Renkler sanatımın kalbini oluşturuyor
Yiğit Yazıcı, 1990-1995 yılları arasında yarattığı eskiz defterlerini Genesis İstanbul’da sanatseverlerle buluşturuyor. “Eskiz defterleri, bir sanatçının gizemli yaşamının derinliklerine açılan pencerelerdir” diyen Yazıcı, eserlerinin öyküsünü anlattı.
Haber Merkezi |HELİN KAYA
“Eskiz Defterimin Gizli Sayfaları” isimli sergide, bizleri neler bekliyor?
Bu sergide yer alan kağıt işler, fine art print teknikleriyle eskiz defterimden alınmış eserleri. Tuval çalışmalarım ise mixmedia akrilik teknikleriyle yaratılmış, her biri kendi içinde özgün ve dinamik bir anlatım barındıran eserleri... Eskiz defterlerimin daha önce hiç ortaya çıkmamış sayfalarından oluşan 20 kağıt iş ve 7 tuval eserimin son örnekleri sergileniyor. Bu sergideki eskiz defterlerimin sayfaları daha önce bu boyutlarda ve müze kalitesinde baskılar olarak sergilenmedi. Hiçbir zaman izleyiciyle buluşmadılar. Eskiz defterleri, bir sanatçının gizemli yaşamının derinliklerine açılan pencerelerdir. Aslında her bir defter bir sanatçının hayatına şahitlik eder. Onun düşüncelerini, duygularını, anlık ilhamlarını içinde barındırır. Ve tabii ki bu gizem her bir sayfada biraz daha derinleşir.
Bu eserleri yaratırken nelerden ilham aldınız?
İlham dediğiniz şey aslında konsantre olmaktan ibarettir. Fikirler, bazen birdenbire, bazen de beklenmedik şekillerde aklımıza gelir. Ve zamanla bu fikirler, bir araya gelip bir kompozisyon halini alarak resimlerime dönüşür. İlk başlarda insan hayatını anlatan mekanlar, gruplar, kahveler ve önümde ne varsa onu çizmeye başladım. O dönemdeki çalışmalarım, hayatın farklı yönlerini keşfetme arzusundan doğuyordu. Her şey bir deneyimdi, bir keşifti. Ama zamanla, hayatın içinde insanlar değiştikçe, ben de değiştim. Meraklarım, ihtiyaçlarım, sevdiğim renkler. Her şey farklılaştı. Ama değişmeyen bir şey vardı: Renk seviyor olmak. Renkler, her zaman sanatımın kalbini oluşturdu.
Bu defterlerle elimde dolaşırken, yirmili yaşlarımda hayatın ne olduğunu sorguluyor ve bu dünyayı keşfetmeye çalışıyordum. O dönemde, kendimi hem kaybolmuş hem de keşfetmeye aç bir şekilde buluyordum. İçimdeki tüm sorulara, dışarıdaki karmaşaya, hayata dair belirsizliklere yanıt ararken yaptığım resimler adeta birer yol arkadaşımdı. Bir anlamda resimlerim benim içsel yolculuğumun ve varoluşsal sorgulamalarımın bir ifadesiydi. Bu eserler bir sanatçının zihnindeki karmaşayı, insanın hayat karşısındaki kırılganlığını ve cesaretini anlatıyordu. O zamanlar yaptığım resimler, küçük bir çocuğun Tarzan filmini izledikten sonra sokağa çıkıp da Tarzan gibi bağırması gibi çok saf, cesur, naif ve gerçekti. Çocukken dünyayı keşfetmeye başladığınızda her şey daha saf ve doğaldır. Korkularınız henüz şekil almamış, sınırlarınız ve endişeleriniz yoktur. Hayat sadece yaşamak için vardır. O yaşlardaki o cesaret, o doğallık, o anı tam anlamıyla yaşama isteği, resimlerimde hayat buldu. Her fırça darbesinde, içimdeki çocukla bir bağ kurarak, korkusuzca ifade ettim duygularımı.
Sanat benim için bir hediye
Sanata dair ilk anılarınız neler?
Sanatla tanışmam aslında babamın İtalya’dan getirdiği boyalarla evde yaptığı resimler ve siyah beyaz televizyondan izlediğimiz Leonardo da Vinci belgeselinin etkisiyle oldu, 1974-75 yıllarıydı. O zamanlar atölyesi olan, her türlü alet edevatla iş yapan iki kardeş olarak abimle çoğu zaman el işleriyle uğraşıp zaman geçirirdik. İlk resmi yapmaya başladığımda beş yaşındaydım. Hayatımın uzun bir döneminde hediye almadım, sadece hediye yaptım. Çünkü sanat benim için bir hediye gibiydi hem kendime hem de başkalarına verebileceğim en değerli şeydi. Her fırça darbesiyle, her çizimle, içimden bir parçayı da başkalarına sunuyordum.
Sergiye katılan izleyicilerin sanatınızı nasıl algılamasını umuyorsunuz?
Ben de bir izleyiciyim. Kendi işlerime ve başkalarının eserlerine bakarken, içimde bir yerlere dokunduğunu hissetmek… Aradığım şey bu. 2007’de çıkan kitabımın adı ‘Hayalleri Aynı Olmak’ idi. Sanatçı, izleyicinin iç dünyasında bir iz bırakmakla ilgilenir. Resme bakanla yapan arasında her zaman bir benzerlik ve bir ilişki vardır. İzleyicinin varlığı, resme bakışı, resmin anlamını ve derinliğini artırır. O an izleyicinin duyguları ve bakış açısı, eserin ruhuna yeni bir boyut katabilir. Bu nedenle, bir sanatçının eserleri, izleyicinin gözlerinde yeni anlamlar kazanabilir. Umuyorum ki, insanlar bu sergiden keyif alır.
“Eskiz Defterimin Gizli Sayfaları” isimli sergi, 20 Ocak 2025 tarihine kadar Genesis İstanbul’da ziyaret edilebilir.