Bu bir iktidar oyunu
William Shakespeare’in en güçlü ve klasik oyunlarından Macbeth, Barış Atay ve Ezgi Çelik ile birlikte yeniden tiyatro sahnesiyle buluştu. Oyunu, farklı bir yorumla sahneye taşıyan ikili ile bir araya geldik, Macbeth’in serüvenini dinledik.
Haber Merkezi |HELİN KAYA
Macbeth tiyatro sahnesinde oldukça popüler ve seyircinin aşina olduğu bir oyun. Ekip olarak farklı bir bakış getirdiğinizi düşünüyor musunuz? Seyirciden gelen izlenimler nasıl?
BARIŞ ATAY: Bir kere reji olarak zaten oldukça farklı bir yorum. Elbette ki bu çok dikkat çekici oluyor. Seyirciden şu ana kadar gelen tepkiler genel olarak çok olumlu. Hem farklı bir yorum izlemek hem Macbeth’i bu dönemde tekrar izlemek adına... Seyircinin hem metin hem de daha farklı sahnelemeler konusunda aşina olduğu bir oyun. Fakat bu fark, oyuncu sayısı değişiminden tutun da rollerin bölüştürülmesine ya da sahne üzerine taşınırken tercih edilen ışık ses efektleri gibi teknik konulardaki birçok değişime kadar seyirciler açısından gayet çarpıcı.
EZGİ ÇELİK: Masalsı bir Macbeth diyebiliriz sanki... Macbeth ailesinin kâbusu. Bunu cadılar seyirciye anlatıyor. Oyunun cadılar üzerinden yorumlanışı, tüm erkek rollerini de beş farklı kadının oynuyor olması seyirci açısından farklı bir deneyim. Seyircinin bir trajedi izlediğini unutmadan, hem de ara ara cadılarla beraber beklenmedik bir rahatlama yaşaması yeni bir deneyim her iki taraf içinde.
Oyunda nasıl bir araya geldiniz?
E.Ç: Benim dahil olmam Barış’ın vesilesiyle oldu. Yönetmenimiz ile konuşurlarken Barış öneriyor sonrasında da tanışmalar, toplantılar ve başladık. Benim çok sevdiğim bu yüzden de çok tedirgin olduğum bir roldü Leydi. Oyunun kendisi de Shakespeare oyunları arasında en sevdiklerimden. “Nasıl yapılacak? Günümüzde tekrar nasıl sahnelenecek?” gibi bir soru vardı kafamda. Şu an içinde bulunduğum yorumdan da Leydi’ye yaklaşımımızdan da çok mutluyum. Korkarak Shakespeare oynamak yerine, “uf ne kadar zevkliymiş!” diye oynuyoruz. Bu bir lüks ve bulunması çok zor.
B.A: İntihar Şov’un provaları sırasında moda sahnesinde yapıyordum provaları. O zamanlar zaten arkadaşım Kemal ile bir Shakespeare çalışmak üzerine konuşuyorduk. Bu karar kesinleşince oyunun Macbeth olmasına karar verdik. Aslında bu süreçte gelişen bir durum oldu.
Sahnelerde olduğu kadar siyasette de aktif rol almış oyunculara sorduğum bir soruyu size de sormadan geçemeyeceğim. Tiyatro siyasetten ayrı tutulabilir mi sizce?
B.A: Tiyatro diye daraltmamak lazım. Sanat siyasetten çok ayrı tutulamaz, söylenenin aksine. Bazı sanatçılar sanat siyasetten üstündür, sanatçının politik görüşü olmaz ya da açık bir şekilde söylenmemelidir der ama ben hiçbir şekilde katılmamakla beraber tam tersi tezi savunuyorum. Bir kere sanatçı o muhalif kimliği her zaman üzerinde taşıması gereken kişidir. Bu açıdan düşündüğümüzde her türlü sanat disiplini siyaset ile bağlantılı.
5 yıllık vekillikten sonra tiyatro sahnesine dönüş süreci nasıl geçti sizin için?
B.A: Çok kolay oldu diyemem, sancılı bir süreçti… Çünkü 5 yıl bu kadar yoğun bir şekilde çok farklı bir alanda çalışınca en hafif tabirle idmansız oluyorsunuz. Kendi yazdığım ‘İntihar Şov’u bir sezon oynamak aslında beni bu sürece hazırlamak açısından iyi oldu. Vekillik bittikten sonra başlasaydım beni çok zorlardı diye düşünüyorum.
Günümüz koşullarından birçok konuya değiniyor aslında Macbeth… Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
E.Ç: Nerede, hangi meslek grubunda, hangi sosyoekonomik düzeyde olursanız olun insanın içindeki iktidar hırsı geçmiyor, azalmıyor ve değişmiyor. Sadece her insanın sınırları ve bu konuda yapacakları, limitleri farklı. O yüzden bu hikâyenin ve zamanının geçmesi imkânsız. Bir bakıma üzücü ama aynı zamanda da bir Shakespeare şahaneliği.
