Çocuk ruhunuzu asla kaybetmeyin
Atatürk sadece cesareti ve liderliğiyle değil, aynı zamanda içindeki çocuğu asla kaybetmemesiyle de ilham verici bir liderdi.
Haber Merkezi |TUNÇ DİPTAŞ
Atatürk, son zamanlarında bir gece Ankara’da arabayla seyahat ederken yolda zeybek oynayan bir grup insana rastlar. Havanın soğuk olmasına rağmen, arabasından inip zeybek oynamak ister. Yakınındakiler, hastalığının ilerlediğini ve bu soğukta terli bir şekilde zeybek oynamasının riskli olacağını hatırlatmaya çalışsalar da Atatürk, bu coşkuya katılmakta kararlıdır. İnce gömleğiyle dışarı çıkar ve zeybek oynamaya başlar.
Geçtiğimiz yıl bir televizyon programında Prof. Dr. Celal Şengör, Atatürk'ün hayatına dair bu hikâyeyi paylaşırken şu yorumu yapmıştı: “Atatürk müthiş bir dehadır; ama aynı zamanda muzip bir çocuk gibidir.”
Atatürk'ün cesareti, kararlılığı ve ileri görüşlülüğü üzerine sayısız hikâye anlatılır; ancak onun çocuk ruhu nadiren anılır. Bunun nedeni, çocuk ruhlu olmanın çoğu zaman zayıflık olarak görülmesidir.
Hastalıkla boğuştuğu günlerde kimseye haber vermeden Dolmabahçe Sarayı'ndan gizlice kaçıp halkıyla buluşması, Sakarya Savaşı’nı bir çocuğun oyun oynaması gibi farklı bir stratejiyle kazanması, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’yi gezerken Ege Vapuru’nda salıncakta sallanırken yüzündeki o içten ifade... Bunlar, Atatürk'ün çocuk ruhunun güzel yansımalarından yalnızca birkaçıdır. Dünyaya meydan okurken, hastalıklarla mücadele ederken, Atatürk o çocuk ruhunu hep korumuştur.
Ne yazık ki bize öğretilen, tam aksine, çocuk ruhumuzu bastırmamız gerektiğidir. Günümüzde yetişkin olmanın bedeli, içimizdeki çocuğu susturmaktır.
Bazen bir toplantıda içten bir kahkaha attığımızda, arkadaşlarımız arasında fazlasıyla dürüst olduğumuzda ya da cesurca sıra dışı bir fikir ortaya koyduğumuzda sıkça şu sözlerle karşılaşırız: "Çocuk musun sen?" Toplum, büyük hayaller kurduğumuzda, durmadan sorular sorduğumuzda, düşünceleri sorgulamaktan vazgeçmediğimizde veya coşkuyla sevinç çığlıkları attığımızda hemen "Çocukluk yapma" diyerek sınırlarımızı çizmeye çalışır. Bizi hizaya sokmaya, içimizdeki çocuğun etrafına görünmez duvarlar örmeye çabalar. Ancak bu duvarlar, başlangıçta konfor alanı gibi görünse de zamanla birer hapishaneye dönüşür.
Oysa çocuk ruhunu korumak büyük bir ayrıcalıktır. Çünkü çocuklar:
1. Her sabaha yepyeni bir heyecanla başlar. Dünün sıkıntılarını bir kenara bırakır, bugüne coşkuyla uyanırlar.
2. Bitmek bilmeyen enerjileriyle sürekli hareket halindedirler.
3. İstediklerini almak için her yolu denerler, reddedilmekten korkmazlar. Yere düşseler, ağlasalar da çabuk ayağa kalkarlar. Çoğu yetişkinin yaptığı gibi ilk denemelerinde başarısız olduklarında “tamam“ demezler. Yeniden denerler.
4. Değişimi korku değil, heyecanla karşılar; zorlandıklarında çevrelerinden yardım istemekten çekinmezler.
5. Her zaman nedenleri bilmek isterler, amaçsızca yaşamazlar.
6. Düşüncelerini filtresiz dile getirirler. “Çocuktan al haberi” sözünden de anlayacağınız gibi dürüsttür çocuklar. Akıllarına geleni söylerler. “O kızacak, bu üzülecek” gibi dertleri yoktur.
7. Soru sormaktan, sorgulamaktan vazgeçmezler; büyüklerini bunaltacak kadar sorgularlar.
8. “Başkası ne der?” diye düşünmeden, kendi özgürlüklerini yaşarlar.
9. Hayatı gereğinden fazla ciddiye almazlar, her şeyi oyuna çevirme yetenekleri vardır.
10. Albert Einstein’ın dediği gibi, “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir”. Çocuklar bu sözü yaşarcasına sınırsızca hayal kurarlar.
Bir yetişkini bilge yapan, edindiği tecrübeler ve yaşadığı farkındalıktır. Çocuklar ise doğuştan gelen saf bir öz-bilgiye sahiptir.
Atatürk sadece cesareti ve liderliğiyle değil, aynı zamanda içindeki çocuğu asla kaybetmemesiyle de ilham vericidir.
Hayatı muzip bir çocuğun yaratıcılığı ve tutkusuyla yaşamanız dileğiyle.