Türkan Saylan’ı oynamak büyük onur
O, cüzzam hastalığı için yaptığı çalışmalarla tüm dünyaya adını duyurdu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kurucusu, tıp doktoru, akademisyen, yazar ve daha nicesi… Prof. Dr. Türkan Saylan’dan bahsediyoruz. 2009 yılında aramızdan ayrılan Saylan bu günlerde tiyatro sahnesinde anılıyor. Saylan’a sahnede hayat veren Şenay Gürler ile Küçükçiftlik Bahçe Tiyatrosu’nda bir araya geldik.
Merve Yedekçi |Merve YEDEKÇİ
Türkan Saylan’ın hayatı ile seyirci karşısındasınız. ‘Ben Türkan Saylan’ isimli oyunun öyküsünü kısaca dinleyebilir miyiz?
Oyun altı bölümden oluşuyor. Türkan Hanım’ın çocukluğu, gençliği, öğrencilik yıllarında deri hastalıkları uzmanı olmasına karar vermesi ardından öğrencileriyle özellikle Doğu’ya cüzzam taramalarına gitmesi ve orada verdiği mücadele ile devam ediyor. Sonra hepimizin bildiği Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurulması için verdiği emek ve hastalık dönemini sahnede anlatıyoruz. Bölümler birbirine, Türkan Hanım’ın görüntüleri ve hayatında önemli yer almış insanların onunla ilgili anlattıklarıyla bağlanıyor. Aslında bir anlamda belgesel de diyebiliriz. Oyuna, Mert Fırat, Yetkin Dikinciler, Levent Üzümcü, Berna Laçin, Ayşe Yüksel de sesleriyle dâhil oluyorlar.
Oyunun hazırlık sürecinden bahsedebilir misiniz?
Her şey arkadaşım Levent Üzümcü’nün beni arayıp “sana bir oyun göndermek istiyorum” demesiyle başladı. İyi ki aramış sağ olsun. Gönderdiği oyunun Türkan Saylan’ın hayatı olduğunu öğrenince açıkçası hem çok ürktüm hem çok heyecanlandım. Tabii, oyunu okudukça heyecanım kat kat arttı. Acaba yapabilir miydim? düşünesine kapıldım. Türkan Saylan’ı oynamak büyük bir onur. ‘Ben Türkan Saylan’ oyunu Levent Üzümcü Tiyatrosu’nun bu sezonki ilk oyunu. Oyunu Cengiz Toraman yazdı ve yönetti. Yaklaşık 1,5-2 ay çalıştık. Cengiz Toraman bu oyunun yazılması için 2 yıl boyunca çok ciddi şekilde araştırma yaptı. İlk okuma provamız Türkan Saylan’ın odasında oldu. Etkilenmemek elde değil. Onun ruhunu anlamak istedim.
Cengiz Toraman ve Türkan Saylan’la bu yolculuğu paylaşan arkadaşlarından çok şey öğrendim. Kendisi cüzzam hastalığı ile ilgili ciddi çalışmalar yapmış. Çok fazla insan yetiştirmiş. Farkındalığı yüksek. Mesela, Türkan Hanım’ın oyunculuk yanı olduğunu bilmiyordum. Bunu öğrendiğimde çok şaşırdım. Tanıdıkça, bir şeyler daha öğrendikçe ne kadar şahane bir insan olduğunu anlıyorsunuz. Sadece hekim değil, çok iyi bir dost, arkadaş, şakacı, mütevazı ve bir o kadar da savaşçı, asla vazgeçmeyen bir insan olduğunu anladım. Türkan Hanım, her zaman güler yüzlü olmasıyla biliniyor. Kendini mesleğine adamış, cüzzamla ilgili farkındalığın oluşması için savaş veren bilim insanı kimliğinin yanı sıra, başta kız çocukları olmak üzere çocukların okuması için çaba gösteren, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğini kuran ve günümüzde de etkisini devam ettiren güçlü bir kadın.
Oyunun altı bölümden oluştuğundan bahsettiğiniz… Sizi en çok etkileyen bölüm desem?
Her bölüm öncesi çok heyecanlanıyorum, korkuyorum. Fakat beni en etkileyen hastalık dönemi ve bu dönemde yaşadıkları. Son bölümü her seferinde oynarken ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Bu bölüm en sevdiğim, en etkilendiğim, en dağıldığım bölüm oluyor. 6. bölümde benim için bambaşka duygular devreye giriyor. Bunu kelimelere dökmek çok zor.
Türkan Saylan’ın hayatını tek başına oynamak büyük bir sorumluluk. Zorlandığınız zamanlar oldu mu?
