Küllerinden doğan Galliano

Paris Haute Couture' Haftası’nın en çok konuşulan defilelerinden biri şüphesiz Maison Margiela’nın şovu oldu. Bir dönem moda dünyasından dışlanan John Galliano, dehasını Maison Margiela defilesiyle yeniden gösterdi.

Haber Merkezi |

ADA ÜNLÜ

Paris bu sezonda Gaultier, Schiaparelli, ama en önemlisi Maison Margiela bize inanılmaz bir sanat ve hikaye anlatıcılığı göstererek herkesin uzun bir süredir özlemini çektiği Haute Couture'ü geri getirdi.  

Defilenin detaylarından önce, modaevinin tarihçesina bakalım. Belçikalı moda tasarımcısı ve Fransız lüks moda evi Maison Margiela'nın kurucusu Martin Margiela, modanın en gizemli insanlarından biri. Bugüne kadar hiç röportaj vermediği gibi, halk arasına da pek karışmadı. Moda dünyasına Jean-Paul Gaultier'nin tasarım asistanı olarak adım atan Martin Margiela, sektörde "Görünmez Adam" olarak adlandırılıyor.

FRANSIZ BANLİYÖSÜNDE KURULAN PODYUM

Bu yaklaşımı tasarımlarına da yansıyor. Tasarımlarını 0-23 arasında numaralandırıyor ve her numara, parçanın ait olduğu Margiela koleksiyonuna karşılık geliyor.

Martin Margiela, İlkbahar/Yaz 1990 koleksiyonunun ilk defilesini 1989 sonbaharında Paris'in, kuzey Afrikalıların çoğunlukta olduğu banliyölerinden birinde gerçekleştirdi. Bu mahalle, defile yapmak için hiç de uygun değildi tabi ki. Engebeli bir podyum üzerinde tökezleyen modeller hem sektörü ve hem de izleyicileri şok etti. Koleksiyon “kaba” denebilecek ve trend olanın tam aksine “yırtık” kıyafetlerden oluştu. Defilenin davetiyelerini mahallenin çocukları çizdi ve çocuklar defile sırasında ön sıralarda oturdular.

Martin Margiela, 2009 yılında yaratıcı tasarımcılık görevinden istifa etti. 2014 yılında John Galliano bu göreve atandı. Markanın fark yaratan defileler Galliano ile devam etti.

Nefes kesici defile

Gelelim geçen hafta düzenlenen şova… Maison Margiela SS24 Haute Couture haftasını ise nefes kesici, unutulmaz bir defileyle kapattı. Alexandre III Köprüsü’nün altında gerçekleşen defile, bir kaçağın videosu ile başladı. Bu kaçak uzun bir koşunun ardından, bir anda podyumda göründü. Defilenin ikinci bölümü ise, camları kırık, ahşap zeminli bir barda devam etti. Kaçak, rüzgarlı ve yağmurlu bir havada, koşmaya devam etti, bara girdi ve şehrin en anlaşılmamış ve yalnız insanlarının arasına katıldı…

Bardaki her bir kişi birer porselen gibiydi. Sanki yaşanan gece hayatını, insanlıklarını ellerinden almış, onları toplumdan uzak, gecenin birer kuklası haline getirmişti.

Galliano, bu insanların sadece bu barda yaşadıklarını ve anlaşıldıklarını anlatmak istiyordu. Parası olmayan bu "yanlış anlaşılmış" insanlar, kendilerini yırtık kumaşlarla sarmalayabiliyor, bellerini iplerle sıkıyor, omuzlarını çöplerle yükseltebiliyordu.

Galliano’nun bu defile ile göstermek istediği ise çok netti: “Stil satın alınabilecek bir şey değildir”

İnsan ötesi görünüm

Defileyi izlerken çok duygulandığım, hatta nutkum tutuldu. Modellerin vücutlarını hareket ettirme şekilleri, siluetleri, yürürken yüzlerindeki ifadeler… Tedirgin edici ama aynı zamanda güzeldi. Modellerin vücutlarına insan ötesi bir görünüm veren korseler, Dame Pat McGrath imzalı porselen bebek makyajı… Ama en önemlisi kıyafetlerdi.

Koleksiyonda şüphesiz Dior'un 20. Yüzyıl ortası izleri vardı… Yani Galliano'nun Dior'daki geçmişinin bir yansımasıydı.

Bir kez daha gördük ki, nereye giderseniz gidin, geçmiş hep arkanızdan gelir, ruhunuza sızar…

İthal bir alkol grubuna zam geldi Borsada servet inşasının formülü uzun vadeli yatırım AK Parti'de büyük kongre öncesi ekip kurulacak, tüzük değişecek İtalyan Bakan duyurdu! Baykar Avrupalı savunma devi ile masaya oturuyor Yazar Selim İleri son yolculuğuna uğurlandı Yazar Selim İleri'ye veda! AKM'de tören düzenlendi