Bıraktığı izlerle yol göstermeye devam edecek...
Ekonomi gazeteciliğinin ve basın camiasının duayen ismi, ağabeyiydi Osman Saffet Arolat... Anadolu iş dünyasının sesi… Okuyucusuyla gönül köprüsü kuran, düşünceleri ve eserleriyle genç gazetecilere rehber olan büyük bir usta… Hayatı boyunca inandıklarını sonuna kadar savunan, bunun için de bedeller ödemiş 68 kuşağının önde gelen isimlerinden… Gazetemizin başyazarı, ağabeyimiz Arolat’ı kaybettik...
Haber Merkezi |Hem gazetecilik mesleğinin duayen ismi olarak hem de O’nu tanıyan herkesin dediği gibi ‘altın kalbi’ için yazılacak, söylenecek o kadar çok şey var ki… Ne satırlar ne de sayfalar yeter anlatmaya… Yine de boğazlarda düğümlenen cümlelerle, konuşabildikleri kadar anlattı büyük ustayı çalışma arkadaşları, meslektaşları…
Osman Ağabey’in Aynası
Osman Arolat’ın gazeteciliği başlı başına bir serüvendir. Mücadele içinde geçmiştir. Sadece gazeteciliği değil, bütün yaşamı baştan sona mücadeledir. Koşucudur ama onun da engellisi denk gelmiştir. Kâh basın özgürlüğü, kâh siyaset, kâh hak kavgası... Meslekte var olma kavgası ile hayatta var kalma kavgası Osman Arolat’ta iç içedir. Öte yandan, kavgayla gürültüyle geçmiştir geçmesine ama Osman Ağabey o hayatla barışıktır. Çok da ciddiye almadığından belki... Bilmiyorum, belki ailenin en küçüğü olarak yetişme tarzından. Belki Mevlânâ soyundan olmanın genlerine taşıdığı çelebilikten... Dedim ya, bilemem... Ama şunu biliyorum ki, nasıl bir atlet olarak 400 metre engellide Balkanlar’da derece yapmayı başarmışsa, Osman Ağabey o yumuşak ama mücadeleci karakteriyle her defasında karşısına çıkan sorunları aşmasını bilir... Yumuşak ama mücadeleci dedim ya, doğrudur... Hıncal Uluç’un yanında bir stajyer spor muhabiri olarak başlayan 50 yılı aşan meslek hayatı boyunca yaşadığı bunca mücadele onu sertleştirmemiştir. Girip, çıktığı bunca kavga onu hırçınlaştırmamıştır. Etrafındaki kötülükler onun çelebi karakterini bozamamıştır. Başka meslek büyüklerimizde gördüğümüz gibi mesleğin stresini birlikte çalıştığı insanlara yansıtmaz. Osman Ağabey, dostlarından, hatta en yakınlarından amiyane tabiriyle kazık yemiştir. Bunları gülerek paylaşır sizinle. Ama hiç kazık attığını görmedim. Bizim meslekte vaka-i adiyedir ama onun, deyim yerindeyse, arkadan iş çevirdiğine de hiç tanık olmadım. Samimidir, Osman Ağabey. Özü sözü birdir. Hatta öylesine birdir ki, biriyle ilgili bir şey söyleyin, içinde tutamaz onu, hemen söyler. Bazen öyle olmadık yerde, öyle kişilerin yanında söyler ki, söylediğinize söyleyeceğinize pişman olursunuz. Ama öyledir Osman Ağabey. Ve iyi niyeti herkese öylesine malum olur ki, genellikle bu tavrından dolayı da bir arıza çıkmaz. Osman Ağabey’in sevilecek çok yönü vardır ama ben en çok işte bu yönünü severim. “Mutlaka yazmalıyım; muhakkak aktarmalıyım...” Gazeteci olmayanların belki kavraması o kadar kolay olmayan bir duygu bu. Ve kim ne derse desin, mesleğe hakkı verilecekse, gazetecilikte duygu akıldan önce gelir... Bana göre iyi gazeteciliğin şirazesi de duygulardır... Dayanışma, samimiyet, dürüstlük ve mücadele... Ağabeyimiz Osman Arolat’ın aynasından bana doğru yansıyanlar bunlar...
*Osman Saffet Arolat’ın ‘Babıali Anılarım’ adlı kitabı için, Hakan Güldağ’ın kaleme aldığı yazıdan alıntılanmıştır
İyi insan... Sadece ve sadece şu dünyada ‘iyi insan’ olmak...
