Mutfakta kan ter ve gözyaşı ‘The Bear’
Geçen yazın ve yılın en iyi dizilerinden biri olan ‘The Bear’ ikinci sezonuyla yeniden karşınızda. FX yapımı olan dizi ilk sezonda bizi içine davet ettiği kaostan sonra derinleşen karakterleri ve hikayesiyle lezzetli bir yolculuğa çıkarıyor…
Haber Merkezi |CANAN DEMİRAY
Sinema ve televizyon yapımları mutfağa meraklı izleyicilerini durmaksızın besliyor. Tarif veren programlardan, yemek yarışmaları bir tarafta, çatalınızı değdirmeye imtina edeceğiniz güzellikteki tabakları hazırlayan yakışıklı şeflerin romantik maceralarını izlediğimiz dizi ve filmler diğer tarafta beğeniyle izleniyor. The Bear tüm bu yapımlardan farklı. Dinamik çekimleriyle filtresiz, dumanı üstünde tabaklar, üst üste binen çığlıklar ve diyaloglar, zamanla yarış, yerlere saçılan soslar, kapı önünde kavgalarla çılgın bir ortama bizi dahil ediyor. Gelin sizi Carmen Berzatto, nam-ı diğer Carmy’le tanıştırayım. Noma’dan French Laundry’e ve 11 Madison Park’a kadar dünyanın en iyi mutfaklarından geçmiş James Beard ödüllü genç ve çalışkan bir şef kendisi. Chicago’da ailelerine ait restoranda büyümüş ama kendi yolunu çizmek için işlevsiz bir ortama sahip ailesinden uzaklamış, hedefine de ulaşmış. Ancak Carmy parlak kariyerine ara vermek durumunda; şef ağabeyi Mickey’in bir uyuşturucu bağımlısı olduğu ve intihar ettiği haberini alıyor ve köklerine geri dönmek zorunda kalıyor.
ORTAYA ÇIKAN TAM BİR KAOS
Mickey arkasında bir veda mektubu bile olmaksızın Carmy’nin omuzlarına bıraktığı aile yadigarı köhne sandviç restoranı ‘The Original Beef of Chicagoland’, ya da kısa adıyla Beef, o kadar kaotik bir yer ki izleyici olarak bizleri bile oturduğumuz yerden geriyor. Kirli, karmaşık, işler sistemle değil hatır gönül ve iman gücü karışımıyla bugüne kadar yürümüş. Tam bir enkaz, tutulacak yanı kalmamış, Carmy eldivensiz kızgın bir tavayı tutmuş gibi çığlıklar içinde bu durumu yönetmeye çalışıyor. Mickey’in aile dostları Jimmy Amcaya olan 300 bin dolar borcu da bu karmaşanın üstüne tuz biber oluyor. Sekiz bölümlük ilk sezonda Carmy, borç batağından çıkmanın yollarını ararken bildiği yerde yani mutfakta çözümü arıyor. Dolu masalar, mutfakta arızalar, hızla yığılan siparişler ve yıpranmış sinirler günlük rutinleri. Lezzetiyle bir müdavim kitlesine sahip biftekli sandviçlerin ve mutfağın standartlarını yükseltmeye çalışırken en büyük yardımcısı işe aldığı eğitimli sous şefi Sydney oluyor. Carmy’nin kendisi için bir akıl hocası olabileceği inancıyla Sydney, tüm stres ve olumsuzluklara rağmen dayanmaya çalışıyor. Aralarında kurulan bağ, sahip oldukları ortak tutkuları olan yemek üzerine kurulu. Restoranın ekibi bu durumdan hiç memnun değil. Carmy profesyonel mutfaklardaki gibi, bir emir komuta zinciri yapısı kurmaya çalışınca gerginlik artıyor.
Yarı yaşındaki Sydney’i ciddiye alıp İngilizce bile konuşmak istemeyen Tina, yetenekli, yeniliğe açık pasta şefi Marcus, Somalili aşçı Ebraheim, her türlü tamir işine bakan Fak ve statükonun en büyük destekçisi Richie. Richie kan bağı olmasa da Carmy’e kuzen diye sesleniyor, gürültülü ve dağınık hayatına bir de en yakın arkadaşı Mickey’i kaybetmenin verdiği keder eklenince destekten çok köstek olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik Richie Sydney’i kendisine muhalif ve rakip görüyor. Ne de olsa patronun en yakınındaki oyken dengeler alt üst olmuş durumda, sözünü ve varlığını kabul ettirme çabasına giriyor. Carmy ile ekibi arasındaki kültür çatışması ve Mickey’i kaybetmenin verdiği hüzün diğer tüm dertlerle harmanlanıyor, ortaya çıkan şey tam bir kaos. Sezon finali sürprizi yüzleri güldürdü ama dertleri tamamen bitirmedi elbet.