Elbette. Tiyatro sahnesinde tek kişilik performans sergilemek hiç kolay olmadı. Hatta zaman zaman eve gittiğimde yapamayacağım galiba dediğim de oldu. Aynı zamanda farklı bir oyun provası daha vardı. Ayrıca bir oyun daha oynuyordum. Ama bütün bunların dışında topluma mal olmuş, söz ettiğim gibi bu kadar güçlü bir kadını sahne de yansıtmak elbette zordu. Ne zaman umutsuzluğa düşsem Ece Şahin ve Cengiz Toraman yanımda oldular beni desteklediler. Sağ olsunlar, var olsunlar.
Peki, seyircilerden nasıl dönüş alıyorsunuz?
O kadar etkileyici ki… Gelen seyirci Türkan Hanım’ı biliyor, üstelik çok seviyor. Türkiye’nin dört bir yanında bizi, Türkan Saylan’ı yalnız bırakmadılar. Hem oyun sonrası hem sosyal medya üzerinden seyircinin olumlu dönüşü bizi doğru bir iş yaptığımız konusunda gururlandırıyor. Ülkenin dört bir köşesinden gelen öğrencileri, çalışma arkadaşları ve yakınlarıyla tanışma fırsatım oldu. Türkan Saylan herkesin hayatına dokunmuş. Aslında hepimizin hayatına dokunmuş. Oyun bitiminde yanıma gelenler Türkan Hanım ile olan anılarını anlatıyorlar. Çağdaş Yaşamı Desteklemi Derneğinde çalışan üyelerle tanıştım. Burs verilen öğrencilerin ondan bahsederken gözlerinin nasıl ışıldadığını gördüm. Bu değer biçilemez bir deneyim. Çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Levent Üzümcü Tiyatrosu sezona, Cumhuriyetin 100. yılında cumhuriyetin üç yüz akına selam niteliğinde başladı (Aziz Nesin Kabare, Unutma Bizi-Uğur Mumcu Anması ve Ben Türkan Saylan). Bu nedenle bu projenin içinde olduğum için Cumhuriyetin 100. yılını bu şekilde kutladığımız için çok mutluyum.
Son olarak size gelecek olursak… Sinema, televizyon ve tiyatro… Bu üçlü arasında içinde olmaktan mutlu olduğunuz, size en çok keyif veren sanat dalı hangisi?
Hayatımda hepsinin yeri, önemi farklı. Tabii, televizyona yapılan işler çok daha çabuk tüketiliyor. Popüler kültüre yönelik her şey ilerliyor. Öte yandan bir kumanda mesafesinde milyonların evine konuk oluyorsunuz. Yine de devrede olan farklı etkenler olabilir. Şunu söylemek istiyorum; televizyonda güzel ya da yakışıklı olursanız oyunculuk göstermenize de gerek kalmayabilir. Aslında her şey daha kolay. Sinemaya gelirsek; bence sinema yönetmenin. Onun belirlediği kadraj içerisinde, onun belirlediği kurguyla yerinizi alırsınız. Hata yapsanız dahi televizyonda olduğu gibi tekrar oynama şansınız var. Seyirci karşına çıkmadan önce defolarınız, hatalarınız en aza indirilmiş oluyor. Ama tiyatro öyle mi? Tiyatro tamamen oyuncunun. Elbette yönetmenin provalar süresince belirlediği bir yol var. Ancak o sahneye çıktığınızda, seyirci karşısında artık sadece siz varsınız. Bu hem çok ürkütücü, hem de muhteşem bir şey. Tiyatro sahnesinde her zaman adrenalin yüksek seviyede. En önemlisi ise hatanız olmamalı, canlandırdığınız karakteri samimi, inandırıcı bir şekilde seyirciye aktarmalısınız. Yani oyuncunun en çok haz aldığı, aynı zaman da ürktüğü alan tiyatro sahnesi. Tiyatro oyuncunun er meydanı.
“Son bölümü her seferinde oynarken ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Bu bölüm en sevdiğim, en etkilendiğim, en dağıldığım bölüm oluyor.” - Şenay Gürler
“Oyuncunun en çok haz aldığı, aynı zaman da ürktüğü alan tiyatro sahnesi. Tiyatro oyuncunun er meydanı.”
Yazan-Yöneten: Cengiz Toraman
Oynayan: Şenay Gürler
Dış Sesler: Mert Fırat, Berna Laçin, Levent Üzümcü, Uğur Dündar, Ayşe Yüksel, Yetkin Dikinciler, Revna Sarıkoç
Müzik: Dengin Ceyhan
Mappıng Tasarım: R. Onur Duru - Mısra Candanadam
Kostüm Tasarımı: Gamze Kuş
Dekor Tasarım: Serkan Kavurt
Işık Tasarım: Yüksel Aymaz
Proje Koordinatörü: Mehmet Küçükgünaydın
Reji Asistanı: Ece Şahin
Afiş: Su Küçüktepepınar
Fotoğraf: Mehmet Turgut
Işık-Ses Kumanda: Ümit Eşitmez