Osman Saffet Arolat… Meslek büyüğüm, kıymetli ustam, sakin güç oda arkadaşım… Devri daim olsun. Artık aramızda değil. Çalışma masasında sessiz ama gayretli, klavye mücadelesi… Mutlaka paylaşmak istediği yemeği ve “bugün ne yazalım?” sorusuna ortaklaşa cevap arayışımız… Osman abi, çok boyutlu bir değerdi. Gençlik lideri, yardımsever mapus damı arkadaşı, kitap önericisi, şiir biriktireni, hoş sohbeti, düşündüren soruları, gazeteciliği, Anadolu’nun nabız tutanı ve diğerleri… Ancak onunla ilk çalıştığım yıllar olan 1992’den vefatına dek gözlemlerimden çıkardığım iki kelime var; iyi insan… Evet, sadece “iyi insan…” Zira o gerçekten iyi bir insandı. İyi bir mesai arkadaşından fazlası… Nasılsın diye sorduğunda, cevabına hazır olan ve elinden geleni ivazsız sunabilen… Ona uzan eli asla boş çevirmeyen… Yaptığı iyiliği anından unutan… Ona yapılan iyiliği asla unutmayan… Yolu kesişen her insana dokunan Osman Abi, benim zihnimde daima “iyi insan” olarak kalacaktır. Sessiz, sakin, az ve öz konuşan, yüzünde adeta donmuş tebessümü ile muhatabına umut sunan; iyi insan. Onu uğurladık ebediyete… Bu dünyadaki devrini tamama etti ve şimdi “daim olmaya” gitti. Bende kalan, onun yüzünden ödünç aldığım içten tebessümü, okumam için verdiği kitaplar, şiir sohbetleri ve tutkulu bir gençlik liderinin daha iyi bir Türkiye için çırpınış ilhamı… İyi insan, seni özleyeceğim…
Şeref Oğuz
“Eğer beğenmiyorsanız gazeteyi gelin kendiniz yapın”
Meslek büyüğüm, ustam Osman Saffet Arolat’la yurt içinde ve dışında çok yol arkadaşlığı yaptık. Seyahatlerde uzun sohbet fırsatı yakalar, kendisinden her seferinde mutlaka bir şeyler öğrenirdik. O seyahatlerden birinde, dönemin Sabah Gazetesi Ekonomi Müdürü Yavuz Semerci, Osman Abi’ye takılırken biraz dozu kaçırdı: - Abi amma berbat gazete yapıyorsunuz…Kim olsa ciddi kavga çıkaracak ağırlıkta bir eleştiriydi. Osman Abi, her zamanki sakin tavrı ile işin içine beni de katarak Yavuz’a yanıt verdi: - Beğenmiyorsanız gelin kendiniz yapın… Osman Abi, bilgeliğinin yanı sıra, bizim mesleğin aşırı stresine rağmen sakin kalmayı başarabilen bir ustamızdı. Mekanı cennet olsun…
Vahap Munyar
İyi bir sosyalist, iyi bir ekonomici ayrıca iyi de bir gazeteciydi
Osman ile ilk kez 1968 Haziran işgallerinde Üniversite’nin merkez binasında koridorun mermer merdivenlerinde bir halı üzerinde uyurken karşılaşmıştım. Bu yılların içinde tabii daha sonra gazeteci olarak meslektaş olarak çok çeşitli seyahatlere birlikte gittik, dünyanın çeşitli yerlerini birlikte gezdik. Son olarak onun Behramkale’deki evine gittim, orayı gördüm orada buluşmuştuk. Şu kadarını söyleyeyim: Hem iyi bir insan hem iyi bir sosyalist hem de iyi bir ekonomici ve gazeteciydi. Onu hep sevgiyle anacağız…
Oral Çalışlar
Gittikçe yalnızlaşıyoruz
Çok sevdiğim değerli bir meslektaşımdı. Kendisiyle 12 Mart askeri yönetim sırasında çalışmıştık, ben de o zamanlar Devrim Dergisi’nde çalışıyordum. Darbe olduktan sonra tabii hepimiz işsiz kaldık, Osman İstanbul’da rahmetli Kemal Bisalman’ın yanına girmişti çalışmak için. Ben de ona her hafta Ankara haberlerini daktilo ile yazar, zarfa koyar, üzerine de “Sevgili Osman Arolet” yazardım. Onu kızdırmak için ‘Arolet’ derdik; aramızda tatlı diyaloglar olurdu. Yıllar yılı bu ilişkimiz sürmüştür. Hiç aynı gazetede çalışmadık ama hep birbirimizi sevdik. Daha sonra Osman çok başarılı bir ekonomi gazetecisi oldu, hem muhabirlikte hem de yöneticilikte. İyi bir insan, iyi bir gazeteciydi… Ben de aşağı yukarı onun yaşlarındayım maalesef belli bir yaşa gelince yalnızlaşıyoruz. Onu kaybettiğim için çok üzgünüm…
Hasan Cemal
Büyük sükunet bitmeyen telaş
Osman Saffet Arolat dostumuzu kaybettik. Nurcan, Ali ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Dünyayı değiştirme görevinin üstümüzde kaldığına inandığımız heyecanlı yılların içinde, onunla dostluğum kendiliğinden oluşmuştu. Büyük bir sükûnet ve hiç bitmeyen bir telaşın aynı anda aynı kişide yani onda, birbirini var ettiği mucizesinin tanığı idim. Her zaman nükteyle süslediği ama hiç geri basmayan sürekli sakinliğiyle, birinden bir şey talep ettiğinde, kişi önce aceleci olur, sonra istenen her ne ise onu sonuçlandırmaya yönelirdi. Onun “Babıâli Anılarım” adlı kitabının son sayfası, şu satırlarla bitiyordu: Tan benim ev arkadaşımdı. Ama bunu biraz da serigraf afiş baskılarını ona daha kolay yaptırmak için istemiştim. Çok afişi birlikte yaptık. Dünyayı değiştirme görevini kalanlara devretti Osman Saffet Arolat, sonsuzluğa uçtu.
Tan Oral