Kadınları kusurlu ama çekici hale getiriyorum
Dicle Çiftçi ‘Eve Giren Güneş Kadar Güneşleniyorum’ sergisini 5 Şubat Pazar günü Adana KUN Art Space’de buluşturdu. Ancak yaşanan deprem felaketi nedeniyle galeri kapılarını kapadı. Şimdi sanatçı Dicle Çiftçi, yeniden sanatseverlerle bir araya geliyor…
Merve Yedekçi |Merve YEDEKÇİ
Serginin açılışının hemen ardından büyük bir deprem felaketi ile sarsıldık…
Evet, ne yazık ki sergi açılışını depremden bir gün önce heyecanla yapmıştık… Sergimin depremin vurduğu şehirlerden birinde olması aslında başka bir şehirde olmasından farklı değildi. Gene de açılmasını tercih etmezdim. Ancak deprem bölgesinde olunca ekstra uzun kapalı kalmak zorunda kaldı. Her şeye rağmen sergi tekrar kuruldu ve böyle bir zamanda bile sergiyi izlemeye gelenlerin olması, sanatın iyileştirici gücünü bir kez daha gösteriyor. Sanatın da bize ihtiyacı var.
Deprem öncesi yaşadığımız başka bir karanlık zaman vardı, o da pandemi dönemi… Siz bir sanatçı olarak nasıl etkinlendiniz süreçten?
Bu sergideki çalışmalarıma pandemi sürecinde başladım ama aklıma süreci anlatmak veya pandemi üzerinden konumlandırarak bir proje yapmak hiç gelmedi. O sırada fark etmeden başladığım ve sonra yavaş yavaş idrak ettiğim bir süreçti. Bu serginin teması az öncede dediğim gibi farkında olmadan başladığım, yalnız ve depresyona girmiş ya da gün ışığını kısa sürede de olsa evine alabilmiş kadın figürlerden oluşuyor. Aslında işlerimin hepsinde kendimden ve herkesten izler var. Güneşi arada bir yakalayabilme olanağı bulduğum, bunu bir fırsat gibi gördüğüm zamanlarda eve kapanmak zorunda bırakılmak depresyona girmek için eşsiz bir sebep. Pandemi sürecinde karamsar birine dönüştüm. Evin içine çok kısıtlı bir süreliğine de olsa giren gün ışığını her gün düzenli olarak beklemeye başladım. Bu sergideki kadın imgeleri lokal ışıklarla, depresif ve dışarıda olmak isteyen kadın imgelerine dönüştü.
Portrelerinizin odağı hep kadın… Bunun sebebi ne?
Kadınların kendi bedenleri ile alıp veremediği var. Yıllarca kendi bedenimle hep bir alıp veremediğim olduğunu keşfettiğimde, kadın portreleri çalışmaya başladım. Ailemdeki kadınlar ve arkadaşlarıma baktığımda da hep kendilerinin bir yerlerinden şikayetçi olduklarını gördüm. Güzellik algımız, komplekslerimiz, kusurlu bulduğumuz yerlerimizle kendimizi gerçek anlamda sevmediğimizi ise üniversite yıllarında okuduğum bir köşe yazısıyla fark ettim. O zamandan beri de kadın bedeniyle ilgili işler yapıyorum. Daha çok yüzünü karakteristik bulduğum kadınların resimlerini yaparken bazen de estetik ameliyatlar sayesinde evrensel normlardaki güzelliğe ulaşmış kadın portrelerini resmediyorum. Boyama tarzımla ise onları kusurlu ama çekici hale getiriyorum. Resmettiğim kadın imgeleri hiçbir zaman gülen ve mutlu kadınlar olmadı, bu kez mutsuzluklarının başka bir sebebini betimlemeyi denedim. Güzellik anlayışı ve normlar yüzünden kendini beğenmeyen kadınlar iken, bu kez güneşi küçücük dünyalarında doya doya hissetmedikleri bir seri olarak karşımızda.
‘Eve Giren Güneş Kadar Güneşleniyorum’ un bizlere vermek istediği mesaj nedir?
‘Eve Giren Güneş Kadar Güneşleniyorum’ tam olarak pencereden giren en temel ihtiyaçlarımızdan biri olan, güneş ışığıyla yetinmemizin bir tür tasviri. En doğal hakkımız olan bir doğa olayını tam anlamıyla yaşayamayıp, yaşadığımız evlerde pencere önünden belli saat aralıklarıyla yetinmeye çalışıyor olmak. Havanın kapalı olduğu zamanlar ise tam bir depresyon sebebi. Bu yüzden galeri mekânının iki katını da bu şekilde değerlendirmek istedim. Giriş katı güneşli, daha pozitif ve yetinmeye çalışan figürlerden oluşurken, alt kat karanlık, kapalı, depresif. Burada yaklaşık 20 güne yakın zaman geçirip burayı pandemi döneminde yaşadığım evle bağdaştırdım ve sergiyi izlemeye gelenlere de bu hisleri aktarabilmeyi arzuladım. Evden getirdiğim pek çok nesne de bana ait olan eşyalarla bir kimlik betimlemesi gibi karşımıza çıkıyor.