Türk futbolunun ‘bebek gazisi’!
Kurtuluş savaşında Yunanlılar kaçarken, sonrasında ünlü bir futbolcu olacak bir bebeğin İzmir’de başına gelenler… İşte 102 yaşında kaybettiğimiz Kör Galip’in hikayesi…
Haber Merkezi |MELİH ESEN CENGİZ
Geçtiğimiz günlerde en yaşlı Türk futbolcusu Galip Haktanır’ı toprağa verdik. Darüşşafakalıların sevgili Ağabeyi, Kör Galip lakaplı Vefa’nın efsane kaptanı Galip Haktanır iyi bir sporcu, antrenör ve iş insanıydı. Onu diğer futbolculardan ayıran özelliği ise benzetme yerindeyse ‘Gazi’ bir futbolcu olmasıydı. Bebekken düşman işgaline karşı Türk ulusu savaşırken o da nasibini almış ve bir gözü sakat kalmıştı.
Yunan işgalden kurtulan İzmir hala yanıyorken...
1921 İznik doğumlu olan Galip Haktanır, henüz bebekken ailesiyle Yunan işgalinden yeni kurtulmuş olan İzmir’e gelmiş. Fikret olan ismine kazanılan zaferin ardından Galip ismi eklenmişti. İzmir’in Yunanlılardan kurtuluşunun sevinç ve coşkusu yaşandığı bu ilk günlerde ailesine Alsancak’ta bir ev tahsis edilmişti. Annesi bu evde mangalı yaktığı zaman Türk ordusundan kaçan Yunan askerlerinin içine sakladığı mermiler patlamış ve patlayan bir merminin çekirdeği sağ gözünü sıyırarak geçerken göz kapağı ve gözünün aşağı doğru kaymasına yol açmıştı.
‘Vefa’nın Galip’i, Galip Haktanır’ın Anıları’ adlı eserde bu konuyu şöyle aktarıyordu: “O zaman doktorların dediğine göre sağ gözümün ve kapağının hareketini sağlayan sinirler harap olmuş. Böylece küçük yaşta Yunanlıların tuzağına düşen bir gazi olmuştum.”
Galip Ağabey, yaşadığı bu talihsizliğe ve bir çeşit engelli olmasına rağmen yaşıtlarıyla spor da yarışa girmiş ve çok başarılı bir futbol hayatına sahip olmuştu. Görme yetisini neredeyse yarı yarıya kaybetse bile o azmiyle Vefa’nın efsane futbolcusu ve kaptanı olmuş, İstanbul’un üç büyüklerinin de formasını giymiş ve milli futbol takımda oynamış, deyim yerinde ise futbolda nam salmıştı.
Galip ağabey azmiyle, inancıyla ve çalışkanlığıyla bir insanın önüne çıkan engelleri nasıl aşabileceğini Türk gençlerine ispat etti. Aynı Mönchengladbach ve Schalke 04’ün futbolcusu Wilfried Hannes (çocukken sağ gözündeki görüşünü kaybetmesine neden olan gözbebeği tümörünün ardından görme engelli olmasına rağmen sporda başarıyı yakaladı, döneminin ünlü futbolcusu oldu), Bandırmaspor ve Beşiktaşlı Tuğrul Şener (çocuk yaşta geçirdiği bir hastalıktan sonra sol gözünü kaybeden Tuğrul Şener, futbol dünyasında ‘Kör Tuğrul’ lakabıyla anıldı) gibi…
Onunki tam anlamıyla inancın zaferi
Yedi yaşındayken babasını kaybeden Galip Haktanır, 1932’de Darüşşafaka’ya girer. Burada yataklardan söktükleri pamuk parçalarıyla yaptıkları bez toplarla futbol oynamaya başlar. İlk kulübü Feneryılmaz’ın genç takımına 1939’da katılır ve aynı tarihlerde okul takımıyla Taksim Stadı’nda yapılan maçlarda yer alır. O tarihlerde öğrencilerin kulüplerde resmen oynaması yasak olduğundan dokuzuncu sınıfta Beşiktaş B takımında, 10’uncu sınıfta Galatasaray’da, 11’inci sınıfta Fenerbahçe’de özel maçlarda forma giyer. 1942’de Darüşşafaka’dan mezun olunca, yine bir Darüşşafakalı olan Vefalı futbolcu Latif’in teklifiyle Vefa kulübüne dahil olur.
