucu bilinmeyen bir adada gözlerini açmasıyla başlıyor. Ne kendi türünden ne de tanıdık biri var etrafında. Önce kendini koruma içgüdüsüyle hareket eden Roz, kısa sürede doğanın beklenmedik koşullarıyla başa çıkmak zorunda olduğunu fark ediyor. Bir robot olarak amaca ihtiyacı var. Bir insan değil belki ama hayatın anlamını benzer şekilde sorguluyor, kendi varlığının amacını ve bu adada üstlenmesi gereken rolü keşfetmeye çalışıyor.
Bir gün, kazara bir kaz yuvasını tahrip ettiğinde geride sağlam kalan tek şey bir yumurta olur. Ailesinin kaybına sebep olunca, Roz yumurta için derin bir sorumluluk duygusuna kapılır. Bu da ona karşısına aradığı anlam dolu görevi çıkarmış olur. Roz’un amacı artık sadece hayatta kalmak değil, aynı zamanda yavrunun doğaya uyum sağlaması için gerekli becerileri öğretilmesi
Bu süreçte Roz, adadaki yalnız ve akıllı bir tilki olan Fink ile de dost kurar. Diğer hayvanlar tarafından doğası nedeniyle pek sevilmeyen bir canlı olarak yalnızlıkla geçen yıllar Fink’e doğa ve hayatta kalma konusunda pek çok şey öğretmiştir. Fink, Roz’a hayatta kalmak için bazı değerli dersler verirken, bu beklenmedik dostluk onun hayatına da anlam katar. Birbirlerinden öğrenmeye başlayan Roz ve Fink, yavru kaz Brightbill’e yaşam becerilerini öğretirken adeta bir aile haline gelirler. Brightbill’in sonbahara kadar yemeyi, yüzmeyi ve uçmayı öğrenmesi için bir misyon edinirler. Ama bu hiç kolay olmaz, üstelik hiç hesaba katmadıkları tehlikeler de yoldadır.
Miyazaki etkisi
Filmin yaratıcısı Chris Sanders’ın hikayeye yaklaşımı, animasyon dünyasının ustalarından Hayao Miyazaki’nin doğa ve insan arasındaki hassas dengeye duyduğu hayranlığı anımsatıyor. The Wild Robot, doğayı yalnızca bir arka plan olarak kullanmıyor; doğa, Roz’un hikayesinin ana ekseninde yer alıyor. WALL-E’deki gibi, yalnız bir robot olan Roz, doğayla kurduğu bağlar sayesinde insani bir dönüşüm geçiriyor. Roz’un hayatta kalmanın ötesine geçip doğanın döngüsüne uyum sağlamayı öğrenerek adanın bir parçası haline gelmesi, onun fiziksel ve duygusal değişimini etkileyici bir biçimde ortaya koyuyor. Üstünde oluşan yosunlar, çizikler ve bacağına eklediği kütük gibi detaylar, Roz’un doğanın bir parçası haline geldiğini simgeliyor.
Film, hayatta kalmanın ötesine geçerek doğayla uyum içinde yaşamanın önemini işleyen bir felsefe sunuyor. Roz, başlangıçta yalnızca kendini koruma güdüsüyle hareket ederken, adadaki hayvanlarla geliştirdiği ilişkiler sayesinde hayatın anlamını yeniden keşfetmeye başlıyor. Sevgi ve dayanışma gibi kavramlar, yalnızca insana ait olmaktan çıkarak evrensel bir değere dönüşüyor. Böylece, doğaya ve birbirlerine duydukları sevgiyle bu karakterler, izleyiciye bağ kurmanın, insan olmanın çok ötesine geçen bir anlam taşıdığını hissettiriyor.
Filmin görsel dili, CGI animasyon tekniklerinin yanı sıra el çizimi dokular ve pastel tonlarla bezenmiş, bu da izleyiciye sıcak ve nostaljik bir atmosfer sunuyor. Bu teknikler, Roz’un doğayla uyum sürecindeki fiziksel değişimi etkileyici bir şekilde destekliyor. Brown’un orijinal hikayesi, doğa ve teknolojinin uyum içinde var olabileceğine dair umut dolu bir bakış açısı sunarken, Sanders bu temaları sinematik olarak daha da derinleştiriyor. DreamWorks Animasyon Stüdyoları’nın karakter odaklı anlatımı, Sanders’ın sanatsal dokunuşlarıyla birleşerek The Wild Robot’u defalarca izlenebilecek bir başyapıta dönüştürüyor.
Bu sesleri tanıyorsunuz
DreamWorks yapımı animasyon filmi The Wild Robot, etkileyici bir seslendirme kadrosuna sahip. Yetenekli oyuncu Lupita Nyong’o, ROZ karakterine hayat vererek, onu soğuk ve mekanik bir robottan duygusal derinliğe sahip bir varlığa dönüştürüyor. Karakterin dönüşümünü sesiyle aktaran Nyong’o, filme sıcaklık katarak hikayeye bambaşka bir boyut kazandırıyor.
Filmde Roz’a hayatta kalmanın inceliklerini öğreten kurnaz tilki Fink karakterini ise başarılı oyuncu Pedro Pascal seslendiriyor. Pascal’ın performansı, Fink’in yaramaz ve bir o kadar da hassas yanını öne çıkararak filme tatlı bir mizah katıyor. Wild Robot’ta Mark Hamill , Catherine O’Hara ve Bill Nighy gibi daha birçok güçlü ismin seslerini duyacaksınız.