B.A: Macbeth, öz itibariyle tanımlamak gerekirse bir iktidar oyunu aslında. Yüzyıllardır bu iktidar olgusunun çok değişimlere uğramadığını düşünürsek, Macbeth de bu güncelliğini koruyor. Bu döneme uygun olmasının sebeplerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Belki farklı çağlarda yaşıyoruz ama günümüz iktidarlarına baktığımızda Macbeth’in o iktidar süreciyle, hırsıyla, iktidarı elinde tutmak için kullandığı zalimce ve hilelerle dolu yöntemlerle çok benzeşiyor var olduğumuz dönemle.
Lord ve Leydi Macbeth iktidar hırsını hangi yönleriyle sergiliyor?
E.Ç: İkisi farklı yönlere evriliyorlar aslında. Tamamen Leydi’nin ateşiyle başlayan iktidar hırsı bir süre sonra Macbeth’in elinde kontrolden çıkıyor. Bence bu konuyu ele almak için muhteşem bir ikili Macbeth’ler. Son derece kontrollü ve hırsla ilerleyen Leydi, iktidarı elde edince tatmin olur ve durmak gerektiğini düşünür, Macbeth ise tam bu noktada esas elde ettikten sonra kontrolden çıkar. Hem daha fazlasını ister hem de bu gücün getirdiği korkular altında ezilir. Hangisi haklı? Ya da neye göre, hangi noktada gücü elde ettikten sonra durmalıyız? Tam olarak ne kadar kötülük hakkımız var? Bu soruları sorunca Leydi’ye de Macbeth’e de bakış değişiyor ve bu çok heyecanlı. Çünkü insan olmak tam olarak böyle bir karmaşa ve karanlık bence…
Oyunda Leydi Macbeth’in karakter olarak bir dönüşüm içine girdiğini görüyoruz aslında. Nasıl yorumladınız bu dönüşümü?
E.Ç: Oyuna ve karakterlere baştan beri yaklaşımımız bu dönüşümlerin mutlaka ortaya çıkması üzerineydi. Alışılmış Leydi Macbeth’lerin dışına çıkıp, tüm insani duygularını ortada yaşayan bir kadın yaratmak istemiştim. Hırsı, tutkusu, arzuları için yapmayacağı yok Leydi’nin evet ama kendi içinde ne kadar zorlandığını ve onun da vicdanı olduğunu unutmamaya çalıştım hep. Kalbinin sesini duyuyor ama bastırabiliyor aynı zamanda da. Bu dönüşümü geçirebilmesi için baştan itibaren bu katmanları iyi anlatmak gerekliydi. Çünkü evet Leydi Macbeth’in tam tersi bir yönde dönüşüyor. Tutkularına kavuştuğu anda da vicdan azabına yenik düşüyor zaten. Vicdan azabı ve pişmanlık onu kendi ölümüne kadar götürüyor. O baş edememe, elde edilen güce karşı karı kocanın farklı yönlere doğru dönüşümü oyunun en kıymet verdiğim yerlerinden.
2025 yılı içinde farklı projelerde yer alacak mısınız? Bir hazırlığınız var mı?
B.A: 2025 yılında görünen o ki Macbeth devam edecek. Benim Bülent Emrah Parlak ile birlikte başladığım ve önümüzdeki dönem devamını düşündüğümüz ‘Sabotaj’ diye bir sahne şovumuz var. Bir tiyatro oyunu daha olabilir ve senaryosunu okuduğum bir sinema oyunu var. Şartlar uygun olursa 2025 sonu 2026 başında onu çekmeyi planlıyorum.
E.Ç: Tokyo’da ilk gösterimini yaptığımız filmimiz ‘Gündüz Apollon Gece Athena’ festival sürecine başlayacak. Çok heyecanla bekliyorum o süreci. Ocak ayında da ulusal kanal için hazırladığımız dizi yayına giriyor. Macbeth ile de beraber baya yoğun, güzel bir 2025 umuyorum.
Beş cadının oyunun gidişatını nasıl değiştirdiğini gözlemliyorsunuz?
GÖZDE KISA (tüm cadılar adına): Cadılar hikâyenin gidişatında büyük bir değişikliğe neden olmuyor. Zaten böyle bir zulmün hüküm sürdüğü düzende yıkıcı bir sona varılacağını çok iyi biliyor ve bu hikâyeyi değiştiremese de anlatan ve gösteren bir yerde konumlanıyor. Belki cadılar için zaten var olan gidişatın farkına varılmasındaki kolaylaştırıcılar olduğunu söyleyebiliriz.