Moda haftalarının karanlık yüzü
Eylül ayı demek, moda haftası maratonu demek… New York Moda Haftası geçen Çarşamba günü sona erdi, bugün bayrağı Londra alıyor. Ancak akıllardaki soru: Bu organizasyon yarardan çok zarar mı veriyor?
Haber Merkezi |ADA ÜNLÜ
Sürdürülebilir modayı savunan bir tasarımcıysanız ve moda haftasına katılmak istiyorsanız ne yaparsınız?
Sürdürülebilirlik henüz tam anlamıyla bir moda trendi değil. Sektörden çıkan atıkların ‘küresel güney’e döküldüğü düşünüldüğünde, çevreye duyarlı üretimin ne kadar önemli olduğunu söylemek hafif kalır.
Özellikle çevreciler için moda haftaları büyük bir savurganlık anlamına geliyor. Paris, Londra, Milano veya New York'ta 15 dakikalık bir podyum sunumunun hazırlanması altı ay sürebiliyor ve ışıklar yandıktan ve etkinlik sona erdikten birkaç dakika sonra, kağıt davetiyeler, plastik su şişeleri, artık yiyecekler ve çok daha fazlası çöp oluyor. Buna ek olarak, bir de seyahatler var. Yapılan araştırmalar, dört büyük moda sezonu boyunca uluslararası defilelere katılmak için seyahat edenlerin neden olduğu yıllık karbon emisyonunun yaklaşık 241 bin ton, ya da Eyfel Kulesi'ni 3 bin 60 yıl boyunca aydınlatmak için kullanılan enerjiye eşdeğer olduğunu ortaya koyuyor.
İlk duyarlı adım Danimarka’dan geldi
Moda haftalarının sürdürülebilirliğini sorgulayan ilk ülkelerden biri Danimarka oldu.
Danimarkalı organizatörler bundan 3 sene önce, Kopenhag Moda Haftası’na katılmak isteyen tasarımcılar ve markalar için bir dizi sürdürülebilirlik şartı uygulamaya karar verdi. Bu şartlar, tabi ki New York, Milano, Paris ve Londra Moda Haftaları için söz konusu olmadı.
Birleşmiş Milletler'in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni temel alan organizatörler, defilelere katılmak isteyen tüm tasarımcılar için geçerli olacak 18 şart belirledi. Koleksiyonların yüzde 50’sinin doğal ve yeni nesil hammaddelerden üretilmesi, geri dönüştürülmüş veya ileri dönüştürülmüş malzemeler kullanılması, kürk ve hayvan derisinin kullanılmaması bu şartların başında geliyordu.
Kopenhag Moda Haftası İcra Kurulu Başkanı Cecilie Thorsmark, eski koleksiyonlardan kalan ürünlerin imha edilmemesini, bunun yerine indirim mağazalarına satılması veya geri dönüştürülmesini şart koştu. Markalar aynı zamanda, tedarik zincirlerinde çocuk işçi çalıştırılmadığını, fabrikaların güvenli ve adil çalışma koşullarına sahip olduğunu da ispatlamalıydı.
Etkinliğin rolüne meydan okumak
Kopenhag Moda Haftası organizasyonundan önce sürdürülebilirlik odaklı endüstri grubu Global Fashion Agenda'da çalışan Thorsmark, 2018'de moda haftasının hem rolüne hem de amacına meydan okumak için bu işi kabul ettiğini söylüyor. Bu cesur adımını şöyle anlatıyor: “Bu şartları uygulamak bir riskti. Kopenhag Moda Haftası, uluslararası basının ve alıcıların ilgisini çeken Ganni gibi büyük ticari isimleri kaybetmek istemedi. 2023 yılı için otuz marka başvurdu ve 28 marka katılmaya hak kazandı. Başvurular önce sektör uzmanlarından oluşan bir gösteri komitesi tarafından incelendi, ardından bir danışmanlık şirketi tarafından onaylandı. Bir marka süreci yarıda bırakırken, bir diğeri 18 yükümlülüğün tamamını yerine getiremediği için reddedildi.”
“Defilelerin doğasında ikiyüzlülük var”
Fashion Revolution, doğayı ve insanı koruyan bir moda hareketi. Dünyanın birçok ülkesinde gönüllüleri var. Fashion Revolution Politika ve Kampanyalar Müdürü Ciara Barry, "Yoksulluk içinde üretilen koleksiyonları sergileyen göz alıcı bir defilenin doğasında ikiyüzlülük var. Moda sektöründeki tüm oyuncular sistemik bir değişim için çağrıda bulunmalı. Moda haftaları bu konuda çok önemli bir rol oynayabilir” diyor.
Oslo ve Helsinki Moda Haftaları, Kopenhag'ın çerçevesini çoktan uygulamaya koymuşken, 7 Eylül’de New York Moda Haftası’nın başlamasıyla birlikte birçok kişi Kopenhag’ın yarattığı gürültünün daha geniş çaplı bir değişimi tetikleyebileceğini umuyordu.
İlk önce, İngiliz Moda Konseyi CEO'su Caroline Rush, Londra Moda Haftası’nın Kopenhag’ı takip etmeyeceğini söyledi. Rush, "Etkinlik; köklü ve yeni markaların bir karışımına ev sahipliği yapıyor ve bunun bir sonucu olarak, küçük işletmeleri yabancılaştırmadan herkese uyan tek bir sürdürülebilirlik standardı belirlemek mümkün değil" dedi. İngiliz Moda Konseyi, bunun yerine markaları Birleşmiş Milletler'in iklim mücadelesine katılmak gibi gönüllü girişimlerde bulunmaya teşvik etmekle yetindi.