“Kendim için yazıyor, yazarken de eğleniyorum”

Taner Ay, bir arkeolog titizliğiyle çalışıyor ve edebiyat dünyasında yaptığı kazıları bir kuyumcu titizliğiyle işleyerek kitaplarında okurlarla buluşturuyor. Bu arada koleksiyonlarını da ihmal etmiyor.

Haber Merkezi |

Faruk ŞÜYÜN

Romancı, araştırmacı, yazar Taner Ay'ı 1980’lerden beri izliyorum. Kadıköyü’nde bulunmamız, babası öğretmen, yazar Behzat Ay’la tanışıklığım, birbirine yakın yaşlarımız, sinema tutkumuz, Hukuk Fakültesi’nde okumamız gibi birçok ortak paydamız var. 80’lerde okuduğum romanlarında karşıma çıkan edebiyatçı kişiliğine yıllar içinde araştırmacılığı da eklendi. Geçtiğimiz günlerde evinde buluştuğumuzda, müthiş koleksiyonculuğunu da öğrenmiş oldum. Bir aysbergle karşılaşmıştım, çünkü gördüklerim yalnızca suyun üstünde kalan kısımlardı. Daha geniş bir eve taşınma planları olduğu için her şeyi, binlerce kitabı, objeleri uzun ve yorucu bir uğraş sonucunda kolilemişlerdi. Taşınma gerçekleşmeyince onları yavaş yavaş açıyor, evlerine yeniden yerleşiyorlardı! Bu nedenle salondaki yemek masası, onun çalışma masası da olmuştu. Bizi de onun başında konuk etti. Çalışma odasına koli yığınları nedeniyle henüz girilemiyordu.

Masada da büfenin, dolapların üzerlerinde de birisi babasının olan daktilolar vardı. “Daktiloları obje olarak seviyorum, buldukça aldıydım bir dönem” diye anlatmaya başlıyor:

“Limitli sayıda ve orijinal ölçekte üretilmiş metal araba da biriktiriyorum, sayıları 500-600’e ulaşmıştır herhalde. Neredeyse hepsi hâlâ kolilerde. Zaten artık yenilerini almam mümkün değil, dövize endeksli oldukları için fiyatları çok arttı. Fotoğraf çekmeniz için bu 1965 tarihli Ford pikabı buldum, diğerleri gibi kutusunda saklıyorum. Ayrıca koleksiyonumda sinemada kahraman arabalar da bulunuyor. Meselâ ‘Bela’ filmindeki kamyon, ‘Aşk Böceği’ndeki Volkswagen, ‘Gangsterin Kaderi’ndeki Mustang’in de aralarında olduğu onlarca araç...”

Bir sinema tutkunu olduğundan film kahramanı arabalar gibi yine film kahramanlarının figürlerini de biriktiriyormuş. “Baba’da Marlon Brando, ‘Rambo’da Sylvester Stallone gibi… Hepsini çok seviyorum, hoşuma gidiyor, çalışırken yanımda duruyorlar. Şu günlerde de koliye koymamıza sıra gelmeyen Hannibal’daki figür duruyor masamda.”

Sinema deyince binlerce film afişi ve lobi kartından oluşan koleksiyonundan, DVD’lerinden ve yayımlanmış kitaplarından da söz etmeliyim; aralarında ‘Becerikli Bozguncu Rimini'li Federico Fellini’, ‘Yeşilçam Sokağı Fotoğrafları’, ‘Cinemascope Kadınlar - Cinemascope Erkekler’in de bulunduğu çalışmaları rafları süslüyor.

2023 bereketli bir yıl olmuş Taner Ay için: ‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’in ilk iki cildi (üç cilt olacak) ve ‘Edebiyatın’ dizisinin ilk cildi ‘Kadıköyü’, yayımlanmış. Peşinden ‘Suriçi’ ve ‘Beyoğlu’ gelecekmiş… Yeni romanı ‘Yaralı Gönül’ de bu yıl içinde çıkmış. 2024’te Tamburî Cemil Bey üzerine yazdığı bir roman raflarda yerini alacakmış.

