Nesli tükenecek milletler arasında Türkiye yok
Genç nüfus ile övünüyorduk ama bu özellik şimdi Suriye, Afrika, Afganistan gibi ülkelere geçti. Kadınlar artık daha az doğuruyor ve nüfus giderek yaşlanıyor. Singapur çareyi; “çoğalın” kampanyalarında buldu… Avrupa Birliği ise azalan nüfusu nasıl artıracağı telaşında…
Haber Merkezi |ŞEREF OĞUZ
Bizdeki sorun şu; Avrupa önce zenginleşti, sonra yaşlandı ama biz zenginleşmeden gideren nüfusu yaşlandırıyoruz. Hal böyle olunca nesli tükenen milletler arasında yer almayacağız fakat yaşlı ve fakir ülke olma kaderi bizi bekliyor olabilir.
Dünya nüfusunun en büyük baş belası olacağını söyleyen eski tezler, yavaş yavaş yerini “çoğalalım” çağrılarına bırakmaya başladı. En azından gelişmiş ülkelerin yaptığı, şimdilik bu.
Eğer bir ülkede ortalama hane büyüklüğü 2,1’in altına düşüyorsa, o ülkenin nüfusu azalıyor. Avrupa Birliği dâhil pek çok ülke grubunda, giderek yaşlanan ve “yeterince üremeyen” nüfus problemi oluştu. Tek tesellileri, yaşlanmadan önce zenginleşmeleri… Aynı şeyi ülkemiz için söyleyebilir miyiz? Sanmıyorum…
Doğurganlık oranın en düşük olduğu ülke halen Singapur... Bu ülkenin Başbakanı Goh Çok Tung, bu tehdidi ilk fark edenlerden biriydi ve çareyi, “halkı her fırsatta sevişmeye davet etmekte” bulmuştu.
10 YILDA 15 MİLYON GENÇ YARATTIK HER YAŞTAN
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında bizde de aynı durum söz konusuydu. Çanakkale’de 200 bin, daha sonraki savaşlarda da on binlerce insanını kaybeden Cumhuriyet, 10. yılında “15 milyon genç” yaratmakla övünüyordu.
Nüfusu artırmak için çocuk sayısına göre vergi indirimi, daha az kesinti gibi yöntemler uyguladık. Daha sonra nüfus artış hızı kontrolden çıkınca bu defa nüfus kontrolüne yönelik faaliyetlere hız verdik. Hala yasalarda var olan çocuk sayısının maaşa katkısını, enflasyonun da etkisiyle sıfırladık.
Bu dönemde Çin, aşırı nüfusu kontrol altına almak için iki çocuktan fazlasına ceza uygulamalarını dahi denedi. Kendisi dışındaki ulusların aşırı çoğalmasına daima kuşkuyla bakan Batı, gelişmiş ekonominin doğal bir sonucu olarak artık ürememeye başlayınca, şimdi çareyi yeniden nüfus artışını özendirici uygulamalarda buldular.
SİNGAPUR’UN AZALAN NÜFUS TELAŞI
Kadın başına sadece 1,5 çocuğun düştüğü Singapur'da devlet, nüfusun çoğalması için canla başla uğraşıyor. Bu küçük kent devletinde yayımlanan, hükümetin yarı resmi yayın organı niteliğindeki “Staraits Times” adlı gazete, ana fikri 'Haydi vatandaşlar yatağa' olarak özetlenebilecek kampanyanın yaygınlaştırılması işini üstlendi.
Gazetede; “bize çok çocuk lazım… Böyle giderse özellikle Singapur'daki Çinli çoğunluğun varlığı tehlikeye girecek” diyen Başbakan Goh Çok Tong'un görüşleri desteklendi. Gazetenin iki tam sayfa ayırdığı ve manşetten verdiği “nüfus artışı” konulu haberde, otomobil fantezisi için kentin en romantik ve gözlerden ırak bölgelerinin eksiksiz bir listesi verilirken çiftlere; gerekirse gazete kâğıdıyla otomobillerinin camlarını kapatabilecekleri dahi hatırlatılmıştı.
Yaklaşık 4 milyonluk nüfusunun kabaca %76.8'i Çinli, %13.9'u komşu Malezya kökenli Malay ve %7.9'u da Hintli olan Singapur'daki kampanya aslında ırkçı tonlar taşıyor. Devletin “çoğalın” emri verdiği kesim de esas olarak zaten Çinliler.
ORTA SINIFA SİHİRLİ BEŞLİ HAVUCU
Geçtiğimiz yıllarda çocuk doğuran kadınlara verilen doğum izninin artırılmasından ücret artışına kadar bir dizi ödülün de vaat edildiği ülkede durumun bu derece vahim hale gelmesinin ardında ise, “sihirli beşli” denilen ve ev, araba, kredi kartı, nakit para ve kulüp üyeliğinden oluşan orta sınıf nimetleri yatıyor. Seçim şu: ya çocuklu ama fakir olmak ya da çocuksuz ama rahat yaşamak…
Dünyada doğurganlık oranının en düşük olduğu ülke kadın başına 1,2 çocukla İtalya. 2050 yılı itibariyle dünya nüfusunun %60'a yakın kesiminin hızla üreyen Asya'da, %4,4’lük bir kesiminin de Kuzey Amerika'da yaşayacağı tahmin ediliyor.
10 yıl sonra dünya nüfusunun 9 milyara çıkacağı tahmini yapılırken bu telaş niye? Aslında sorun şu; İlave 3 milyar insanın kim olacağı… Fakirler mi yoksa zengin ülkeler mi daha çok çoğalacak?
TÜRKİYE’NİN ZOR VE RİSKLİ TERCİHİ
Türkiye, hala nüfus artışı konusunda “baskı altında tutulan” ülkelerden biri… Ancak 2,1 olan anne başı çocuk sayısının 1,7’lere gerilediği son 20 yıl zarfında, “bakabileceğin kadar çocuk sahibi ol” anlayışı yaygınlık kazandı. Avrupa Birliği’nin Türkiye üyeliği konusundaki en büyük çekincelerinden biri olarak hala nüfusun gösterilmesinin ardında ise, yaşlanan ve üremeyen Avrupa’nın “Genç Türk İstilası” kaygısı var.
Bana göre Türkiye, nüfus artışındaki aşırılığını törpülemiş ve şimdiki doğurganlık oranıyla dünya ortalamasını yakalamış bulunuyor. Şimdi sorun şu; Ya Avrupa gibi yaşlanan ama zenginleşen bir ulus olmak veya yaşlanan ama hala fakir kalan bir ülke olmak.
Bu da bizim riskli tercihimiz olacak.