Emrah Ablak: Mizaha ilginin bir kuşağı yok
O, Türkiye’nin en popüler çizerlerinden… Yarattığı ‘Karikafilm’ serisi fanatiklerini yarattı… Ama “Kalfalıktan ustalığa geçmeye çalışıyorum” diyecek kadar mütevazı… Emrah Ablak ile mizahı, yarattığı yeni dergisini ve yeni medyada çizer olmayı konuştuk.
Merve Yedekçi |Merve YEDEKÇİ
Çizerlik nasıl başladı…
Babam Türkiye’nin demir çelik üretiminden sorumlu, üretimini planlayan kişiydi. Dolayısıyla bütün demir çelik fabrikalarını gezdik. Etrafım mühendislerle doluydu. Konuşulan şey hep mühendislikti. Kaçınılmaz olarak makine mühendisi oldum. Çizme konusuna gelirsek; bu geziler sırasında arkadaş ediniyorsunuz ve o arkadaşları bırakıp başka bir yere gidiyorsunuz. Bir çocuk için bu çok kolay bir şey değil. Çünkü çocuğun oynamaya ihtiyacı var. Arkadaşın olmadığı yerde kalem, kağıt veya başka şeylerde çocuğun arkadaşı olabiliyor. Benim arkadaşım kalem kağıt oldu ve o yaşlarda ince motoru geliştirmeye başladım, çizmeye başladım ve çizerken kendimi eğlendirmeyi de başarabildim. İnsan çizerek kendini eğlendirmeyi başardığı zaman aslında bu çok güzel bir avantaj. Canınız sıkılınca kimseye ihtiyacınız olmuyor kalem ve kâğıttan başka.
Peki bu yeteneğinizi ne zaman mesleğe dönüştürebildiniz?
Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği’ne başladığımda aklımda direk Oğuz Aral’ın dergisine gidip karikatür göstermek vardı. O zamanlar Avni Dergisi’nin karikatür gösterme günleri olurdu. Gittiğiniz zaman yaklaşık 50 kişi olurdu. Karikatürist olmak isteyen çok genç vardı. Bu karikatürist olmak isteyen gençlerin de kendi network’ü vardı. Gidip dergide buluştuğunuzda sadece dergide kalmıyordu, hafta içi de buluşurduk. Daha sonra derginin arka sayfasında bir karikatürünüz yayımlanır, o amatör grup arasında siz artık biraz kıdemli hale gelirdiniz, çünkü sayfada karikatürünüz yayımlanmaya başlamıştır. O zamanlar 1 karikatüre 30 lira verilirdi. Haftada 3 karikatürüm yayımlanmaya başlamıştı. Üniversitede okuyorum 90 lira kazanıyorum dergiden. Ufak ufak meslek haline gelmişti. Mühendisliği bitirdiğimde birçok dergide çizmiştim. L-manyak, Gırgır, Avni…
İlk çizdiğiniz karikatür neydi?
İnanın hiç hatırlamıyorum. Çünkü çok ufakken başladım ama ilk aklımda olan karikatürlerimden bir tanesi şuydu: Aerosmith’in vokalist’i. Onun konser kaydını gördüm, dev bir ağzı var, şarkıyı söylerken mikrofonu yutuyordu. Öyle bir şey çizmiştim.
Karikatürlerinizde insanların kendilerini soktukları birbirinden trajikomik hâllere değiniyorsunuz.
Sevdiğim İzmirli bir arkadaşımın ‘Les’ adlı bir müzik grubu vardı. Onlara bir jest yapmak istedim; çizgilerimle bir klip yapmayı düşündüm. Çocukların yaptığı parçaların müzikleri de çok güzel hikâyelerdi. Fotoroman, çizgi roman yapılabilecek hikâyelerdi. Dedim, “çizeyim bunun hikâyesini, müzikle uygun bir şekilde çekeyim.” Çektim ve 2007’de Youtube’a koyduk, çok sevildi. İki tane daha yaptım. Fakat işin mesaisi çok uzundu. Bıraktım, seneler sonra 2018 yılında başladım tekrar. Çünkü medya daha uygun hale geldi Twitter, Instagram gibi daha hızlı medyalar sayesinde...
Dijitalleşme ve sosyal medya sizce karikatür dünyasını nasıl etkiledi?