Bilgisayarda çalışıyor, ama masada en sevdiğim dolmakalem markalarından birinin klasik ürünü ve mürekkebi duruyor:

“İlkokuldan bu yana dolmakalem kullanıyor, yeşil mürekkebi tercih ediyorum” diyor. Bana da yeni ‘Kadıköyü’ kitabını o kalemle imzalıyor. Çok sayıda dolmakalemi olduğunu öğreniyorum:

“Aslında hangi kalemi, defteri görsem almak istiyorum. Yeter ki kalem, defter olsun. Bazılarını alıyorum. Ancak, defterlere kıyamadığımdan onları kullanamıyorum.”

Tabii ki benim gibi onları kimseye de vermiyor! Bu arada kurşunkalemlere de düşkün. Okurken kitapların altını kurşunkalemle çiziyormuş. Bu nedenle bazı kitapları iki tane alır birini çizerek okur, diğerini temiz bırakırmış. Eşi, Bahar Hanım da bir okuma müptelası olduğundan ve o da satır altlarını çizdiğinden aynı kitapları okuyamıyorlarmış. Herkesin kendi kütüphanesi oluşmuş…

Masanın üzerinde eskicilerden topladığı dikiş makinelerinden biri duruyor:

“Masa geniş olmalı, çünkü üzerine onlarca kitap, obje yığarım. Kitaplar, objeler olacak masamda, onları göreceğim.”

Duvardan duvara kütüphanelerde yeniden yerlerini almaya başlayan kitaplardan bir kısmı ciltli. Sahaflardan aldığı yıpranmış kitapları bir zamanlar ciltlettirdiğini söylüyor “artık ne fiyatlara yetişmek ne de usta ciltçiler bulmak mümkün!” diyor.

Bahar Hanım’ın İspanya’da getirdiği Don Kişot ve Sanço Panço masanın üzerinde. Büfede Kafka’nın da bir heykelciği var. Çok sevdiği Hemingway ve Dostoyevski’yi koleksiyonuna katamadığı için üzülüyor.

Peki nasıl çalışıyor?

“Bir şeyi kafamda tasarlamadan masaya otururum, sözcükler kendiliğinden dökülmeye başlar. Çok sözlük karıştırırım, yazdığım her şeyi teyit etmek isterim. Çok iyi bilsem bile yine kaynaklara bakarım. Sözlüksüz asla masaya oturmam, bütün sözlüklerim paramparçadır bu yüzden.”

Yani hep araştırıyor, araştırırken yorulmuyor, sıkılmıyor. Yazdığı işin çok iyi olmasını istiyor. Eşi, hiç gitmediği yurtdışındaki şehirleri bile haritalardan bakarak caddeleriyle, dükkânlarıyla sanki oradaymış gibi tasvir ettiğini söylüyor.

“Afif Yesari ve Kemal Tahir de öyle yapardı” diyor Taner Ay, “meselâ Mike Hammer’leri öyle yazmışlardır.”

Bir kültür arkeoloğu diyebiliriz onun için. Meraklı birisi olduğunu söyleyebiliriz. Define araştırır gibi yazıyor, ama tek başına… Oysa bir ekip gibi çalışıyor, en hassas ayrıntıları kuyumcu titizliğiyle işliyor:

“Kendim için yazıyor, yazarken eğleniyorum. Bir yerde basılsın, para kazanayım gibi ideallerim hiç olmadı” diye anlatıyor. Böyle olunca da yazdıkları kitaplarını çok daha lezzetli, okunur kılıyor. Meraklı olduğu sinema, yazılarının neredeyse bir senaryo gibi okunabilmesine imkân sağlıyor. Yeni çalışmalarını okumayı heyecanla bekliyorum.

“Çok sözlük karıştırırım, her şeyi teyit etmek isterim. Çok iyi bilsem bile yine kaynaklara bakarım. Sözlüklerim paramparçadır bu yüzden.” TANER AY  
TFF'den harcama limitleri kararı: Yüzde 30'luk pay iptal edildi Borsada servet inşasının formülü uzun vadeli yatırım Hiç gitmediği kasabaya 10 milyon euro miras bıraktı Yalancı bahar bitti, İstanbul'a kar yağacak mı? Uzmanı yanıt verdi İthal bir alkol grubuna zam geldi AK Parti'de büyük kongre öncesi ekip kurulacak, tüzük değişecek