BEEF KAPANDI BEAR AÇILIYOR
Şef Carmy’nin kolunda belirgin şekilde görünen 773, Chicago’nun telefon alan kodu köklerini unutmadığının sembollerinden biri olsa gerek. Carmy’n bugüne gelebilmesinin arkasındaki fedakarlıkları hem bir flashback sayesinde gördüğümüz eski çalışma ortamını hem de yaşadığı travma sonrası stres bozukluğunun izlerine şahit olunca daha net öğreniyoruz. Elinin üstünde şefin elini bıçaklayan bıçak dövmesi de bunun bir metaforu diyebiliriz. Parmakları üstündeki görünen ‘SOU’ ise ‘Aciliyet Durumu’nun kısaltması, hep diken üstünde hazır olması gerektiğini hatırlatıyor, dizinin dinamiğiyle de oldukça örtüşüyor. Bu arada ince dilimlenmiş eti ve giardiniera sosuyla Chicago’nun İtalyan biftek sandviçi göçmenlerin getirdiği bilindik ve sevilen bir lezzet. İkinci sezon, Bear adı altında sandviç dükkanını kapatarak fine-dining konseptli bir restorana dönüştürme fikriyle başlıyor. Peki bunu nasıl yapacaklar? Dizi, bu süreçte olacakları anlatmanın yanı sıra, karakterleri daha derinleştiriyor, filtresiz tonunu sürdürüyor. The Bear karakterlerin güven, hayal kırıklığı, aidiyet ihtiyacı ve umuda dair hislerini hikayenin çizgisiyle o kadar iyi birleştiriyor ki, her bölüm birbirinden iyi demek yanlış olmaz. İlk sezondan bile daha iyi bir şölene bizi bekliyor.
MUTFAKTAN DIŞARI ADIM ATIYORUZ
Yeni sezonda Sydney sonunda ciddiye alındığı için mutlu ancak gelecek kaygıları sürüyor. Richie’yi pervasız yanıyla tanımıştık, bu sezon onun da geçmişine, aileyle olan ilişkisine ve gelecekle ilgili beklentilerine kapı açıyor. Yeniliklere açık ve bilgiye aç pasta şefi Marcus ise kendini geliştirmek için yeni bir imkan buluyor. Tina’nın ise terfi edebilmek yolunda önü açık. Ebraheim kendine yer edinebilecek mi, düşünceli. Carmy’nin kızkardeşi Natalie ise geleceklerini güven altına almak için ekibe dahil olmak zorunda. Şefimize gelirsek, o dizinin ikinci sezon fragmanında duymuş olabileceğiniz için o olumlu bir yerden başlangıç yapabilmenin peşinde. Ancak geçmişin yükü o kadar ağır ki. Bastırılmış acılar, bitmeyen sorunlarla ve sürekli her an kötü bir şey olabilir hissi yüzündeki o mahsun ifadeden kurtulmasına engel oluyor. Carmy bu sezon bir nefes alıyor ama ne kadar sürdürülebilir izlemelisiniz. Molly Gordon Carmy’nin lise aşkı olarak kadroya katılıyor. Sezonun en iyi bölümü ise sürpriz kadrosu ile film tadında. Bir ‘origin’ bölümü olmasa da bu tada yakın, beş yıl önceki bir Noel davetine izleyenleri ışınlanıyor, aileyi daha yakından tanıma fırsatı veriyor. Mutfak kültürü, aile gelenekleri, duygusal istismar bu çorbada ne ararsan var. Geçtiğimiz yıl ödüle doymayan ‘Beef’ dizisindeki başarılı performansıyla Oscar’ı kucaklayan Jamie Lee Curtis, ‘Better Call Saul’ ile kalpleri kazanan muhteşem Bob Odenkirk ve ‘American Horror Story’nin başarılı oyuncusu Sarah Paulson ile buluşmaya hazır olun. Bu da yetmezmiş gibi şahane bir cameo daha var, ipucu; kendisi yakın zamanda iki kez ‘kraliçe’ olarak karşımıza çıktı. Son olarak İtalyan mutfağının özellikle ‘Godfather’daki unutulmaz repliğiyle en akılda kalan tatlılarından biri olan cannoli burada bir geri dönüş yaşıyor.
JEREMY ALLEN WHITE YİNE EFSANE
Yaratıcısı Christopher Storer olan The Bear ikinci sezonu 10 bölümden oluşuyor. Dizinin başrolünde Şef Carmy olarak yine Chicago’nun güney yakasında geçen müthiş dizi Shameless’deki Lip rolüyle iyi tanıdığımız Jeremy Allen White bu sezon da efsane. White’a ödüllük performansıyla Ebon MossBachrach, Ayo Edebiri, Abby Elliott, Lionel Boyce, Colón-Zayas, Edwin Lee Gibson ve Matty Matheson eşlik etmeye devam ediyor. Stresli, heyecan verici, çelişkilerle mücadele veren bu ekiple mutfakta buluşmak için Disney+ ekranını açmanız yeterli.