Bence dijitalleşme karikatür dünyasını birazcık yıprattı. Çünkü senelerdir bedava kullandılar. Bedava kullanmakla kalınmadı dizilerde filmlerde her yerde kullanıldı. Fakat NFT sayesinde aslında çizerler biraz nefes aldı. Dolayısıyla dijitalleşme çizerlere çok yaradı.
Türkiye’nin en kalın mizah dergisi olan ‘Mis’i yarattınız ve NFT versiyonu da bulunuyor.
Sosyal medya hayatımızı öyle bir ele geçirdi ki popüler kültürü de devraldı. Bizim yaptığımız karikatürcülük, çizgi romancılık popüler kültüre hitap eden bir iş. İşimizi insanlara ulaştırmak istiyorsak popüler medya neyse onu yakalamalıyız. ‘Mis’ dergisi de bu yüzden kalın bir dergi. Açtığınız zaman uzun vakit geçirebilirsiniz. Kâğıt medyası öyle değil, yarım saat okuyup bırakıyorsun, yine eline telefonu alıyorsun. “Öyle bir dergi yapayım ki, insanlar alıp tüketmesin hemen. Kenara koysun 2-3 gün sonra tekrar eline aldığında okuyacak başka şeyler bulsun. Derginin içinde kaybolsun, ne neredeydi karıştırsın” dedim.
NFT ve dijital sanat desek neler söylemek istersiniz?
NFT yayıncılık aslında şunu değiştirdi: Kâğıt, matbaa, dağıtım parası gibi maliyetler aradan çıkıyor. Ve çizerler nihayet para kazanabiliyorlar. Tabii eğer NFT dergiciliğini başarabilirsek. Olursa NFT olur olmazsa da Instagram’daki sayfam gibi devam edilebilir. O da dergi, yeni dönemde sosyal medya dergisi. Fakat eskisini de yaşatmaya çalışıyoruz.
Karikafilm’ serisini de özel bir NFT koleksiyonuna dönüştürmeyi düşünüyor musunuz?
NFT yapmayı düşündüm aslında fakat NFT küresel bir şey. NFT dili olarak sanırım İngilizce geçerli Türkçe çok çalışmıyor. Türkçe bir şey çıkardığınız zaman yatırımcıların ilgisini çok çekmiyor. Zaman içinde bunlar aşılır gibi düşünüyorum.
Y kuşağının mizahla ilişkisini nasıl yorumlarsınız?
Mizaha ilginin bir kuşağı yok. Hepsi ilgileniyor mizahla. Fakat işte biz kâğıt üzerinde çok ilgilendik. Y kuşağı tabii bunu internette tecrübe etti. Mizah kuşaktan kuşağa değişmez, araçlar değişir.
HAYATIMIN İŞİ ÇANAKKALE SAVAŞI ÇİZGİ ROMANI OL
Çizerlikle yazarlık ilişkisine dair neler söylemek istersiniz?
Aslında çizerlik ve yazarlık birbirine çok benzeyen, hatta birbirinin aynısı şeyler. Çünkü ikisi de hikâyeci. Bir tanesi kelimelerle betimleyerek anlatıyor, bir tanesi kelimelerle de destekliyor. Ama çizgiyle zaten sahneyi olduğu gibi koyuyor. O anlamda yazarlıktan ayrıldığı yer sinema yönetmenliğine yakın. Çünkü bu sefer işin içine casting giriyor, bir sürü şey giriyor. Dolayısıyla çizgi romanlık, karikatürden bahsetmiyorum yalnız, herhalde en zor dal. Mesaisi inanılmaz ağır.
Peki şimdilerde neler var?
Bir süre daha ‘Karikafilm’ yapmaya devam edeceğim. Yavaş yavaş kendi hikâyelerimi yazmak, çizmek istiyorum. Hepsini de çizemiyorum avukatlara danışıyorum bu olur mu olmaz mı onları yapacağım önce. Sonra da Çanakkale Savaşı’nın çizgi romanını yapıp kalemi bir kenara koymak istiyorum. Bu, benim 20 senelik projem. Okudum, hikâyemi çıkardım ama çizgi roman olarak daha geliştiremedim kendimi. Aslında ‘Karikafilm’leri çizerken kalfalıktan ustalığa geçmeye çalışıyorum. Onu hissettiğim anda Çanakkale Savaşı’nın çizgi romanını çizmeye başlayacağım. Benim hayatımın asıl işi o olacak. Şu ana kadar çizdiğim her şey o hikâyeye hizmet edecek. *Bir Podcasts’ de “korktuğumuz zaman gülüyoruz’’ diyorsunuz. Gerçekten korktuklarımıza mı gülüyoruz?