Taksim Stadında oynayan yaşayan son futbolcuydu
Galip Ağabey’den sonra artık efsane Taksim Kışlasında kurulmuş statta top koşturmuş kimse kalmadı. O gerek Darüşşafaka gerekse Vefa formalarıyla defalarca Taksim stadının tahta tribünlerini dolduran binlerce futbolseverin karşısında top koşturmuştu.
Vefa’yı dördüncü büyük yapan isimlerden biri
1942-43 sezonunda başlayan Vefa kariyeri, 1954-55 sezonuna kadar devam eder. Onun katılımıyla Vefa, spor basınının “dört büyükler” tabirini kullandığı, günümüzde Trabzonspor’un konumuna benzer bir düzeye çıkar. 1946-47 sezonunda İstanbul Ligi şampiyonluğunu averajla Fenerbahçe’ye kaptırıp ikinci olur Galip’in Vefası. Galip Haktanır milli formayı ilk kez, 30 Mayıs 1948’de İnönü Stadı’nda Avusturya’yla oynanan maçta giyer. Beş kez A, bir kez B milli olur. Formunun zirvesinde olduğu ellilerin başında Galatasaray ve Adalet kulübünden gelen transfer tekliflerini reddedip Vefa’da oynamaya devam eder ve Fenerbahçe’nin Yunanistan ve Suriye turnelerinde takviye oyuncu olarak yer alır.
Futbolculuk vasıflarına gelince, kırklı ve ellili yıllarda bütün dünyada oynanan WM sisteminde, günümüzdeki stoper mevkiine benzetebileceğimiz santrhaf olarak oynamıştır. Ancak Galip Haktanır, sonraki yılların hücuma çıkan libero tarzına benzer şekilde, sık sık ileri çıkıp gol pozisyonlarına giren bir futbolcudur da aynı zamanda.
Vefa'nın hırslı ve otoriter efsane kaptanı...
Genç yaşta takım kaptanlığına getirilmesi liderlik ruhunun bir yansımasıdır. Baba Hakkı’nın en bilinen temsilcisi olduğu, hakemlerin bile çekindiği otoriter tarzdaki kaptanlardan biridir Türk Futbol tarihinde Vefa’nın Galip’i. Yenilgiyi kabullenmeyen kişiliğiyle, saha içinde otoriter ve hırslı bir karaktere sahipken saha dışında pozitif, yardımsever, gençleri takıma kazandırmaya önem veren, babacan tavırlı bir insan. Vefa’da oynarken yine Darüşşafaka mezunu Fenerbahçe’nin efsane başkanı Faruk Ilgaz’ın kardeşi Melih Ilgaz’ı takıma alması, hatta kendi mevkisi olan santrhafta oynamaya teşvik etmesi bunun en önemli göstergesidir.
Antrenör ve iş insanı
Galip Haktanır ülkemizin ilk diplomalı antrenörlerinden biri de oldu. Fakat antrenörlük onun esas uğraşı alanı değildir. Sonraki yıllarında mobilya imalatı ve satışı yapan bir iş insanı olur. Dolayısıyla antrenörlük onun için daha çok ikincil bir meslek gibi kalır. Yine de yetmişlerden itibaren sık sık umumi kaptan olarak Vefa’ya hizmete devam eder.
Darüşşafakalıların gönlünde kalacak
Tabi Galip Ağabeyi bizler için değerli ve benzersiz kılan Kurtuluş Savaşı’nın bebek gazisi olmasıydı. Beşikteki bebeklerden en yaşlı nine ve dedelere kadar bu ulusun bireyleri bağımsızlık ve özgürlük için gereken her türlü fedakarlıkları yaptılar, sonuna kadar savaştılar. ‘Bebek Gazi’ Galip Haktanır gibi.
Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken tüm gazi ve şehitlerimizi şükranla bir daha anıyoruz.
Darüşşafaka’dan ağabeyimiz Galip Haktanır’ın da bağımsız ve özgür vatan topraklarında huzur içinde yattığından eminim. Ruhları şad olsun.
Kaynak
*Bu yazıda Darüşşafakalı spor tarihçisi Fethi Aytuna’nın çalışmaları ve dinyakos.com sitesi kaynakları kullanılmıştır.