“Bize sanat tarihini de erkekler anlatıyor”
Akademisyen Aslı Kotaman, ‘Sanatın Erkeksiz Tarihi’ kitabı ile bizleri, kadınların sanat yaşamına ışık tutan bir yolculuğa çıkarıyor. Tarih boyunca kadın sanatçıların dışarıda bırakılmasının kabul edilemez bir anlayış olduğunun altını çizen yazar, bu kitapla hakkı olana hakkını da teslim ediyor bir anlamda…
Haber Merkezi |HELİN KAYA
Sanat tarihinin, en başından itibaren sistematik olarak kadınları dışarıda bıraktığının altını çiziyorsunuz. Ataerkil düzenin sanat ile arasında neler oluyor?
Kadınlar yüzyıllar boyunca sanatın nesnesi ya da konusu oldular. İlham perisi oldular.
Sanatı icra eden olabilmek için somut koşullar gerekliydi. Kadınların sanatçı olmaları da mümkün değildi. Sanat en başından itibaren usta-çırak ilişkisini zorunlu kılıyordu. Oysa kadınların çırak olabilmesi imkanlı değildi. Kadınlar, erkeklerin çalıştığı stüdyolara da giremiyorlardı. Kadınların sanat alanında var olabilmesi için ya çok varlıklı ve kızlarının sanat alanındaki eğitimini destekleyen bir aileden geliyor olmaları ya da sanatla uğraşan bir babanın kızı olmaları gerekiyordu. Sorun sadece bu da değildi. Sanatın tarihi yazılırken kadınlar bir yanlışlık sonucu, basitçe unutuldukları için ya da yeterince iyi kadın sanatçılar olmadığı için dışarda bırakılmadı. Sanat tarihi başından beri kadınları, dahası erkek olmayanları dışarıda bıraktı. Bu sanatçıların eserleri saklanmadı, kataloglanmadı, sanatçılar cinsiyetleri açısından asla eşit şartlara sahip olamadı. Döneminde ünlü olanlar bile unutulurken bazıları ise tanınma kısmına bile yaklaşamadı. Tabiri caizse nice yetenek sündü gitti.
Böyle bir kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
En eskisinden en yenisine, en çok okunandan en çok konuşulana, sanatın tarihini yazan onlarca kitabı açın ve bakın. Bir şeyin eksik olduğunu fark edeceksiniz.
‘Sanatın Erkeksiz Tarihi’ öncelikle ismiyle dikkat çekiyor. Kitabın toplumsal olarak nasıl bir mesaj vermesini hedefliyorsunuz?
Ben kadın sanatçıların, sanat tarihi içinde hak ettikleri yere geri konmasını istiyorum.
Kitap 50 kadın sanatçının 50 eserinin bulunduğu bir arşiv aslında. Peki, bu isimlere sanatçı olma şansının neden verilmediğini düşünüyorsunuz?
Bu isimlerin hepsi enikonu sanatçı. Hatta içlerinde kendi dönemi içinde efsane olan isimler var. Biz bugün onları neden bilmiyoruz? Çünkü bize sanat tarihini de erkekler anlatıyor.
Tarih boyunca sanat anlayışıyla isimlerini zenginleştirmiş birçok kadın sanatçı var. Fakat siz bu isimlerden ziyade tarih sahnesine çıkmamış yüzlerce kadının hikayesinin de olduğunun altını çiziyorsunuz. Bu bize neyin farkındalığını kazandırmalı?
Belki de hatta kesinlikle çok müthiş yetenekler vardı ve onlar sanatçı olma imkanını elde edemediği için hiç bugüne kalabilen eser üretemediler. Aslında üretenlerin bile eserlerinin çoğu bugüne kalamadı. Dahası birçok döneminde ünlü kadın sanatçının eserleri erkek sanatçılara ithaf edildi ve uzun seneler müzelerde yanlış isimlerle sergilendi. Bugün biz sadece, olağan üstü yetenekli, koşullara meydan okumuş, şansları kimi zaman yaver gitmiş, hayran olunacak bir cesaretle çalışmış olan sanatçıları tanıyoruz. Peki herkes bu kadar cesaretli olmak zorunda mıydı? Elbette ki değil. Dolayısıyla onlar kadar cesaretli, onlardan daha şansız olan kimi müthiş yetenekler ortaya bile çıkamadı. Koşullar uygun değildi çünkü.
Kitapta dikkatimi çeken önemli detay kadın sanatçıların isimleriyle, erkek sanatçıların ise soy isimleriyle anılması oldu. Bunun sebebi nedir peki?
Bu bir ayrımcılık. Kadın sanatçıyı çocuksulaştırmak ama erkeğe gerekli saygıyı sunmak gibi düşünmeli.
50 kadın sanatçının direnişini kaleme alırken mücadelesiyle sizi etkisi altına alan bir isim oldu mu?
Bu yola çıktığımda etkilendiğim isimlerle, kitabın son noktasını koyduğumda etkilendiğim isimler arasında da fark var. Bu öyle zengin bir dünya ki, başlarken 50 kadın sanatçıyı anlatmak istemiştim, şu an yeniden yazsam 50 sanatçı daha yazabilirim. Ancak kocası öldükten sonra güneş alan evin tek resim stüdyosuna geçebildiği zaman büyük boyutlu resimler üretebilen Lee Krasner mesela, onun adını arama motoruna bugün bile yazsanız Jackson Pollock’un eşi diye çıkacaktır. Ama sanırım hikayesinden en çok etkilendiğim isim Charlotte Salomon. İnanılmaz bir hikaye, müthiş bir yetenek ancak insanın yüreği burkuluyor hem araştırırken hem yazarken. Okuyanların da çok etkileneceğinden eminim.
Günümüzde sanatta kadının varlığını nasıl gözlemliyorsunuz? Erkek olmayanlar hala çerçevenin dışında mı bırakılıyor?
KÜNYE
Sanatın Erkeksiz Tarihi
Aslı Kotaman
Karakarga yayınevi
176 s.