Evrim bilimciler araştırıyorlar, memeli canlılarda neden bir tek insanlar gülüyor. İnsanlar korktukları zaman diş gösteriyorlar. Youtube’ de videolar var insanlar düşüyor, başlarına bir şey geliyor ve bu videoları izlerken gülüyoruz. Hatta batıdan doğuya gittikçe yani okuma oranının daha düşük olduğu yerlerde insanların daha çok kaba komediye güldüğünü görüyorsunuz. Bizim yaptığımız işte de mizahçılar için muhalif diyorlar aslında biz iktidarı işaret ediyoruz. Bizim tek işimiz o. Çünkü insanlar iktidar figüründen korkuyorlar. Çünkü insanlar korkuyla yönetilirler. Biz insanlara iktidarı işaret ediyoruz. İnsanlar da korkarak bize tepki veriyorlar, yani gülerek.
Neden “çizerin muhalif bir tavrı olmalıdır” şeklinde bir algı var?
Mizahçı muhalif olabilir. Ama mizahçı illaki muhalif olacak diye bir şey yok. Mizahçının işi değil. Ben 30 senedir bu işin içindeyim, tanıdığım mizahçıların çok azı muhalif. Muhalif dediğim, siyaset bilim insani olarak söylüyorum. Bizden siyaset bekliyorlar. Ama biz siyaseti bilmiyoruz. Bizim tek bildiğimiz şey iktidarı işaret etmek. İktidar illaki hükümet olmak zorunda değil. İktidar sokakta sana dayılık yapan çocuk da olabilir, herkesi döven abi de. Bunların karikatürünü çizdiğinde, onunda karikatürü komik olur. Hayatta seni terk eden sevgiliyle ilgili espri yaptığında o da komik olur, ona da gülerler çünkü terk edilmek de herkes için bir korkudur. Korku da iktidar duygu.
ANA AKIM ÇİZERLERİN HEPSİNE KEFİLİM
İlk okuduğunuz çizgi roman neydi?
İlk okuduğum çizgi roman büyük ihtimal 1977 senesinde 4-5 yaşlarında Zonguldak’ta bir terzideydi. Çok tuhaf bir binada, yeşilliğin içinde kule gibi bir yerdi. Bir baktım 10-15 sayfası kalmış yırtık bir dergi. Türkçe miydi, farklı bir dilde miydi hatırlamıyorum. Ama renkli çizgi romandı onu hatırlıyorum. Kin Kong çizgi romanıydı. Kin Kong gökdelenin tepesinde uçakları aşağıya indiriyordu.
Bize tavsiye edeceğiniz yerli-yabancı çizgi romanlar hangileri?
Okurlar bir kitap mağazasına girdikleri zaman hepsini denesinler kendi tarzlarını oluştursunlar. En doğrusu o. Yerli çizerlerden başlasınlar. Ana akım çizerlerin hepsine kefilim. Hepsi çok güzel işler yapılıyor. Mesela İlban Ertem’in Puslu Kıtalar Atlası’yla başlasınlar. İnanılmaz bir emek.
Motorsikletle ve denizcilikle yakından ilgilendiğinizi biliyoruz. İçinizde maceracı bir yön var mı?
Macera bitmez. Ancak saklanırsan hayattan, o zaman olmaz. Kapıdan çıktığın anda macera başlıyor.
600 SAYFALIK MİZAH ŞÖLENİ
Karikatürist Emrah Ablak, akıllara kazınmış parçaları kısa hikâyelerle dönüştürdüğü #karikafilm serisinden sonra şimdi de 60 kişilik çizer kadrosunu bir araya getiren, 600 sayfalık Mis Dergi’nin NFT ve basılı formatıyla karşımızda. Mis Dergi'nin basılı versiyonu Çizgi Marmara tarafından yayımlanırken, NFT edisyonunu Pagzi Tech tarafından üretildi.