Eserlerim doğaya saygı duruşu
Sanayi atıkları, metaller ve hurdalar… Her biri kaynak ustası Mehmet Özçelik’in hünerli ellerinde birer sanat eserine dönüşüyor. Bazen bir balık, bazen denizatı bazen de bir tavus kuşu oluyor… “Çalışmalarım sanattan çok doğaya bir saygı duruşu” diyen Özçelik’in en büyük ilhamı da doğanın ta kendisi…
Haber Merkezi |Gülseren ÜST POLAT
Üret, tüket, at” yaklaşımından “onar, yeniden tasarla ve tekrar kullan” yaklaşımına geçiş belki de dünyamızı kurtaracak temel felsefe... Sürdürülebilirlik kavramının dünyanın -dolayısıyla bizlerin ve sonraki nesillerin- geleceği için en önemli gündem maddelerinden biri olduğu günümüzde, bu bilinçle atılan her adım da bir o kadar kıymetli. Bu kıymetli adımlardan birinin öyküsü ile buluşturacağım sizi bu hafta. Hünerli ellerin atıkları sanata dönüştürdüğü bir hikaye bu...
Mehmet Özçelik, uzun zamandır Cengiz Holding iştiraklerinden Eti Bakır Murgul İşletmesi’nde kaynak ustası olarak çalışıyor. Sanayi atıkları başta olmak üzere üretim süreçlerinde ortaya çıkan malzemeler, metaller ve hurdaların doğaya yeniden kazandırılması gerektiğine inanarak işten arta kalan zamanlarında bu malzemeleri birer sanat eserine dönüştürüyor. Üstelik Mehmet Özçelik’in hayat verdiği eserler, Cengiz Holding ve Eti Bakır tarafından da en üst düzeyde sahiplenilmiş durumda. Geçtiğimiz dönemde Eti Bakır Murgul İşletmesi Binası’nda sergilenen eserler, son olarak Cengiz Holding’in İstanbul’daki merkez ofisine taşınarak buradaki ziyaretçilerin ve çalışanların beğenisine sunuldu.
Bu öyküyü hünerli ellerin sahibi Mehmet Usta’dan (Özçelik) dinleyelim istedik…
Mehmet Usta, öncelikle sizi tanıyarak başlayalım…
2009 yılından bu yana Eti Bakır Murgul İşletmesi’nde kaynak ustası olarak çalışıyorum. İşimi ve mesleğimi severek yapıyorum; ancak çocukluk çağlarımdan beri bir diğer tutkum tamir etmek, atmak yerine onarmak ve yeniden hayata kazandırmak. Bir başka ifadeyle o çöpün benim ellerim ve uğraşımla bakmaya değer bir şeye dönüşmesi benim için bir tutku. Bir tutku olarak ifade ettiğim bu alışkanlığın özellikle pandemi sonrasındaki yeni dünyada önemli bir karşılık bulduğunu görmek ise ayrıca mutluluk verici. Henüz 1 ay önce yaşadığımız deprem felaketi bize doğanın gücünü, ona saygı duymamız gerektiğini ve daha önemlisi doğayı anlamadan üretim yapmanın bizleri nasıl bir felakete sürüklediğini bir kez daha gösterdi. Sırf bu nedenle ben çalışmalarımı sanattan çok doğaya bir saygı duruşu olarak ifade ediyorum; doğaya karışıp gezegenimizi kirletecek ve gelecek nesillerin yaşamlarını riske edecek her türlü atığı çöp olmaktan çıkarıyorum; aksine doğanın kendisinden ilham alan nesnelere dönüştürüyorum.
Üretim sürecinden arta kalan malzemelerle tasarımlar yapıyorsunuz. İlk olarak bu süreç nasıl başladı? Biraz söz eder misiniz?
Bu fikri ortaya atan isim Murgul İşletme İdari Müdürümüz Erhan Orhan oldu. Benim bu çalışmalara tutkumu ve marifetimi bildiği için böyle bir öneriyle geldi. Ardından da hızlı bir üretim süreci başladı. Burada çöpe gidecek her şey benim için malzeme olabiliyor; bu bazen işlevini yitirmiş bir araç motoru ya da baskı balata sistemi, bazen de kayışlar, vida veya somon gibi malzemeler… Tüm bunları atmak yerine, yeniden tasarlamak ve her birinden bir eser çıkarmak ise sadece beni değil tüm çalışma arkadaşlarımı da bir sürece dönüştü. Herkes merakla bir sonraki eserin ne olacağını bekliyor.
İşten arta kalan zamanlarda farklı bir mesainiz başlıyor. Günde ne kadar çalışıyorsunuz eserleriniz üzerinde?
Bu benim için bir bakış açısı, yaşam şekli artık. Tesisteki her tür malzeme için “Bununla ne yapabilirim; ortaya nasıl bir şey çıkar” diye soruyorum. Bu açıdan baktığınızda sanat, hayatımın her dakikasında benimle. Ama tabii mesai sonrası saatlerde, kendime ait hobi atölyemde çalışmalarımı tamamlıyorum. Her bir eseri tamamlamam 1-1,5 ay sürüyor.
Tasarım sürecinden biraz söz edersek... Daha çok ne tür tasarımlar yapıyorsunuz? Nelerden ilham alıyorsunuz?
Benim konum doğaya geri dönüş ile ilgili; bu nedenle insan ve doğa en büyük ilham kaynağım. Bu bazen bir balık ya da denizatı oluyor bazen de bir tavus kuşu ya da insan yüreği. Elbette elimdeki malzemenin şekli, maddesi ve rengine göre de ortaya çıkan eser değişebiliyor. Murgul’un doğal dokusunun yanı sıra şimdi kültürel simgelerine yoğunlaşmayı planlıyorum. Şu anda mesela bölgedeki yoğun arıcılık faaliyetlerine istinaden yine atık malzemeleri kullanacağım bir arı figürü üzerinde çalışıyorum. Bölgenin bir diğer sevilen geleneği boğa güreşleri; bir sonraki çalışmam da büyük olasılıkla bir boğa figürü olacak.
İsimsiz sanat eseri olmaz, her eserinize bir isim veriyor musunuz? Sizin için çok özel olan bir eseriniz var mı?
Bu çalışmalara özel bir isim düşünmedik hiç. Biraz spontane başladık böyle bir şey yapmaya. Ortaya çıkan eserleri gördükçe de yenilerini yapma isteği oluştu. Ama en özeli hangisi derseniz de tavus kuşu diyebilirim. Kendine özgü bir duruşu var bu kuşun. Kanatlarını açtığı zamanki duruşu ve zarafetini işlemek için çok emek harcadık. Çok fazla detay vardı.
Daha önce Eti Bakır’da sergilendi eserleriniz ve ardından da Cengiz Holding’in merkezinde sergileniyor. Bu sahiplenilme ne hissettiriyor size?
Bu sahiplenilme elbette çok değerli; emeğimin karşılığını ve takdirini almak bana mutluluk veriyor. Ama daha önemlisi, içinde bulunduğum kurumun benim fikirlerimi, çöpe atmak yerine hayata ve insana kazandırmak konusundaki görüşlerimi paylaşmaları ve sergilemeleri… İşte bununla gurur duyuyorum.